1800’lü yıllar işçi direnişlerinin başlangıç yüzyılı olarak kabul görür. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’da işçiler, bu yüzyılda patronların kabusu haline geldi. 1811-1813 yılları arasında sıkça gerçekleşen ve Luddite hareketi olarak bilinen makine kırma eylemleri ilk işçi direnişlerindendi. Makine kırma eylemleri o dönemlerde direnişin içeriğinin şekillenmesinde önemli bir etki yarattı. Yine 1819’da Manchester işçilerinin Peterloo Katliamı ve sonrasında artan baskıya karşı direnişi, aylar sonra Lancashire pamuk işçilerinin öylesine gelişmiş bir örgütlenme ağı oluşturmasını sağladı ki bu örgütlenme sonraki iki yüzyıl boyunca her işçi direnişinin başarıya ulaşacağının habercisi oldu.
Öte yandan 1830’da Fransa’da Lyon dokuma işçileri insanlık dışı yaşam koşullarına karşı bir direniş destanı yazdı. Croix Rousse semtinden binlerce dokuma işçisi kol kola şarkılar söyleyerek şehrin merkezine yürüyüşe geçtiler. Üzerlerine ateş açan Ulusal Muhafız Teşkilatı’yla karşılaşınca şehrin dört bir yanından işçiler sokaklara döküldü. İşçiler üzerinde “Çalışarak Yaşamak ya da Savaşarak Ölmek” yazılı bir kara bayrakla yürüyerek taşlarla, sopalarla kolluk kuvveti barikatını aştılar. Bunun üzerine Lyon şehrinde sıkıyönetim ilan edildi. Katlederek, sürgüne göndererek bastırılmak istenen 1830’daki bu direniş, 1844’te Almanya’da Silezya dokuma işçilerinin isyanıyla bir daha canlandı. Silezya işçileri de tıpkı Lyon işçileri gibi dokuma sektörünün yarattığı yaşam koşullarına karşı ayaklandı. Mahallelerden harekete geçen işçiler uzun bir yürüyüş kolu oluşturarak fabrikatör Zwanziger’in villasının önüne yürüdü. Önce Zwanziger’in villasını işgal eden işçiler ardından fabrikaya yönelerek fabrikadaki makinaları kırıp çevre köylere dağıldı. Sonraki gün bir araya gelen binlerce Langenbielau’lu dokuma işçisi Dierig kardeşlerin villası önüne yürüdü. Bir Prusya askeri birliği villayı korumak için işçilere saldırdı. 11 işçinin katledildiği 24 işçinin yaralandığı çatışmalarda işçiler taşlarla sopalarla direnmeyi sürdürdü. Askeri birliğin püskürtülmesiyle dokuma işçileri villayı işgal etti. Sonraki gün dört piyade bölüğü ve bir süvari kuvveti Langenbielau’yu kuşatarak direnen işçilere saldırdı.
1880’lerde direniş bu defa Amerika’da yükseldi. 14-15 saate varan çalışma sürelerine karşılık sendikalar içinde doğrudan eylemi benimseyen anarşist işçiler günde sekiz saat direnişini grevlere dönüştürdü. Chicago’da 400.000 işçi 1 Mayıs günü genel greve giderek direnişi büyüttü. 3 Mayıs 1886’da polis, McCormick Harvester Makina Şirketi’ndeki grevcilere saldırıp 4 işçiyi katletti. Bu durumu protesto etmek için işçiler Haymarket Meydanı’nda bir araya gelerek bir eylem gerçekleştirdiler. Eylem alanına gelen polisler işçilerin üzerine ateş açarken öte yandan polislerin olduğu tarafta bir patlama duyuldu.O gün kaç işçinin katledildiği hala bilinmiyor. Eylem gününün ardından yoğun baskı ve tutuklamalarla direniş ciddi bir saldırıyla karşı karşıyaydı. Tutuklananlardan Albert Persons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies adlı 4 anarşist işçi darağacında katledildi. Haymarket’te yükselen direniş bugün, işçilerin uluslararası birlik ve dayanışma günü olarak her 1 Mayıs’ta bir kez daha canlanır.
Geçmişte Lyon’da, Paris’te, Haymarket’te, Barcelona’da, Yeni Çeltek’te, Alpagut’ta, dünyanın pek çok yerindeki tersanelerde, fabrikalarda, hastanelerde, maden ocaklarında direnen işçiler hep patronların korkulu rüyası oldu. Şimdi ise Süreyyapaşa’da, BOSCH’ta, Kuzu Deri’de, Hey Tekstil’de, Kazova’da taşeron çalıştırmaya, sendika yasaklarına, insanlık dışı çalışma koşullarına karşı direniyor, çalışarak ölmeyi değil, direnerek yaşamayı seçiyorlar. Yüzyıllar öncesinden ödünç aldıkları direnişi yüzyıllar sonrasına bir yaşam biçimi ve gelenek olarak ödünç bırakıyorlar.
Halil Çelik
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.