2012 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi onaylandığından bu yana Taksim Meydanı’nda yaşanan değişimleri kaydeden fotoğrafçılar, özellikle geçtiğimiz Mayıs ayında başlayan direnişin her karesini, her anını unutulmayacak görüntülerle hafızalarımıza kazıdılar. Ellerinde biriken binlerce fotoğraftan bir seçki yaptılar ve “Fotoğraf Notları” adıyla devam ettirmek istedikleri çalışmanın ilk ürününü, Taksim Direnişi fotoğraflarından oluşan “Gezi Direnişi” başlığıyla kitaplaştırdılar. Kitabı hazırlayan Belgesel Fotoğraf Topluluğu’ndan Bahar Gökten ve Yücel Tunca ile yaşanan bu süreci konuştuk.
Meydan: Önce kısaca kendinizden söz ederek başlayalım isterseniz. Kimdir Bahar ve Yücel, ve böyle bir çalışma yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bahar Gökten: Ben fotoğrafçılık okudum, şimdi de fotoğraf çekiyorum. Gezi sürecinde de fotoğrafçı ile direnişçi arasında gidip gelmeler yaşayan, o süreci fotoğrafla anlatmaya çalışan biri diyelim kısaca.
Yücel Tunca: Ben eskiden gazeteciydim, 10 yıldır Galata Fotoğrafhanesi’ndeyim. Fotoğraf Vakfı’ndayım ve fotoğraf dersleri veriyorum. Son 7 yıldır, bu çalışmanın pratik kısımlarını Gezi Parkı’nda yapıyordum. Dolayısıyla 2011 sonlarında bu parkın ortadan kaldırılma planlarını yavaş yavaş duymaya başladığımızda, bir şehir refleksinin ötesinde başka bir dikkatle de dinlemeye başladım. Çünkü burası aynı zamanda benim yaşam alanımdı. Bu konuya biraz daha eğildim, Fotoğrafçı İnisiyatifi’nin kurulması da böylece ortaya çıktı.
2012’de projeler belli olmaya başladıkça, burayı elden giden bir şey değil de, savunulması gereken bir şey olarak gördük.
O zamanlar Taksim Platformuydu, sonrasında Taksim Dayanışması olarak bizlerinde çalışmalara fotoğraflarımızla destek olabileceğimizi söyledik. Daha sistematik çekimler yapmaya başladık. Belgesel fotoğraf grubumuz da bu konuya özellikle eğildi. Ardından yapılmaya başlanan Taksim nöbetlerine de katıldık. Bununla da yetinmeyip, 20-25 kadar fotoğrafçı kendi fotoğraflarını basıp yine bir Taksim nöbetinde, bir cumartesi günü, çıktık sokağa. Meydanda yürüyüş yaparak, insanların biraz daha bu konudan haberdar olması için gayret göstermeye çalıştık. Çünkü hala o tarihlerde, birçok kişi Gezi Parkı’nın nasıl bir tehdit altında olduğunu bilmiyordu.
Böylece yavaş yavaş kendi çevremizde de daha fazla sayıda fotoğrafçı bu yaptıklarımızdan haberdar oldu. Mayıs sonrasında başlayan saldırılarda da, daha önce oluşmuş olan “ortak akıl”, bundan sonra da beraber hareket edelim demeye başladı. Haziran ayının sonunda da “Taksim’den Elini Çek” internet sayfası oluşturup, çektiğimiz fotoğrafları orada paylaşmaya başladık. Ağustos ayının sonlarına doğru da bu kitabı hazırlamaya karar verdik. Kasım ayına yetiştirmeyi planlıyorduk ama olmadı. Şimdiye kalmış oldu.
Meydan: Taksim Direnişi haftalarca süren, birçok mekana sıçrayan bir eylemliliğe dönüştü. Tüm bunları fotoğraflamak elbette oldukça zor bir iş. Çekilen binlerce kare arasından bu kitapta kullandığınız fotoğrafları seçme işi de bir o denli zor olsa gerek. Neydi sizin hassasiyetleriniz, bu seçkiyi yaparken nelere dikkat ettiniz?
Yücel: Kitaptaki fotoğrafların seçiminde belli bir editör olmasın dedik. Herkesin gelip fotoğraflarla ilgili görüşlerini söyleyebileceği bir ortamda fotoğrafları seçtik. Binlerce fotoğraftan, daralta daralta, fotoğraf sayısını 350’ye kadar indirdik. Daha az fotoğrafla Gezi Parkı’nın istediğimiz bütünsellikte anlatılamayacağına ikna olunca, elemeyi durdurduk.
Elimizde bir liste oluşturmuş ve birçok başlık belirlemiştik, seçtiğimiz fotoğrafların bu başlıklarda olmasına gayret ettik. Hem temsiliyetler anlamında, yani kadın temsiliyeti, lgbt temsiliyeti, anarşist temsiliyeti, siyasi yapılar, örgütler, hem de revirinden kütüphanesine, bostanından seyyar satıcısına varıncaya dek, tüm o parçalı yapıyı eksiksiz verebilmeyi amaçladık. Dolayısıyla seçkiyi de bu gözle yaptık.
Hep geri dönüşler yaparak, eksik olan kısımları doldurmaya gayret ettik. Ama asıl eksenimiz kronolojik bir sıralamaydı. Gezi öncesi günlük hayat, yavaş yavaş başlayan protestolar, inşaat çalışmalarının başlaması, ondan sonra da en son Ağustos ayında başlayan forumlara, yeryüzü sofralarına varıncaya değin bizim tanık olabildiğimiz hemen her türlü eylemliliğin kitaba yansıyabilmesini sağlamaya gayret ettik.
Meydan: Direniş, Gezi Parkı’na başta söylendiği gibi bir kışla yapılmasına mani olabildi ama bugün hala tam da bizim istediğimiz gibi bir alan değil. Gezi Parkı’nın çevresine dökülen betonlar adeta bir beton çölünü andırıyor, AKM hala polis işgalinde. Sizin bu bölgeyi fotoğraflama çabanız devam edecek mi?
Yücel: Aslında kolektif olarak henüz böyle bir karar almış değiliz ama bireysel olarak ben hala Taksim’i çekmeye devam ediyorum. Biliyorsunuz, yakın zamanda belediyenin yayınladığı bir plan var Taksim Meydanı için. Bu plana baktığımızda, birkaç ağaç dışında meydan şimdikinden çok farklı konumda değil. Ve tepkilerin yeniden yükselmesi çok olası.
Ağustos’tan sonra biraz daha stabil durumdayız ama seçim öncesi tekrar başladıkları bu durumda taraf olmayı sürdüreceğiz elbette. Mesela, Gezi’nin yıl dönümünde açık hava sergisi düşünüyorduk ama bu planın açıklanmasıyla eylemlilikleri daha önceden başlatacağız gibi görünüyor.
Meydan: Kitabı incelerken, bazı fotoğrafların mozaiklenerek görüntünün netsizleştirilmiş olduğunu fark ettik. Bunun sebebi nedir?
Yücel: İki şey mozaikledik; birincisi, cinsiyetçi küfürler, diğeri de iki ya da üç fotoğrafta da fiili eylem halinde olan protestocular, doktor ve sağlıkçıların yüzlerinin net görünmesini engelledik.
Fotoğrafın yapısını bozuyorduk. Kişinin yüzünü mozaiklediğimiz fotoğrafta, fotoğrafın da anlamını yitirdiğini gördük, ama biz bunun böyle olması gerektiğini düşündüğümüzden yapacak başka bir şeyimiz yoktu.
Bahar: Gezi’de de sıkça bir araya geldiğimizde konuştuğumuz bir şeydi bu. Fotoğrafladığımız kişilerin hayatlarında olumsuzluğa dönüşebilecek birçok şey yaşanabilirdi; yüzlerin görünmeyeceği bir biçimde fotoğraf çekmeye çalışarak bu sorun aşılabilirdi. Bunun farkında olmayan arkadaşların çektiği fotoğraflarda, kameranın bazen polis kamerası konumuna geçtiği uyarısında bulunarak, o arkadaşların da hassas davranmaları konusu çokça konuşuldu. İster istemez bizim fotoğraflarımız bazen delil olarak sorun teşkil edebiliyor.
Meydan: Kitap, baştan sona kolektif bir çabaya vurgu yapıyor. Sizin için birlikte fotoğraflama ne anlam taşıyor?
Bahar: Mayıs’ta çalışmalarına başlayan Fotoğraf İnisiyatifi öncesinde de konuştuğumuz bir konu vardı; fotoğrafçıların fotoğraf çekip ortak bir çalışma yürütemediği, o nedenle çektikleri fotoğrafları kendi dosyalarında eşe dosta göstererek ya da kendi kişisel sitelerinde tuttukları.
Ama Gezi süreciyle beraber, bunun da aşılmaya başlandığını söyleyebiliriz. Yani bu kitap çalışmasının ve web sitesinin onun için ayrıca bir önemi var, birbirini tamamlayan çalışmalar bunlar. Çünkü hepimiz her yerde olamayacağımızı ve farklı bakış açılarına da sahip olduğumuz için bir araya geldiğimizde çok daha güçlü bir şey yapabileceğimizi, tabii ki biliyorduk. Bu sürecin buna vesile olması çok önemli, çok kıymetli.
Meydan: Son olarak bu kitabı nerelerden edinebileceğimizi söyleyebilir misiniz?
Yücel: Kitabı dağıtıma vermeyi ve birçok noktada okuyucuyla buluşturmayı istiyorduk ancak, dağıtım firmaları kitabı almak istemediler. Gerekçe olarak da Gezi ile ilgili kitapların satmadığını söylediler. Kitabımız şimdilik, elden dağıtım yaptığımız bazı kitapçılarda ve burada, Galata Fotoğrafhanesi’nde bulunuyor.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.