Dünyanın birçok yerinde kadınlar farklı şekillerde ancak benzer şeylere karşı direniş gösteriyorlar. Bu direnişlerin birçoğunda ise anarşist nüveleri görmek mümkün. Bahsettiğimiz sadece herhangi bir şeye karşı koşulsuz direnmek değil, yaşamı savunarak dönüştürmek aynı zamanda. Bu yüzden de hepsinin en önemli ortak noktası yaşamlarını devrime çevirmiş olmaları. Bu devrim, içindeki kadınları özgürleştiren bir devrim
Meksika’nın Kadın Futbolcuları Zapatistas Hermanas: Bu Oyunda Bizde Varız!
Zapatistas Hermanas futbolun erkek işi olmadığını düşünerek keyif olsun diye buluşarak top koşturan Meksikalı kadınlar. Futbol bir oyundur onlar için ve elbette erkeklerin oyunudur. Ama belirli bir yaşa kadar bu keskinlik o kadar belirgin değildir. Genellikle onlar çocukluk döneminde sokak aralarında erkeklerin bu gizemli alanına dâhil olurlar. Oyunlar; ilişkileri, kuralları, kural koyucuları, içeridekileri ve dışarıdakileri belirler. İçeride olmak taraf olmanın bazen koşulu bazen sonucudur. Dışında kalanın içinse oyunu düşünmeye, içerdekileri görmeye ve en hakiki eleştiriye adeta hakkı olmuştur. Sokaklarda beliren bu ilişkiler içine doğulan sosyo-politik kültürün bir yansımasıdır. İşte oyunun kurallarını ve taraflarını da “genellikle” bu kültür belirler. Yani tesadüfî, istisna olarak tercihen bir takımı tutmak, taraftar olmak ve pek tabi futbolu sevmek.
Ancak bu kadınlar için durum biraz farklı. Futbol yaşamın bir parçası ve bir oyun neticede. Bu oyunda kazanan kaybeden yok. Rekabet yok. Ödül yok. Zapatistas Hermanas kadınları sırtlarında çocuklarıyla, çıplak ayaklarıyla top koştururlar. Onlar için futbol oynamak, yemek yapmak, toprağı ekmek gibidir. Paylaşmaktır aynı zamanda. Bu, Meksika’daki kız çocuklarının bir çatlak bulup erkeğin alanına sızmasıdır. Yani kadınca bir direniştir. Pekâlâ, futboldan anlayıp, güzel pas verip, iyi çalım atıp gol atabilmektir. Aynı zamanda belki bilmeseler de “yaygın kadınlık ve erkeklik” algısını iki taraftan da bozmaya niyet etmişlerdir.
Mujeres Libres: Kadının Özgürlüğü Anarşizmde!
1936’da anarşist devrim İspanya’nın topraklarını sarmalamış, mücadele beraberlik ruhunu pekiştirmişti ve anarşistler herkes için özgürlük istiyordu. Aynı zamanda bu özgürlük arayışı tarihte derin izler bırakacak olan anarşist bir kadın hareketini doğurdu: “Mujeres Libres”
İspanya’da her yaştan ve her kesimden kadın kendi kurtuluşlarının kendi hayalleriyle, akıllarıyla ve bedenleriyle olabileceğinin farkındaydı. Ancak anarşist de olsa devrim de olsa kadın erkek arasındaki farklılıklar göz ardı edilebilirdi, bunu biliyorlardı. Onlar için, kadınların ezilmesinin kaynakları evde ya da işyerindeki sömürüden daha geniş ve daha derindi. Kadınların ezilmesinin ekonomik ve sosyal olduğunu, kadınların aşağılanmasının otoriter ve hiyerarşik mekanizmalar olduğunu, aile ve kilise gibi ahlakçı kurumlar aracılığıyla geliştirildiğini söylüyorlardı. Böylesi bir dönemde söyledikleri kadar radikaldiler. Örgütlendiler ve cephede savaştılar. Aynı zamanda doğum kontrolü, evlilik ve aile planlaması gibi konularda mücadele ettiler. Onlar İspanya’da içsel devrimin, yani kendi devrimlerinin, peşinden yürüdüler. Anarşizmin devrim fikrinde bütünleştiler; Her gün özgürleşerek ve yaşamlarını özgürleştirerek bugünlere uzanan bir mirasın taşıyıcıları oldular. Tıpkı şimdi olduğu gibi!
Karadeniz Kadını; Ben Doğayım, Doğam Yoksa Ben de Yokum!
Karadeniz’in kadını doğayla bir bütündür. Deresi, ağacı, toprağı, ineği hepsi onun yaşamının bir parçasıdır. Bir tanesi bile elinden alındığında iklimi gibi hırçınlaşır Karadeniz kadını. Doğada yaşam sürmenin güçlüğünden, yaptığı işten değil doğa gibi özünden alır gücünü. Direnişi de, mücadelesi de doğası ve yaşamı içindir. Uzun zamandır Karadeniz’de bir yıkım ve saldırı var. Devletin ve şirketlerin HES (Hidro Elektrik Santral), termik, nükleer, sahil yolu, taş ocağı gibi projeleriyle Karadeniz kadını özünden koparılmak isteniyor. Tüm bu projeler şirketler daha çok kazansın, devlet daha çok yatırım yapsın diye. Ne olursa olsun dereye, toprağa, ağaca ve canlılara yapılan bu saldırı, Karadenizli kadınların direnişiyle yanıt buluyor. Ellerinde sopaları ve taşlarıyla, yaşlı nineleri ve genç kadınlarıyla inatçı, hırçın ve kararlı bir direniş. Karadeniz’in bir ucundan bir ucuna; Loç’un sarı yazmalı kadınları, Senoz’da şantiye taşlayan Gürgenli Nineler, “Vadimize gelmesunlar yoksa vururus onlari” diyen Hemşinli kadınlar, yoğun gaz bombaları ve jandarma-polis şiddetine rağmen termik santrale karşı direnen Gerzeli kadınlar, nükleer santralleri şehirlerine sokmamaya kararlı Sinoplu kadınlar hepsi yaşamları için direniyorlar. Çünkü Karadeniz kadını için, doğanın ve tüm canlıların özgürlüğü aynı zamanda onların da özgürlüğü demek.
Brezilya’nın Topraksız Kadınları (MST): Yaşam İçin İşgal Et!
Brezilya’da yıllar önce karınlarını doyurmak için yerli halk büyük toprak sahiplerinin topraklarını işgal etmeye başladı. Geçimlerini sürdürebilmek için kolektif bir şekilde ekolojik tarım yaptılar. Mevcut olana alternatif tıp ve eğitim konusunda çözümler üreterek yaşamlarını dönüştürdüler. Bu özgürleşme hareketinin tohumlarını eken köylüler giderek yayıldılar, çoğaldılar ve parçalandılar. Brezilya’da büyüyen bir halk hareketine dönüştüler ve kendilerini “Topraksızlar” olarak tanımladılar. Belirli sayıları kadar sınırları var. Küçük otonomlar halinde yaşıyorlar. Onları yönetecek bir lidere ihtiyaçları yok. Tüm ekonomik ve yaşamsal kararlarını birlikte oluşturdukları komitelerde alıyorlar; o yıl ne ekecekleri, okul müfredatı içinde ne yapacakları, ortak paralarını nasıl harcayacakları, nasıl bölüşecekleri gibi. İhtiyaçları kadarını üretiyor ve kooperatifleri aracılığıyla kendi yediklerini satıyorlar. Kadınlar tüm bu işleyişin birer parçası ve aktif katılımcıları. Ancak yine de sorunlarını fark ederek kendi mücadele alanlarını yaratmışlar. Kadın olmanın zorluğu karşısında erkeksiz yeni bir direniş alanı oluşturmuşlar.
Kürt Kadınları: Özgür Toplum İçin Kadın Özgürlüğü!
Sorxwin, Rozerin, Viyan, Berwar, Rojbîn, Zilan… Onlar yıllardır yaşadığı topraklarda istenmeyen, kendi dilini konuşamayan, kendi kültürünü yaşayamayan kadınlar. Devletin sömürgeleştirmek için, birer Kürt olduklarını unutturmak için, yaşadığı yerden sürdüğü, katlettiği, savaş açtığı bir coğrafyanın kadınları. Acıyı ve öfkeyi içlerinde barındıran ancak yaşamakta ve mücadele etmekte ısrar eden kadınlar.
Kürt halkı yıllardır mücadele ediyorlar. Ancak Kürt kadını sadece yaşamını çalan ve yok eden devlete ve kapitalizme karşı değil, aynı zamanda erkek egemen ve cinsiyetçi tüm baskılara karşı özgür bir kadın hareketi yaratarak mücadelesini sürdürüyor.
Mezopotamya’nın kadınları doğdukları andan itibaren sadece kadın olmanın değil aynı zamanda Kürt kadını olmanın baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Modern olmanın kalıplarına sığamayan ve doğdukları andan itibaren yüreklerinde yeşeren direnişle mücadeleye koşulsuz sarılıyorlar. Çünkü biri ya da birileri sizin yaşamlarınız üzerinde birer tehdit oluşturuyorsa sizin yaşamak için mücadele etmekten başka şansınız yoktur. Bu mücadele eğer yaşam için veriliyorsa her şeyi göze alırsınız. İşte bu yüzdendir ki Kürt kadınlarının mücadelesi yaşadığımız toprakların en örgütlü mücadelelerinden biridir. Yaşamların üzerinde en büyük otorite olan devlet varken, devletin emirleri sorgulanmazken, aynı devlet katlederken, şiddet uygularken, yok sayarken ve aslında bir devletin varoluş amacı bu iken, siz artık devlete inanmazsınız. Bu toplumda ise ancak kadınlar özgürleşirse, toplum gerçek anlamda özgürleşebilir.