Benim hayalim doğduğum köyde bir okul yaptırmak. Kendi çocuklarımın ve köyde yaşayan diğer kürt çocuklarının kültürüne, diline ve aslına yabacılaşmadığı özgür öğrenimin özgürce sağlanacağı, gönüllü öğretmenlerin bulunduğu bir okul hayal ediyorum. Çocukların bir bayrak altında sıralandığı, her sabah “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle and içtiği, tarih ve milli güvenlik gibi derslerle devletleri, savaşmayı ve öldürmeyi öğrendiği, hiyerarşik yapısıyla hayat boyunca bir başkası önünde eğdirilmek için hayatının en güzel yıllarının elinden alındığı bir okul istemiyorum. Devletin eğitim sistemini reddediyorum ve çocuklarımı bu yüzden T.C Devleti’nin okullarına göndermiyorum.
“Kürtçe eğitim istiyoruz”
11 çocuklu bir Kürt ailesinin devletin eğitim sistemine karşı verdikleri mücadeleyi özetliyor bu satırlar. Mardin’de yaşayan Ercan ailesi 2002 yılında çocukları için “Kürtçe eğitim” talebiyle, ilgili makamlara başvuruyorlar. Valiliğe bu konuda dilekçe veren baba Hıdır Ercan gözaltına alınıyor, tehdit ediliyor. Kürtçe eğitim istediği için yazmış olduğu dilekçeden ötürü 3 ay cezaevinde tutuluyor. Tutukluluk gerekçesi “terör örgütüne yardım ve yataklık etme”. Cezaevinde bulunduğu süreçte “çocuklarını kaybederiz, öldürürüz” şekilindeki psikolojik baskılar artarak, sürüyor. Ve aile yaşamlarını sürdürdükleri Mardin Kızıltepe’den hiç bilmedikleri İstanbul’a göçe zorlanıyor. Ancak Ercan ailesi İstanbul’a geldiklerinde de aynı kararlılıkla devletin eğitim sistemini reddetmeyi sürdürüyorlar. Meydan Gazetesi olarak görüştüğümüz ailenin hikâyesini ve eğitim sistemine yönelik sürdürdükleri bu mücadeleyi siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
“Okula gitmemek! Yaptığımız şey sivil itaatsizlik”
“Mahatma Gandhi sivil itaatsizlik olarak bilinen eylem biçimiyle Hindistan’ı İngiliz sömürgesinden kurtarmıştır. Böylece halk özgürlüğüne kavuşmuştur. Bunda sivil itaatsizliğin büyük payı vardır. Bizler de kimliğimizi ve dilimizi inkâr ederek böylelikle yaşamlarımızı da imha eden devletin eğitim sistemini kabul etmemeliyiz. Biz ailece bu yolu seçtik. Sivil itaatsizlik eylemimizle barış ve kardeşlik temelinde eşit bir şekilde yaşama talebimizin bir gün mutlaka sonuç alacağına inanıyoruz. Kürt halkı olarak bizler, özgürlüğümüz için devletin eğitim sistemini reddetmeliyiz.”
“Devlet herkesi Türkleştirmek istiyor”
“Ben bir Kürdüm ve doğduğum andan itibaren Kürt dilini konuşuyorum, biliyorum. Benim gibi eşim ve çocuklarım da ve köyümde yaşayanlar da aynı şekilde Kürtçe konuşuyorlar. Kürt halkı, devletin asimilasyonuyla Kürt dilini konuşmuyor, dilimiz bizlere unutturulmak isteniyor. Okullar asimilasyon karargâhlarıdır. Kürt çocukları okullarda eğitime değil, kültürel soykırıma zorlanıyorlar. Zorunlu eğitim de bu kültürel soykırımı tamamlamak üzere uygulanıyor. Tabi ki çocuklarımız okula gitmelidir, öğrenmelidir. Ancak kendi dilini de kültürünü de tarihini de öğrenebilmelidirler. Devletin eğitim sistemi “Varlığımı Türk varlığına armağan ediyorum” dedirterek herkesi Türkleştirmek derdindedir. Üç yıldır kendi imkânlarımla çocuklarıma Kürtçe eğitim veriyorum. Çocuklarıma hiç Türkçe eğitim vermesem de onlar hem Kürtçe hem de Türkçe okuyabiliyorlar.“
“Çocuklarımıza Kürtçe isimler vermek istedik. Birçoğu 1928 tarihinde kabul edilen 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki” hakkındaki yasanın 3. maddesi “nüfus kayıtları Türk harfleri ile yazılacaktır” hükmü ile kabul edilmedi. Welat Şervan isminde ki “w” harfi Türk alfabesinde olmadığından çocuğumuza bu ismi veremedik. Uzun süre kimliksiz kaldı.”
“Ben de Kürdüm ama sen bırak bu işleri, vazgeç”
“Dilekçeler yazdım. Milli Eğitim Bakanlığı’na, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na, Başbakanlığa kadar. Başbakanlığa dava açtım, reddedildi. Bugün bana, aileme ve mücadelemize “Siz şov yapıyorsunuz. Çocuklar cahil kalacak, bir gülden bahçe olmaz, bir aile bu işten sonuç alamaz, vazgeç” diyorlar. Kürtçe’nin okullarda seçmeli ders olması, bir haftalık okul boykotları, yılda bir kutlanan anadil günüyle* devlet zaten bunu istiyor. Devlet, Kürt çocuklarının asker olup kardeşine kurşun sıkmasını, öğretmen olup Kürtçe ders yaptırmamasını, memur olup yoksulun devlete vergi ödemesini, polis olup halkın önünde durmasını istiyor. Ben karakolda işkence gördüğümde orada Kürt bir polis vardı ve dedi ki; “Ben de Kürdüm ama sen bırak bu işleri, vazgeç”. Bugün barış ortamı yıllardır sürdürülen mücadeleden vazgeçmeyenlerin sayesinde kurulmuştur. Ben de hiçbir yerden destek almayarak sadece kendi fikirlerimle başlattığım ve tüm ailemle birlikte sürdürdüğüm bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim.”
“Rojava’dan bu topraklara ‘özgürce’ yaşamak”
“Rojava’da Kürt halkı kendi okullarını yaptı. Bizler de yapabiliriz. Rojava’da yaşayan Kürt halkının mücadelesini bu topraklarda Kürdistan’da da gerçek kılmalıyız. Bu mücadelede herkesin büyük emeği vardır. Celadet Ali Bedirxan ve arkadaşları çıkarmış oldukları Hawar ve Ronahi dergileriyle ve Kürt alfabesiyle Kürt dilini yaşattılar. Son yıllarda Abdullah Öcalan başta olmak üzere, KCK Dil Komitesi, Kürt Enstitüleri ve Kürt basını kürt dilinin yok olmaması için büyük çaba harcıyorlar. Benim talebim aynı zamanda Kürt halkının mücadelesi için çaba harcayan herkes için özgürlük talebidir. Bu özgürlük mücadelesinde yaşamını kaybetmeyi göze alan Kürt devrimcilerinin isimlerini çocuklarıma verdim. Onlar gibi özgürce yaşasınlar diye. “
“1997 Dersim Ercan, 18.06.1999 Mazlum Doğan Ercan, 15.08.2000 Öcalan Ercan, 04.04.2002 Mahsum Korkmaz Ercan, 25.06.2005 Bahoz Erdal Ercan, 15.08.2006 Şoreşger Beritan Ercan”
“Devlete ihtiyaç duymadan kendi kendini yönetmek”
“Şimdi Kürt halkı için barış ortamı söz konusu. Belli taleplerin kabul edilmesi söz konusu. Barış ortamıyla Kürdistan’da devlet ekonomik kazanç sağlamak istiyor. Kürt halkı ve Kürt çocukları için iş imkânı demek bu. Ama bir yandan da daha beter bir asimilasyon. Devletin sistemine daha da entegre olacağız böylece. Bizler Kürt halkı olarak Kürdistan’da kendi okullarımızı yababileceğimiz gibi, kendi ekonomimizi de kendimiz oluşturabiliriz. Kendi kendimizi yönetebilir ve devlete ihtiyaç duyulmayan bir yaşamı halk olarak sürdürebiliriz. Gerçek demokrasi bence budur.”
*Kürt dilbilimci Celadet Ali Bedirxan ve arkadaşları, 1932 yılının 15 Mayıs gününde Şam’da Kürtçe edebiyat, sanat ve felsefe dergisi Hawar’ı yayınlamaya başladılar. Dergi kurmanci yayınlanmış olsa da Sorani ve Zazaki yazılar da bulunuyordu. Hawar, toplamda 57 sayı ile 1943 yılına kadar yayın hayatını sürdürdü O günden bugüne 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.