Rojava Devrimi, 19 Temmuz 2012’den bu yana, tam 16 aydır devam ediyor. Tam 16 aydır süren yaşamın yeniden inşası, özyönetim temelinde gerçekleşiyor. Rojava Halk Meclisleri’yle; Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Ezidi, Keldani halklarının özgürlük mücadelesiyle, yaşam devletsiz alanlarda yaratılıyor. Hem de bütün bunlar, devletlerin savaş alanına dönüşmüş, şirketlerin rekabetinin acımzsızlaştığı bir coğrafyda Ortadoğu’da gerçekleşiyor. Rojava halkı neyle mücadele ediyor? Sedece yaşamın yeniden yapılandırılmasıyla değil, halkları savaşın eşiğine getiren devletlerle, El-Kaide ile bağlantılı çetelerle ve şimdi de,kapitalizmle ve bölgedeki devletlerle ilişki halinde bulunan bölgesel yönetimlerle…
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Rojava’ya yönelik tutarsız, hatta kimi zaman düşmanca politikaları, gün geçtikçe daha da belirginleşiyor. Aylarca devrimi ve devrime yönelik saldırıları, cihatçı çetelerin halka yönelik imha girişimlerini görmezden gelen Barzani’nin KDP’si; geçtiğimiz günlerde PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Güney Kürdistan’a geçişini engelledi. Müslim, Güney’de Hewler’den, YPG ile çeteler arasındaki çatışmada kaybettiği oğlu Şervan’ın taziyelerini kabul etmek için Rojava’ya gitmişti. Dönüşte engellenerek birkaç gün sınırda bekletildi. Bunun yanı sıra; Güney Kürdistan Asayiş Birimleri, aileleriyle birlikte iş bulmak ve yaşamak için Güney Kürdistan’a göç eden gençleri, mülteci kamplarına ya da Rojava’ya geri dönmeye zorluyor. İşverenleri de bu gençlere iş vermemeye zorlayan birimler, kamplardan çıkmaya izin vermemeleri konusunda KDP’nin sıkı tembihlerini yerine getiriyor.
Yaz sürecinde Samelka Sınır Kapısı’nı Rojava’nın yüzüne kapatan Barzani’nin KDP’si, Rojava halklarının PYD’siyle arasındaki mesafeyi açmaya devam ederken, İran istihbarat şefi Kasım Süleymani “Suriye’deki özerk yönetimi” tanıyacakları mesajını gönderiyor. İran, Rojava’ya da diplomatik temsilcilik açacaklarını iletiyor; Şam’dan gelecek izinlerden sonra 2014’ün ilk yarısında temsilcilik açılacağı mesajını veriyor. Beşar Esad, PYD’ye “Biz dostuz!” mesajı göndererek ittifak teklif ediyor. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Esad’sız çözümün ancak iki yıl önce mümkün olduğunu; Alevilerin Esad’ın yanında olduğunu, onsuz çözümün 2 milyon Alevinin katli anlamına geleceğinden ötürü mümkün olmadığını söylüyor. İşbirliği yapacaklarını iddia edenlerin ise, 2004 Serhildanı’ndan bu yana rejimle çatıştıklarını görmezden gelerek, bu mücadelede kaybettikleri kardeşlerine saygısızlık yaptığını vurguluyor; yani denize düşseler de yılana sarılmayacaklarını…
Düşülen deniz, TC başta olmak üzere devletler tarafından beslenen El Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetelerinin ablukası oluyor. Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu’nun dağılmasının ardından koalisyondaki 70 grubun da eklemlenmesiyle semiren IŞİD, El Nusra çetelerinin gerisinde kalmayarak saldırılarını sürdürüyor. Böyle bir anda, YPG’ye dönüyor yüzlerimiz; aylardır dört değil sekiz yandan saldırı altında olan Rojava’ya bir kapı açılıyor. YPG 27 Ekim’de Irak sınırındaki Til Koçer kapısını kazanıyor. IŞİD’in lojistik kaynağı olan bu kapının kazanılmasıyla, havanın Rojava’dan yana dönmekte olduğuna inancımız yükseliyor.
Mevsimlerden kış, Rojava’yla yüreklerimize bahar gelirken; TC çeteleri sözde kınamak özde beslemek dışında ne mi yapıyor? Bölgeye yönelik saldırgan politikalarını ABD paralelinde rölantiye alıyor. Ancak demokratikleşme paketi adı altında, süreci de rölantiye alıyor; zaman kazanmaya çalışıyor. Ve beklendiği üzere başımıza yeni bir çorap; “güvenlik gerekçesiyle” bir duvar örmeye kalkıyor. Beyinlere nakşedilen hayali sınırlar, dikenli teller, mayınlar, silahlar “özgürlük korkusu”nu bastıramadığı için; Nusaybin-Qamişlo arasına yoğun güvenlik önlemleri eşliğinde bir “utanç duvarı” örüyor. Devrimin yaşandığı topraklarla halklar arasına perde çekme amacı güdüyor.
Bütün bunlara rağmen; Rojava Devrimi, 19 Temmuz 2012’den bu yana, bu topraklardaki halkların mayası olan isyanla, tam 16 aydır devam ediyor. Esad’a, çetelere, Barzani’ye, TC’ye, ABD’ye, Azadi’ye, El Parti’ye; devletlerin ve kapitalizmin bütün saldırılarına karşı devam ediyor. Duvara karşı devam ediyor. Özgürlük için, yaşam için devam ediyor. Devrimle aramıza Çin Seddi örmeye de kalksa “özgürlük tutkumuz”u bastıramayacağını idrak edemeyen devlet, aslında ne örüyorsa kendi başına örüyor. Çünkü devrimler duvarlarla çevrilemez.