Yaşamak; çalışmak ve yine çalışmaktır bizim için, biz çalışmadan yaşamını sürdüremeyenleriz çünkü. Yaşamak için emeğimizi, zamanımızı bir başkası, yani bizden olmayan birisi, kazansın diye ama daha çok kazansın diye kullanırız. Ne ürettiğimizi, neden ürettiğimizi bilmeden çalışırız. Biz çalışıp yaşamımız yiterken, bir başkamızın yaşamı hep hazırdır çalışmaya çünkü iş hiç bitmez ve asla yetmez kapitalizme. Birbirinden farklı birçok entrikasıyla her defasında kandırılır ve hatta kandırıldığımızı bile bile kanarız kapitalizme. Zaten kandıramazsa da korkutur terörüyle. Korkutarak bastırır bizleri. Kira, taksit, fatura, yol, yemek, kıyafet derken az aldığımız biter yarın için yine çalışırız biz. Mutlu olduğumuzu sanmak için zorunlu mutlu olur, gerçekleri görmemek için yalanlarda kayboluruz. Yoksa nasıl yaşanır bu dünyada? Yine de yaşamak için bir hevesimiz varsa, bu da yaşama olan inancımızdandır bunu biliriz. Bunların değişeceğine olan inancımız hiç bitmez aslında, tüm sistem bunu bitirmek istese de bitmez. Bileğimizi bükense inançsızlığımız değil, çaresizliğimizdir. Ödeyemediğimiz borçlar, borçlara yetmeyen maaşlardır. Çaresizlik kalıpları ince ince hazırlanmıştır. Her koyun kendi bacağından asılır öğütleriyle ayrı ayrı yaşamaya alıştırılmış, yalnızlığımızla sıkıntıları aşamaz olmuşuzdur. Çaresizliğin telaşıyla kızgınlığımızı, kendimiz gibi olanlara yönlendiririz, denklerimizi iter kakar düşürmeye çalışırız, bir başkamızın üstüne basarak çıktığımız merdivende hep diğer basamağın altında kaldığımızdan, yaşamı lanetleriz. Biz tüm bu keşmekeş içerisinde kaybolmuşken, hırsızlar kazançlarına kazanç, yaşamlarına yaşam katarlar.
Bazılarımız ise farkındadırlar sistemin bu ince ayarlarının. Uymazlar istenilen kalıplara, azla yetinip çokla paylaşmayı bilirler, yalnız değil beraber olmayı. Çaresizlikleri farklıdır onların, onlar katlanamazlar başkalarının da yaşamların tutsaklığına, onlarınki yetememenin çaresizliğidir. Ancak çaresizlikleri anlaşılmaz bile inançlarının yanında, bazen bir soğuk selamda, bazen naif bir sohbette, bazen ateşli bir tartışmada, bazen bir taşın üstünde seslenişlerle, bazen saklı saklı dağıtılan küçük kağıtlarda, bazen elden ele verilen bir bildiride, bazen sokakta dağıtılan bir gazetede, bazen karanlıkta yazılmış bir duvar yazısında hep isterler farkındalıkların duyulmasını. İşte böyle yaptı yoldaşlarımız yüzlerce yıl önce. Sokaklarda, meydanlarda, fabrika kapılarında, köy patikalarında, bildiriler dağıttılar, gazeteler bastılar, patronların ağaların karşısında dikilip vuruştular. Birdiler binler oldular, sokaklara meydanlara dolup taştılar. 1886’da, işte bir bahar ayında duymayanlar duysun diye başka yeni bir dünyayı yaratma inancı örgütlensin diye “Günde 8 saat” şiarıyla milyonlar oldular Chicago’da. Bir entrika gerekiyordu bunu durdurmak için patronlara ve öylede oldu Haymarket Meydanı’nda, her işçinin, köylünün yüreğinde özgürlük olan, her ezilenin sevgilisi beş anarşist asıldılar. Ve bu beş anarşistin mücadelesi milyonları bir araya getirdi her senenin Mayıs ayının birinci gününde. Bugün de yutkunamadığımız bir yumrudur boğazımızda onlar; Albert Parsons, August Spies, George Engel, Adolph Fischer, Luis Ling, her 1 Mayıs üzüntümüzün kızgınlığa dönüşmesinin adıdır hepsinin adı.
İşte böylesi mücadelenin yükseldiği günler daha fazla konuşmamız daha fazla haykırmamız gereken günlerdir. Sanki hissetmiyormuş gibi gözükse de bazıları, bu öyle bir sızıdırki onlar bile içinde hisseder. Bu sızı yaşamını yitirmişlerin ardındaki üzüntü değil onların özgür yaşamlarına olan imrenmedir. Tüm tutsak yaşamalarımızın içindeki özgürlük sızısıdır. Özgür yaşamın yeniden yaratılması için, kapitalizmin yalnızlıklarla, itişip kakışmalarla, telaşla, çaresizlikle dolu yitişinden sıyrılıp özgür yaşamı yaratmanın mücadelesinde yalnız değil elden ele paylaşarak, iterek değil omuz omuza dayanışarak, örgütlü bir devrim olmalıyız.
Sabırlıyız, sabrımız her şeyi oldu bitti ile değil, yavaş yavaş senelerce ince eleyip sık dokuyan, yoldaşlarımızın sabrı, ihtiyacımız anarşist bir devrimle mümkün olabilecek ezilen halkların kurtuluşudur, yani özgür bir yaşamın yaratılmasıdır. Farkındalığımızın, ezilmişliğimizde senelerce saklı kalmış sızımızın artığı şu günlerde ihtiyacımız olan özgür yaşam için anarşist devrime faaliyetle.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.