Sokakları kara mora boyayan Anarşist Kadınlarla mücadeleleri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Saliha Gündüz: Öncelikle merhaba. Anarşist kadınlara aynı gibi görünen farklı iki türlü soracağım, iki türlü de cevabını merak ediyorum. Öncelikle bir kadın olarak neden bir kadın mücadelesi yaratma gereği hissetiniz ve bu mücadeleyi neden anarşist sıfatıyla bezediniz?
Canan: Bizler öncelikle kadınız. Ve kadın olmanın zorluklarını küçük yaşlardan itibaren yaşamaya başladık. Ellerimize verilen oyuncaklarla, okul süreci boyunca, iş hayatında, sokakta her daim susturulmak istenen ve ezilen biz kadınlar olduk. Ve bu sorunları sadece bir iki kadın yaşamıyor, yaşadığımız coğrafyadaki bütün kadınlar sadece kadın olduğu için birçok farklı alanda eziliyorlar. Bizler bunun farkındalığını yaşayan kadınlar olarak bir araya geldik, bizleri baskılayan iktidara ve erkek egemen kültüre karşı bir kadın çalışması örgütledik. Ama sizin de sorduğunuz gibi bu kadın çalışmasını aynı zamanda anarşist sıfatıyla bezedik. Çünkü bizler kadının özgürleşmesinin anarşizm ile mümkün olduğunu düşünüyoruz.
Saliha Gündüz: Bu kısmı biraz daha açar mısın?
Çiğdem: Kadının yaşadığımız toplumda ezilmesi yalnızca erkek ile kadının eşit olmaması sorunuyla alakalı değil, iktidarın varoluşuyla alakalıdır. Her daim iktidarı elinde bulunduran erkek, ne koşulda olursa olsun bunu kadına karşı kullanmıştır. Bu yalnız erkeğin biçimsel iktidarı değildir, erkeğin yaşadığımız toplumdaki ona biçilmiş rollerinin getirisi olarak ortaya çıkar. Kadının ezilmesi toplumsal cinsiyet rollerinin bir görünüşüdür ve iktidar da bu şekilde kendini kadının üstünde gösterir.
Saliha Gündüz: Biçimsel iktidar tam olarak neye denk düşüyor, biraz anlatabilir misiniz?
Canan: Erkeğin iktidarı sadece biyolojik olarak erkek olması ile alakalı değil aslında. Çünkü erkeğin iktidarını yaratan şey, toplumun içerisinde ona biçilen erkeklik algısıyla gelişiyor. İktidarı elinde bulunduran bir kadın olabilir ve bu iktidarı bir başkası üstünde kullanabilir. Bu şekilde kadın erkeğin iktidarını ele geçirerek erkekleşir. Yani diyebilirim ki eğer ortada bir kadın mücadelesi var ise bu iktidara karşı olmalıdır ve yalnızca erkeği değil tüm iktidarı sorgulamalıdır. Biz sadece ataerkiye değil tüm hiyerarşi biçimlerine karşıyız. Emir vermekten haz duyan kadın en az yönetme arzusuyla tutuşan erkek kadar bizim düşmanımızdır. Derdimiz erkek ve kadın eşitlensin, ya da kadın kurtulsun bu ezilmişlikten gibi kısıtlı bir mücadele değil. Biz kurtulmak değil, özgürleşmek istiyoruz. Bunun için de hayatlarımızdaki tüm iktidar biçimlerini yıkmak ve yerine özgür bir yaşamı yaratmak gerektiğini söylüyoruz. Kadın mücadelemizi anarşist sıfatıyla bezememizin en önemli nedeni bu.
Saliha Gündüz: Sorumun ikinci kısmını sorayım. Peki bir anarşist olarak kadın mücadelesi vermeyi niçin gerekli gördünüz?
Çiğdem: Reflekslere kadar inmiş olan ataerkilliğin toplumda dönüşmesi o kadar kolay değil. Bir devrim mücadelesi içerisinde, ataerkilliğin bir anda yok olacağına inanmıyoruz. Çünkü hiçbir iktidar “erkeklik” kadar kılcallaşmış bir şekilde hayatlara böyle kolayca sızmaz. İktidarın tüm bir yaşamı boyunca reflekslere kadar inmiş biçimidir aslında erkeklik. Bu durumu yıldan yıla kanıksayan kadınlar için iktidarsız bir algının yaratılması için kadınların tahakküme karşı duyarlılığını arttırmak gerekir. Bu alanın kadınlar tarafından ayrıca örgütlenmesi yaşamsal bir gerekliliktir bu yüzden. Bizler de buradan yola çıkarak kadın kadına, kadınlardan doğan ve onların aracı olduğu bir dönüşümü yaratma peşine düştük. Bu bizim ihtiyacımız olan şey.
Canan: Biz anarşist kadınlar örgütlenmesini, hareketin başlangıcından itibaren, içinde kadınların hareket ettiği ama sadece kadınlara ilişkin söz söyleyemeyen bir şekilde tanımladık. Toplumsal olan her şeye dair söz söylüyor ve eyliyoruz.
Saliha Gündüz: Anarşist olmanızın ataerkil sorunları cevaplamanızda size ne gibi bir katkısı var?
Canan: Anarşist olmak yalnızca soruların cevabını aramaz, aynı zamanda pratiğini bugünden deneyimlemek için devrimi şimdi şu anda başlatır. Yani esasında düşündüklerimizi eylemeye yönelik enerjimizi anarşizmden alıyoruz. Çünkü ataerkil baskının altında ezilen kadının sorunlarının çözülmesi ancak düşünsel ve fiziksel örgütlenmesinin kadınlar tarafından yapıldığı deneyimlerin çoğaltılmasıyla aşılabilir. Anarşist olmamızın bu deneyime katkısı büyük.
Saliha Gündüz: Yani siz düşünüyor siz eyliyorsunuz. Peki bugüne kadar neler düşlediniz, neler eylediniz?
Çiğdem: Öncelikle örgütlü bir kadın mücadelesi her anlamda bizi güçlü kılıyor. Bu güç paylaşma ve dayanışmanın ve yan yana durabilmenin gücü. Kadına yönelik şiddet, toplumsal şiddet, tecavüz, taciz konularında birçok açıklamamız ve sokak eylemlerimiz oldu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde kadınların farkındalığını arttırmak adına çok sayıda bildiri dağıttık. Kamusal alanlarda birçok teatral eylem yaptık. Dilinde şiddet barındıranlara karşı sokağa çıktık, anında sözümüzü söyledik. Ayrıca kadınların toplumsal meseleler üzerindeki farkındalıklarını yaratacak konular hakkında toplantılar düzenledik. Bu toplantıların her birinin sonrasında düşündüklerimizi ve eylediklerimizi dökümanlaştırdık, Fevkelade Tehlikeli Fanzin’i çıkardık. Toplumda şiddetin ve militarizmin insan hayatına doğduğu andan itibaren girdiğini vurgulamak gayretinde olan bizler yıllardır kendi coğrafyamızda sürmekte olan savaşın ve militarizmin karşısında vicdani retçi kadınlar olarak bir araya geldik. Devletin Kürt kadınlarına yönelik sürdürdüğü savaşın sona ermesi noktasında bir adım olarak gördüğümüz vicdani ret mücadelesi ile birlikte arkadaşlarımızla olan dayanışmamızı yükselttik. Diyarbakır’dan İstanbul’a savaş karşıtı yürüyüşlerde bir araya geldik. Biz sokakları mümkün olduğu kadar eylem alanlarına çevirmeyi istedik. “Kadınlar Sokakta” adıyla yürüttüğümüz kampanyanın en temel amacı da bu. Kadınları evlerinden, fabrikalarından çıkartıp, sokaklara çağırmak.
Canan: Kadına yönelik sömürüye karşı direnen kadınlarla dayanışma adına orada olmaya çalıştık hep. Mahkeme saraylarında, fabrika önlerinde, cezaevi kapılarında, mağaza önlerinde, meydanlarda elimizin uzandığı her yerde olmaya çalıştık. Olacağız da.
Saliha Gündüz: Anarşist kadınların birçok farklı kadın sorunsalını gündem ettiğini gördüm. Fakat, gündemleştirdiğiniz bir çok konuda kapitalizm vurgusunun yükseltildiği dikkatimi çekti. Anarşist kadınların kapitalizmle alıp veremediği ne?
Çiğdem: İktidar ve kapitalizm denklemi içerisinde kadın hem ekonomik hem de sosyal olarak sömürülmekte. Bu yüzden bütünlüklü gördüğümüz mücadelemizde bu ikisinin birbirinden ayrılamayacağını düşünüyoruz. Bu sebeple anti kapitalist olmayan bir kadın mücadelesi bireysel farkındalıkların ötesine geçemez, kadınların yaşadığı sorunlara bütünlüklü bir cevap olamaz diyoruz. Kapitalizm bir sömürü sistemidir, bu sömürü sisteminde de en çok ezilen zaten kadınlardır.
Saliha Gündüz: En çok sömürülen kadınlardır derken, ne demek istiyorsunuz?
Çiğdem: Şöyle düşünün, bir erkek de işyerine gidip çalışıyor, patrondan azar işitiyor elbet. Ancak kadın emeğini satarken bedensel olarak sömürülmekle birlikte aynı zamanda psikolojik olarak da sömürülüyor. Daha farklı hakaretlere ve uygulamalara maruz kalıyor. Çalıştığı her yerde birer cinsel obje olarak algılanıyor. Tüm bunların yanında emeği dahi erkeklerinkin den çok daha değersiz. Bazen bu düşük ücret, bazen ise görünmeyen emek olarak çıkıyor karşımıza. İşyerinde erkekle eşit derecede ezilse de eve geldiğinde aynı zamanda ev işi yapmak zorunda kalan kadın, patronundan yediği azarın üstüne bir de eve gelen kocasından evi toplamadığı, kötü yemek yaptığı için azar işitiyor. Aslında bu sarmal kadını çevreleyen bir sarmaşık gibi.
Saliha Gündüz: Bugünlerde hükümet ve muhalefet tarafından bir kadın politikası yükseltiliyor. Siz kadına yönelik yapılan bu çalışmaları nasıl buluyorsunuz?
Canan: Devlet zaten şiddetin kendisidir, bunu birçok farklı mecrada afişe ettik. Hükümet ve muhalefet ise birbirleriyle danışıklı dövüş içerisine girmekteler. Kadını sadece bir oy potansiyeli olarak görmekte ve buna uygun çalışmalar yapmaktalar. Toplumdaki kadın muhalefeti ise kadın meselesini çoğu zaman taciz ve tecavüz vakaları üzerinden belirginleştirip, şiddeti sadece burada konumlandırıyor. Aslına bakarsan bu da hastalıklı bir yaklaşım. Halbuki şiddet yalnızca maddi değil, manevi olarak da yaşanıyor.
Çiğdem: Suçluyu devlet olarak gösterseler dahi bu sorunun çözüm yolunu devletin adalet saraylarında arayarak kısır bir döngünün içerisinde sıkışan bir kadın muhalefeti var. Mücadele sadece talepkar bir alana çekilmek isteniyor. 40 yıl ceza almış adam, çıkayım yine öldüreceğim o kadını diyor. Mahkeme saraylarında kadınlara yalnız olmadıklarını söylemek önemli. Ama “ağır cezalar” gibi talepleri dillendirerek bu talepler üzerinden kadın mücadelesini şekillendirmek oldukça sıkıntılı. Bu talepler asıl sorunu ve çözümü örtükleştiren bir anlayışı temsil ediyor.
Canan: Ayrıca hükümetin uygulamakta olduğu kadın sorunuyla mücadeleyi yükseltme manevrası da devletler arasında ki toplantılarda alınan bir karar. Mesela yakın zamanda yapılan Rio +20 zirvesi bu noktada hükümet için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Burada alınan kararlar içerisinde kadın mücadelesinin içerisindeki STK’ların yükseltilmesi argümanı da çok dikkat çekici. Mesele sadece AKP hükümetinin uygulamaları değil, küresel manada ortaya çıkan bir algının ürünü birçok gelişme. Buradan da anlıyoruz ki kapitalizm kadını fazlasıyla “önemsiyor”.
Saliha Gündüz: Yaklaşık 5 yıllık bir mücadelenizin olduğundan bahsettiniz. Birçok farklı süreç örgütlemişsiniz. Peki anarşist kadınlar nasıl işliyor?
Çiğdem: Bizler anarşist kadınlar olarak kurduğumuz ilişkilerde iktidarı, mülkiyeti, hiyerarşiyi ilk önce tanımaya çalışarak ardından yok etmek ve yeni bir yaşamı örgütlemek amacıyla yol alıyoruz. Paylaşma ve dayanışmayı önemsiyor ve bunu tüm ilişki ağlarımız içerisinde gerçekleştiriyoruz. Kolektif bir birliktelik yaratmak amacıyla gönüllü olarak bulunduğumuz, aynı zamanda da kolektif olarak kuruculuğunu yaptığımız 26A Sahaf’ta bunları pratiklediğimiz alanlardan biridir. Bizler kolektif birlikteliğimizi içerisinde her kadının bütün kararların ve işleyişin bir parçası olduğu ikna süreciyle işletiyoruz. Gönüllük temelinde zeminler yaratıyoruz. Gönüllüğün getirdiği yaratıcı ve yapıcı sorumluluk anlayışıyla bir aradayız.
Canan: Sözcükler bazen yaşananları anlatmada yetersizleşebiliyor. Gelip, görmek belki de içinde olmak gerekir. Deneyimlerimiz bizlere çok şey öğretti. Özellikle de kadın kadına bir şeyleri deneyimlemek kendimizi yeniden keşfetmemize olanak sağladı. Gördük ki kadınlar iktidarsız alanları yaratmada pek de bir zorluk çekmiyor, işler daha kolay yürüyor.
Saliha Gündüz: Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Canan: Teşekkür ediyoruz. Ve kadınları mücadele etmeye ve örgütlenmeye çağırıyoruz.
Çiğdem: Aynı şekilde düşünmekle birlikte ben de çoğu kez pankartlarımızda kullandığımız bir sloganla bitireyim o zaman, “ Hayatlarımız çalınmadan, hayallerimiz buluşmalı”.
Saliha Gündüz: Meydan gazetesi olarak ben de çalışmalarınızda başarılar diliyorum ve yaşasın kadın dayanışması diyerek sizleri dayanışmayla selamlıyorum.