Devletin Medyasına Karşı Soma’nın Sesi Oldular

“Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme Sayfası” ya da “Soma’nın Sesi”, Soma’da yaşanan katliama karşı bir şeyler yapmak için üç arkadaşın oluşturduğu bir Facebook grubu. Ana akım medyanın gerçekle yakından uzaktan ilişkisi olmayan bilgilendirmesine karşı, sürece ilişkin bilgileri hem de yerinden bizlerle paylaşarak gerçekten haberdar olmamızı sağladılar. Yolculukları boyunca yaşadıkları, devletin yaşanan katliama ilişkin bilginin Soma dışına çıkartmama çabalarını anlamak adına önem taşıyor. Meydan Gazetesi olarak Soma’daki deneyimlerine ilişkin gerçekleştirdiğimiz bu röportaj, kendi çabalarıyla orada gerçekleştirdikleri röportajlardan bir kısmını yayınladığımız bölümü anlamada yardımcı olacaktır.

Meydan: Biraz grubunuzdan bahseder misiniz?

Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme: İsmim Işık Bora. Üç arkadaş, olayın olduğu ilk gün Taksim’de eylem olduğunu öğrendik. Beraber katıldık, sonra Soma’ya gitmeyi kararlaştırdık. İstanbul’dan dayanışma için kaldırılan otobüslere yetişemedik. Sonra biz de otogardan kendi çabamızla Manisa’ya yola çıktık.

Manisa’ya ulaştığımızda, Soma otobüslerinin şoförleri Jandarma’nın emrinden dolayı hiçbir öğrenciyi ya da dışarıdan gelen birilerini otobüse alamayacaklarını söylediler. Kınıklı olduğumu ve oraya gittiğimizi söyledim. Sonra bir sorun çıkarmadılar. Ancak ileride kontrol noktası olduğuna ilişkin bizi uyardılar. Zaten bize gelen haberler de bu yöndeydi. İlçeye dışarıdan gelen herkesi, kimlik kontrolü sonrası İzmir otobüslerine bindirip yolladıklarını duyduk.

Dayanışma için gidenleri almadılar yani?

Biz Soma mezarlığına yakın bir noktada indik. Kalabalığın arasına karıştık. İçeriye girdiğimize ciddi anlamda gergin bir ortam vardı. İnsanlar sırtımızdaki çantayı gördüklerinde ters ters bakıyorlardı. Bir cenazeye katıldık. Sonrasında mezara yakın bir yere oturup biraz gözlemde bulunduk. Oranın gençlerine Kızılay yeleği giydirmişler, gelenleri karşılıyorlardı. Onlarla konuşalım dedik, durum nedir diye. Yanlarına gittik. Önce kendimizi tanıttık, İstanbul’dan taziyeye geldiğimizi söyledik. Bunu belirtmemiz gerekiyor çünkü diğer şehirlerden gelenlerin orayı karıştırmaya çalıştıklarıyla ilgili bir bilgilendirme yapılmış onlara. Biz ne yapabiliriz, elimizden ne gelir diye sorduk. Bir şey yapmazsınız, geldiğiniz gibi gidin dediler. Biz konuşurken dört-beş polis gelip müdahil oldular. Gençleri bizden uzaklaştırdılar. Biz çok dikkat çektiğimizi anlayınca uzaklaştık.

Başkalarıyla konuşmaya başladık. Polis gelene kadar konuşan insanlar, polis gelince söylediklerini değiştiriyordu. Zaten içeride fazla kimse kalmadı, herkesi kurtardılar demeye başlıyordu.

Soma’ya gelen siyah tişörtlü herkesi polis gözaltına alıyor diye bir söylenti dolaştı. Biz de dikkat çekmeyelim diye renkli bir şeyler giydik. Mezarlıkta yapılacak bir şey olmadığını anlayınca, merkeze gidelim dedik. Ancak merkeze gidenleri dövdüklerini duyduk.

Yola koyulduk. Kontrol noktasını yürüyerek geçtik. Sonra bir petrol istasyonunda durduk. İstasyonun sahibi de katliamın yaşandığı madene servis hizmeti veren biriymiş. Orada konuşurken garsonlardan biri yaklaştı ve sert bir şekilde nereden geldiğimizi sordu. Biz de söyledik. Buraya göstericiler gelmiş, olay çıkaracaklar bizim üstümüze kalacak diyordu garson. “Bence o tarafa gitmeyin” dedi.

Otobüsler durmadı. Biz de doğrudan Kınık otobüslerinin kalktığı terminale gittik. Otobüste bile, çantalarımızı dışarından görenler, sert bir şekilde bize bakıyordu. Kınık’a ulaşınca Boğaziçi Üniversitesi’nden bir otobüsün geldiğini duyduk. Ancak jandarmaların şoförleri tehdit edip, oradan kovduğunu duyduk. İrtibata geçebileceğimiz kimse yoktu.

Akşam ortalığı kolaçan edelim derken, bir oturma eylemi olduğunu gördük. Aslında ilk iletişimi bu şekilde sağladık. Eylemde işçilerle konuşmaya başladık.

Tabi Kınık’tayken sivil polislerin bizi izlediğini fark ediyorduk. Gelen yabancıların büyük bir çoğunluğu basındı. Geri kalan kimse yoktu. Polislerden biri geldi, bize neyi merak ettiğimizi sordu. Biz de taziyeye geldiğimizi söyledik. Madende kimsenin kalmadığını, hepsinin çıkarıldığını söyledi. Polisler özellikle bunu vurguluyordu.

Bilginin dışarı çıkmasını engellediler yani?

Kesinlikle. Yeni gelenlere de bu şekilde bir bilgilendirme yapıyorlar, “ben kendi ellerimle çıkardım, kimse kalmadı”. Hatta madenden fotoğraflar bile gösteriyorlardı.

Oturma eylemine katıldık. Aslında çok böyle bir kültür olmadığını gördük. En çok söyledikleri “Katil Tayyip”ti. Çok sinirli ve öfkelilerdi. Ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Orada insanlarla bir ses kaydı gerçekleştirdik. Mümkün olduğunca görüntü almamaya çalıştık. Çünkü işten çıkarılma durumları da var. Bizzat oradaki işçilerle, İmbat’tan, Uyar’dan, Soma’dan işçilerle röportajlar gerçekleştirdik.

Ertesi gün bir işçi ailesinin yanında kaldık orada. Kaldığımız akşamın sabahında bizi Elmadere’ye götürdüler. Elmadere’ye bomba düşmüş gibi bir hal vardı. Köy sanki yerle bir olmuş gibiydi. Orada tek tek evleri gezmeye başladık. “Başınız sağolsun, olay nasıl oldu, müsaade ederseniz ses kaydı alalım” dedik. Son taziyelere katıldık. Köseler köyüne gidecektik. Ancak zaman bulamadık.

Soma’daki arkadaşlar evden çıkamadıklarını, bir şey yapamadıklarını söylediler. Sonra beraber değerlendirip geri dönmeye karar verdik.

Onları unutmadığımızı göstermek bizim için önemli. İrtibatımızı hala daha tutuyoruz. Biz bu durumun örtbas edilmemesi, unutulmaması, sürekli sıcak tutulması için bir şeyler yapmak lazım dedik.

Şu an aktif olarak işlettiğiniz bir Facebook grubu var sanırım?

Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme Sayfası, www.facebook.com/somaninsesi diye yazınca da ulaşılabilir. Soma’dan, doğrudan işçi arkadaşlar üzerinden haberleri almaya çalışıyoruz. Bunun dışında başka yerlerden insanlar, Soma için bir şeyler paylaştığında oradaki insanlara da moral oluyor. Farklı şehirlerden doğrudan bir iletişim kurmak adına mütevazı ama iyi bir çalışma olduğunu düşünüyoruz.

 

Soma’dan bir köylüyle yapılan röportaj;
 
Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme: Acımız nasıl hafifler dersin?

Madenlerin koşullarının iyileştirilmesiyle olur. Zonguldak’ta ölenler oldu. Bir ay sonra unutuldu. Emniyetini, tedbirini alırsın, başka canlar yanmasın.

Sendika konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sendika işçiyi sömürüyor. Her ay, işçiden bir yevmiyesini kesiyor. Şirket para vermiyor. Normalde denetim, sosyal haklar bunlar hep sendikayla ilgilidir. Sendika taziyeye bile gelmedi. Buradaki sendika sistemi böyle.

 
 
 
Katliamın yaşandığı madende 9 yıldır çalışan bir maden işçisiyle yapılan röportaj;
 
Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme: Kaç yıldır o madende çalışıyorsunuz?

Ben 42 yaşındayım. 9 yıldan beri o madende çalışıyorum. Kardeşimi kaybettim.

Bu katliamdan önce koşullar nasıldı?

Koşullar hem ağır hem de zordu, denetimsizlik vardı. Bu yaşananlar da zaten denetimsizliğin sonucudur. Ben ilk kurtarma ekibindeydim. 200-300 metre gittiğimde, ölmüş 100 kişiyle karşılaştım. Maskeleri olanlar vardı. Maskelerin bakımı önceden de yapılıyordu. Yapılıyordu ama 10 yılda 2 sefer.

Uyarı alarmlarının çaldığı ama işçilerin buna uymadığından bahsediyordu şirket, doğru mu?

Doğru ama bir şey olmadığına ilişkin bizi amirler uyarıyordu. Çalışmamızı onlar istiyordu.

Şimdi televizyonlarda yaşam odası meselesi konuşuluyor.

Yaşam odası ne Soma’da ne İmbat’ta hiçbirinde yok. Zaten bu sektördeki şirketlerin hiçbirisi bunu yapmıyor. Yaşam odasıyla sığınma cepleri farklıdır. Şirket bunu uyduruyor. İnsanları kandırmaya çalışıyor.

Şirketin iş güvenliği uzmanları denetime geliyor muydu?

Arada geliyorlardı ama gelse de bir şey yapamıyorlar ki. Paralarını şirketten alıyor onlar. Devlet yetkilileri bile geldiğinde aşağıya inmiyordu. Denetim diye bir şey yok. Zaten 70 cm’lik bir yere devlet yetkilisi girmez. Biz ekmeğimizi bu 70 cm’lik yerden kazanıyoruz.

Sendikalar ne durumda?

Şirketler ne diyorsa onu yapıyorlar. Zaten sendikadan kimse olaydan sonra gelmedi.

Televizyonlarda gösterilen ölen işçi sayısına ilişkin bir çarpıtma olduğu söyleniyor, buna ilişkin ne düşünüyorsunuz?

En az söylenebilir rakam, bence 500. Bakan televizyonlara çıkıp yalan atıyor. Rakamların az tutulması, tepkiyle alakalı. Rakamları aşağıya çekiyorlar.

Madende ölen işçilerin dışarıya çıkarılmadan ağızlarına oksijen maskesi takıldığı ve ölmemiş gibi gösterildiği doğru mu?

Evet. Hatta bir de serum takıyorlar. “Dışarı çıktığında ölmüş değil baygın olduğunu söyleyin” diye de tembihliyorlardı. En yakın yerde zaten 200-250 kişi ölmüştü, geri kalanını sen düşün.

Köseler Köyü’nde bir köylüyle yapılan röportaj;

Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme: Enerji Bakanı’nın doğru söylediğini düşünüyor musunuz?

Yalan atıyorlar. Sayıyı aşağıda tutmaya çalışıyorlar. Bu cinayettir. Bakanlar istifa etmeliydi. İki bakan da, enerji ve çalışma bakanları istifa etmeliydi.

Kınık bu bölgede en çok cenaze gelen yer değil mi?

Evet, Köseler Köyü. Hükümet buraya gelmedi. Suçlarından korkup gelemiyorlar. Başka köylere gittiklerin duyuyoruz, belki burası Alevi köyü olduğundan dolayı da gelmiyor olabilirler. Acının mezhebi olur mu?

 
 
Elmadere köy kahvesinde, Soma madeninde çalışan işçilerden biriyle yapılan röportaj;
 
Soma’yla Dayanışma ve Haberleşme: Sen oradaydın sanırım.

Evet, ilk çıkanlardanım.

Olayın olacağını önceden kestirebileceğiniz bir durum olmuş muydu?

Yok olmadı. Saat 3 sularıydı. Bizim işimiz bitmişti ve yukarıya çıkıyorduk. Yukarıya çıkarken pis hava çıkışından duman bürüdü ortalığı. Biz maskeleri taktık. Ama herkesin maskesi çalışmıyordu.

Maskelerin kontrolü yapılmıyor muydu?

Yapılıyordu ama artık bir senede bir mi, altı ayda bir mi, öyle. Zaten çoğu arkadaş da gaz maskesi kullanmayı bilmiyordu. Çoğuna zaten ben taktım maskeyi.

Siz kaç kişiydiniz aşağıda?

Biz 20-30 kişilik bir ekiptik. Maskeler bitince, aşağıya doğru indik. Orada biraz temiz hava vardı. Duman yoktu. Tabi aşağıda 150 kişiye yakın işçi olduk. Saat 7 oldu, gelen giden yok. Telefon edemiyoruz, bekliyoruz. Oturduk. Benim önümde iki kişi, üç kişi ölmeye başladı. Yanımda amcam vardı, ona amca dedim bizim kurtuluşumuz yok. Olay saat üçte oluyor olay, gelen giden yok. Biz de bayıldık. Ben sonra bir ara uyandım. Amcamı kaldıramadım. Sonra tekrar bayıldık. Saat 9 civarında, bizi aldılar. Bandın üzerinde kömür yerine insan cesetleri vardı. Bana dediler bakma diye ama, niye bakmayacağım benim arkadaşlarım ölmüş, onlarla omuz omuza aşağıya inmişim.

 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.