Erkeği ve kadını, erkek veya kadın yapan özellikler nelerdir? Erkek olabilmek için bir penis, kadın olabilmek için bir vajina mı gerekir; yani cinsiyeti tanımladığımız şey sadece organ mıdır? – Tabii ki hayır. 2010 yılına kadar bilim insanları tarafından tanımlanan cinsiyet, her zaman erkek için bir penis, kadın içinse bir vajinadan ibaretti. Ancak 2010 yılında Rodrigo Ferreira, bulduğu böcekleri Entomolog Charles Lienhard’la beraber incelemeye başladı. Bu cins böceklerde araştırma yapan Japonya’nın Hokaido Üniversitesi’nden Kazunori Yoshizawa da “Cinsiyet rolü değişikliği, bir çok başka hayvanda daha önce bulunmuştu; ama üreme organlarının ters olduğu ilk örnek Neotrogla.’’ diyor. Neotrogla dişisinin ginosom adı verilen penis benzeri organı, erkeğin vajinaya benzer organına girdiğinde şişiyor ve organın içindeki dikenler sayesinde iki böcek birbirine yapışıyor. Erkeğin enerji harcayarak oluşturduğu “gerdek hediyesi” diye tanımladıkları kapsül ile dişi, penis benzeri organı yardımıyla döllenme için ihtiyacı olan spermi ve yaşamsal faaliyetleri için gerekli olan besini emiyor. Neotrogla cinsi böcekler, Brezilya’nın doğusundaki mağaralarda yaşıyor. Yoshizawa ve arkadaşları, bu form değişikliğinin mağaranın ekstrem koşullarında besin bulmakta zorlanıldığı için olduğunu tahmin ediyor ve dişi Neotrogla’da nasıl penis geliştiğini açıklayabilmenin önem taşıdığını söylüyor. Bir çoğumuzun “cinsiyet” denildiğinde biyolojik olarak aklına gelen şey, üreme organlarındaki farklılık. İnsanlar için bir dişi 44+XX ve erkek 44+XY olarak tanımlanır. Bu kromozomsal farklılığın bir sonucu olarak cinsiyet oluşur. Erkek üreme hücrelerini oluşturan XY kromozomları iken, dişi üreme hücrelerini oluşturan bu XX kromozomlarıdır ve hücresel farklılaşma bireylerde bu şekilde gelişir. Kimi canlılarda ise çiftleşme dönemindeki rol değiştirme, yani bazen erkek bazen dişi rolüne bürünme; beslenmeyle, bulundukları suyun kirliliğiyle ve sıcaklık gibi dış etkenlerin sonucunda cinsiyetin belirlenimi ile farklılık gösterir. Bazı canlılarda, tek bir hayvan üzerinde iki farklı üreme özellikleri barındırılır.Doğadaki bu olgunun işleyişi, insanın algıladığı gerçekliğin zıddı bir şekilde gerçekleşiyor. Toplumun “normallik” sınırlarına sığmayan ve insanın oluşturduğu bu kavramların doğada ifade bulmayacağı aşikardır. İnsanların insana has özellikler yüklediği canlıların davranışlarında, esasen farklı sorunsallara dayanan çözümlerdir. Biyoloji, yine bu tarz davranış değişikliklerini canlının karakterinin bütününe ya da varoluşuna değil; türün soyunun devamlılığı gibi çeşitli etkenlere bağlar. Biyolojik olarak cinsiyet, üreme sırasında canlıların aldığı görevler üzerinden gerçekleşmiş farklılıkların isimlendirilmesinden başka bir şey değildir. Yani ne dişi bir kedi alımlı, ne de erkek bir köpek delikanlıdır. Türün var olabilmesi adına böylece gerçekleşmiş olan üreme organlarının değişikliği ile, dişi ve erkeğin biyolojik olarak üreme vasfı, faaliyete dönüşmüş oluyor. Bu ekolojik gerçekliğin farklı yorumlanması da, içinde bulunduğumuz toplumsal cinsiyet algısının ne denli vahim bir durum olduğunu bu yönüyle de ortaya koyuyor. Toplumsal cinsiyet şartlanmışlığıyla yapılan yaklaşımlar, karşılıklı yardımlaşma temelinde olan canlıları farklı kutuplara sürüklüyor. Kadınlar, toplumsal olarak “ev kadınlığı” ve “analık”ın uzantısı olan işlevleri yerine getirmeye tabi tutuluyorlar. Biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet farklılığı; bulunulan çevre ile sosyalleşme süreci içerisinde oluşmakta, bu nedenle toplumdan topluma, kültürden kültüre değişebilmektedir. Neotrogla cinsinin örneğindeki gibi, neslin devamını sağlamak ve doğadaki diğer yaşamsal alanlarda karşılıklı yardımlaşma olarak yorumlayabileceğimiz bu gibi olaylar dizisinin yaşam alanlarımızda aynı biyolojik türden olduğumuz insanlarda nadiren karşılaşılan bir içgüdüsel davranış olması, şüphesiz ki bu konunun muhattabı olan bizlerin sorunlarının kaynağıdır. Şimdi ise, ezberi bozan bir canlı türü ile karşı karşıyayız, ki Neotrogla “evin direği ‘erkek’tir” söylemini alt-üst ediyor ve bize içinde bulunduğumuz ilişki biçimini sorgulayabilme fırsatı sunuyor. Oğuzhan Şahin Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.