Saat 06.30. Alarm.
Uyanırsın yeryüzündeki herkes gibi, yataktan kalkarsın. Tuvalete yönelip çişini yapar, elini yüzünü yıkarsın, musluğundan akan mis gibi sudan içersin biraz. Mutfağa yönelip sabah kahveni hazırlarsın tek tuşla. Kahveni yudumlarken odana döner, giyinmeye başlarsın. Ütülü pantolonunu ve gömleğini giydikten sonra, sıktırtırsın kravatını da iyice. Tuvalete dönersin tekrar; saçının horoz ibibiği gibi havalanmış bölgelerini indirirsin ıslak tarağınla, dişlerini fırçalarsın. Güne hazır sayılırsın. Kapıya yönelirsin, çıkmadan son bir kez bakarsın portmantonun boy aynasında kendine, evet, hazırsın.
(Hmm, her şey yolunda.)
Saat 06.55. Alarm.
Çıkarsın kapıdan, binersin asansöre. Komşularınla karşılaşır, gülümser kafanla selamlaşırsın. Çıkarsın apartmandan. Durağa tam zamanında varırsın. Otobüs de tam zamanında gelir. Zaten trafik sorunu yoktur artık.
(Hala her şey yolunda.)
Saat 07.25. Alarm.
İnersin otobüsten, girersin döner kapıdan, dönüp durarak gününü geçireceğin plazaya. Her günkünden daha heyecanlı girersin, öğleden sonra terfi toplantısı vardır. Çalışırsın, çalışırsın. Öğle arasında yersin yemeğini, toplantı odasına yönelirsin. Kaparsın terfiyi, çıkarsın oradan. Çalışırsın, çalışırsın küçük ofisinde. Sana özel, daha büyük bir ofisin olacaktır artık.
(Henüz dünya nüfusunun %99’unu göçük altında öldüren bir deprem olmadı.)
Saat 17.30. Alarm.
Paydos. Küçük ofisindeki eşyalarını paketler, büyüğüne taşıyıp yerleştirirsin. Son bir kez yeni çalışma alanına göz atar, sonra çıkarsın o devasa plazadan yarın geri dönmek üzere. Otobüs yine tam vaktinde, tam da olması gereken yerdedir. Kaçırsan akşam planların baltalanırdı zaten, ki bunu hiç istemezsin. Önce eve uğrar, duş alıp üzerini değiştirirsin. Çıkar, arkadaşını almaya gidersin. Sinemaya gidersiniz önce, sonra bir de yemek yersiniz. Keyifli bir gecedir.
(Durdurulamaz biçimde yayılan virüsler nerede kaldı?)
Saat 23.30. Alarm.
Evine yönelirsin, son otobüse yetişirsin. Şanslısın bugün de. Girersin apartmana, asansörde yine aynı komşularla karşılaşırsın. Gülümser, kafanla selamlaşırsın. Açarsın kapını, girersin evine. Tuvalete yönelip çişini yapar, elini yüzünü yıkarsın, musluğundan akan mis gibi sudan içersin biraz. Pijamalarını giyer, yatağına uzanıp TV izlersin biraz LCD ekranından. Bugünden daha iyi geçecek olan yarını düşünürken gözlerin kapanır.
(İnsan görünümlü uzaylılar ne zaman istila edecek yeryüzünü?)
Saat 06.15. Alarm.
Rüya görmeye başlarsın. Ortasından duru ırmakların geçtiği, yemyeşil bir ormandaymışsın, tablo gibi. Yanında sevgilin. Piknik yapıyormuşsunuz, dünyanın en mutlu insanıymışsın. Derken bir kasırga başlamış, önce piknik sepetiniz uçmuş, sonra sevgilin. Sonra ağaçlar, hayvanlar, senin dışında bütün canlılar. Bir sen kalmışsın yeryüzünde, bir süre öyle sanmışsın. Sonra yalnız olmadığını anlamış, diğerlerini aramaya başlamışsın hayatta kalmaya çalışarak. Sen bu rüyayı görürken, odanın önünde kuşlar cıvıldamaya başlar.
(Bu nasıl distopya, hayatın tepe taklak olmayacak mı?)
Saat 06.30. Alarm.
Uyanırsın hafif kan ter içinde. Distopik rüyan gelir gözünün önüne. Neyse ki sadece kötü bir rüyadan ibarettir. Yataktan kalkarsın. Tuvalete yönelip çişini yapar, elini yüzünü yıkarsın, musluğundan akan mis gibi sudan içersin biraz. Mutfağa yönelip sabah kahveni hazırlarsın tek tuşla…
Herhangi bir zaman. Alarm…
Özlem Arkun