Ötekilerin Postası adlı Facebook sayfası, 2012 yılından bu yana “direniş”in bilinen mecralarından biri. Aynı zamanda farklı şehirlerden gelen haberler, görsel çalışmalar ve duyurularla yayına devam eden sayfa, özellikle de Taksim Gezi direnişiyle birlikte, sosyal medya üzerinden bir haberleşme-örgütlenme ağı haline geldi. On binlerce takipçisi olan, Facebook tarafından defalarca sansürlenen, yasaklanan ve kapatılan Ötekilerin Postası ile “sanala hapsolan direniş” üzerine konuştuk.
Ötekilerin Sesi Ötekilerin Postası
Meydan Gazetesi: Bir yıl önce Kürt siyasi tutsakların cezaevlerinde başlattığı açlık grevi sürecinde, Açlık Grevi Postası olarak duymuştuk sizin sesinizi ilk defa. Tutsakların açlık grevini yok sayan yandaş medyaya karşın sizler, açlık grevinin sesi oldunuz. Sonrasında Ötekilerin Postası adıyla yeni bir Facebook sayfası açtınız ve o gün bugündür grevlerin, direnişlerin, isyanların sosyal medyadaki sesi oluyorsunuz. Ötekilerin Postası kaç kişilik bir ekip? Güncel bir şekilde kullanılan Ötekilerin Postası, nasıl bir çalışma yöntemi uyguluyor?
Ötekilerin Potası: Ötekilerin Postası iki kişinin özverili çalışmasıyla işe başladı ve 1 yıl içerisinde de yaklaşık on kişilik bir ekibe ulaştı. Uzunca bir süre kısıtlı kadroyla ve 24 saat yayın sebebiyle uzun çalışma saatleri harcayarak emek verdiğimizi söyleyebiliriz. Ancak bu sürecin sonunda internet yayını ile uğraşan ve bir nevi vardiyalı çalışan bir editör ekibi, tanıtım ve iletişim ile meşgul bir ekip vb. işbölümünü oluşturmuş durumdayız. Yine de belki de sosyal medya ve yurttaş gazetecilik prensiplerinin gerektirdiği gibi dinamik ve esnek bir çalışma sistemiyle karşı karşıyayız diyebiliriz. Aynı zamanda mesainin büyük kısmını da gönüllü muhabirlerin geçtikleri haberler ile oluşturulduğunu söyleyebiliriz.
Sayfanız Facebook tarafından defalarca sansüre maruz kaldı, kapatıldı. Ancak sizler her defasında yeni bir Facebook sayfasıyla geri döndünüz, bir de internet sitesi açtınız. Ötekilerin Postası’nın bu yasaklamalara karşı koyuşu nasıl gelişti? Facebook tarafından kapatılma riskinizin her zaman olabileceğini düşünürsek, çalışmanızı ileride taşımak istediğiniz başka bir alan mevcut mu?
Sayfa olarak sansüre iki biçimde direnmeye çalıştığımızı söyleyebiliriz. Birincisi, Facebook yönetimi ile kapatılan sayfalarımızın geri iadesi üzerinden yürüttüğümüz mücadele. İkincisi ise haber mecralarını çeşitlendirerek Facebook dışında da yayın sürekliliğini sağlayarak önlem almaya yönelik geliştirdiğimiz bir yol. Ancak belirtmeliyiz ki, her iki seçenek için de takipçilerin dayanışması en başta güvendiğimiz öge. Ne olursa olsun kapatılan sayfaların ardından, yine hep birlikte olabilmek açısından takipçilerimiz bize yardımcı oluyorlar.
İlerisi için de benzer bir yöntem izleyerek haber mecralarını geliştirmek yoluna gitmeye çalışıyoruz. Bunun için, web sitesi, Twitter, telefon uygulamaları gibi üzerinde çalıştığımız alanlar var. Zira sansürlendiğimiz andan itibaren haber verme sıklığını azaltmamak için bu yöntemlere başvurmalıyız. Ayrıca sayfayı bir internet haber ajansına çevirmek gibi uzun vadeli planlarımız da mevcut.
Ötekilerin Postası’nın “yurttaş gazetecilik, dijital aktivizm ve sivil itaatsizlik” ilkeleriyle, kolektif bir habercilik anlayışı olduğunu belirtiyorsunuz. Gönüllü muhabirler, sayfanıza farklı şehirlerden haberler ve duyurular gönderebiliyorlar. Sizler gönderilen bu haberlerin yayımlanmasında nasıl bir yöntem izliyorsunuz, belli kriterleriniz var mı? Kısaca, Ötekilerin Postası “sansür/oto sansür” uygular mı?
En başta hakaret ve direk saldırı içerikli yorum ve haberler dışında herhangi bir filtreleme yapmadığımızı söyleyebiliriz. Öyle ki sayfanın kendisini eleştiren yorumlar dahil hiçbir katkıya sırt çevirmiyoruz. Haber yayınlanmasında ise elbette belirli kriterlerimiz var. En başta gönüllü muhabirlerin gönderdiği ham veriyi doğrulama yoluna gidiyoruz. Görseller ve/veya yazılı materyaller yoluyla teyit alarak, olayların birinci ağızdan ya da güvenilir kaynaklardan gelip gelmediğini anladıktan sonra haber vermeye gayret ediyoruz. Bu durum zamanla, sürekli haber geçen gönüllü muhabirlerin varlığıyla daha hızlı ve otomatik bir hâl alıyor. Yani, olayın olduğu yerde bulunduğundan emin olduğumuz arkadaşlar sayesinde an itibariyle haber aktarma işlevini de geliştirmiş oluyoruz. Bunun dışında aktivizm kampanyaları vs. önerileri de hızla değerlendirerek kolektif biçimde hayata geçirmeye gayret ediyoruz.
Taksim Gezi direnişi boyunca, Facebook ve Twitter üzerinden örgütlenen eylemlerde, kullanılacak taktiklerin yaygınlaştırılmasında, polis şiddetinin ve devlet terörünün ifşa edilmesinde sosyal medya oldukça etkindi. Şimdilerde durum biraz değişti. İnternette yapılan paylaşımların devam etmesine ve sosyal medyanın bir “direniş alanı” olarak kullanılmasının devam etmesine rağmen, sokak eylemlerinin örgütlenmesinde ve bu tarz eylemlere katılımda büyük oranda düşüş oldu. Sizce direnişin sosyal medyada bu kadar yoğun ve hatta çoğu zaman popüler kılınmasının olumsuz bir etkisi var mıdır? Sosyal medyanın katılımın bu kadar kolay olduğu bir alana dönüşmesi, direnişin sanala hapsolma riskini de beraberinde getirir mi?
Bu bir yanıyla kaçınılmaz olabiliyor. İnternetin slaktivizm denilen kolay aktivizm gibi bir durumu ortaya çıkarabiliyor. Ancak bunu tek başına internetin yaptığını söylemek de yanlış olur. İnterneti bir araç olarak gördüğümüz sürece ona ilerici bir rol atfetmek de mümkün oluyor. Yani açıkçası, sokak eylemlerinin sınırlı düzeydeyken yeni bir seviyeye gelmesini sağlayan Haziran İsyanıdır ve bu isyanın kitleselleşmesinde de internet önemli rol oynamıştır. Bundan sonra da aktivist eylemlerin bir haber niteliğinde yaygınlaşması için internet işlevini yerine getirecektir diyebiliriz. İnsanların internette aktivizmle yetinmesi ise çok daha geniş bir toplumsal yapıyı ifade eder. Kısaca internet öncesi ve sonrası olarak baktığımızda umutsuzluğa kapılmak için herhangi bir neden olduğunu düşünmüyoruz. Bu, ana akım medyanın deşifre edilmesi ve sansürsüz yayın yapılması açısından da aynı şekildedir. Özellikle internet bilgisi güvenilir midir gibi sorulara, ana akım medyanın şimdiye kadar güvenilir ne yaptığını sorarak dahi karşılık verebiliriz.
Günümüzde medya, devlet ve şirket güdümüyle var olmaya zorlanan bir alan. Yandaş televizyonlar ve gazeteler dışındaki diğer “alternatif medya” da reklama ve sponsora duydukları ihtiyaç sebebiyle, çoğunlukla şirketlerle işbirliği halinde. Ne yazık ki muhalif kimliklerine rağmen kentsel dönüşüm şirketlerinin reklamlarını ve bu şirketlerin sponsorluğunu alan yayınlar bile mevcut. Bağımsız bir medyanın varlığını sürdürebilmesi giderek zorlaşmaktayken, Ötekilerin Postası’nın bu konuya ilişkin kaygıları var mıdır? Devletten ve şirketlerden bağımsız bir yayın politikasını, Facebook dışı bir alanda da var edebileceğinize inanıyor musunuz?
Bu belki de Ötekilerin Postası hareketinin akıbetini belirleyecek bir ikilem. Gerçekten yoğun emek harcanılan bir ortamda en azından çalışanların hayatını idame ettirecek bir parayı karşılamak dahi halihazırda var olan sorunlarımız arasında yer alıyor. Bunun dışında da teknik ekipman maliyetleri, ulaşım-bağlantı ücretleri gibi birçok kalem, bizim bulunduğumuz konumda bireysel çabalar ile karşılanır düzeyde. Bu yüzden sürekli bir gelir kaynağı sağlanması elzem.
Daha genel anlamda düşünüldüğünde ise elbette sponsorluk, reklam gibi kanallara dayanmadan ilerlemek her muhalif hareketin amacıdır diyebiliriz. Ötekilerin Postası da bu bilinçle hareket etmektedir. Ancak bahsettiğimiz kalemler gereği, çeşitli örgüt veya sivil toplum kuruluşlarından hibeler, yapılan haberlerin maliyetinin takipçiler tarafından cüzi rakamlarla karşılanması gibi çeşitli yöntemlerle bütçeleme yolları aramaya da mecburuz. Ancak örgütlerden alınacak destekler vb. konularda da elbette seçici davranmak gerekiyor.
Bu tip yöntemlerle devlet ve sermayeden özerk bir konumda bulunabiliriz diye düşünüyoruz.
Röportaj için teşekkür ederiz.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.