Önce Başbakanlık için yapıldığı açıklanan, fakat Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ”Erdoğan’a özel olarak” inşa edildiği anlaşılan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, kamuoyunda bilinen ismiyle ‘Ak Saray’, son günlerde gösterişi ve oldukça astronomik maliyeti ile gündemde.
Saray, yapımı aşamasında da geçtiğimiz 30 Mart seçimleri öncesi Ankara’nın, kent içinde kalarak, nispeten günümüze dek korunabilmiş, önemli bir büyüklüğe sahip ormanlık arazilerinin üzerine yapılmasından ve bölgenin de 1992 yılında doğal SİT alanı ilan edilmesinden dolayı; aleyhinde açılmış davalarla da gündeme gelmiş, o sırada Başbakan olan Erdoğan da bu davalara rağmen inşaatın tamamlanacağını söylemişti. Öyle de oldu ve yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı, hakkında açılmış 33 davaya rağmen geçtiğimiz 29 Ekim’de “hizmete açılarak” kamuoyuna tanıtıldı. Selçuklu-Osmanlı mimarisi sentezinden esinlenerek yapıldığı açıklanan saray, altında bulunan sığınaklar, tüneller, kimyasal ve siber saldırılara karşı yüksek teknolojili savunma sistemi ve olası bir savaşta kullanılacak olan, yeraltında bulunan “harekât merkezi”, yapımında kullanılan taşların ne kadar maliyetli olduğu gibi devasa özeliklerinin yanı sıra, 1 Milyar 370 milyon TL’lik maliyetiyle, dahası ne amaçla kullanılacağı meçhul olan 1000 tane odasıyla da konuşuluyor. Hem yerel hem de küresel medyada, sarayın yapımına harcanan parayla ilgili birçok eleştiri yayınlanıyor. ABD’deki Beyaz Saray, İngiltere’nin Buckingham Sarayı, Fransa’daki Elysée ve Versailles ile Rusya’nın Kremlin Saraylarını, büyüklük olarak kat kat geride bıraktığı, maliyet ve gösteriş anlamında sadece, petrol zengini bir ülke olan Brunei Sultanı’nın sarayı ile boy ölçüşebileceği yorumları yapılıyor.
Çankaya’dan Ak Saray’a, Devletin Sembolleri
TC devleti, birçok devlet gibi iktidar sahiplerinin benimsediği bir yarı-resmi tarz olarak toplumu, bir takım sembollerle yönetiyor. Toplumsal bazda bir algı operasyonunu amaçlayan bu tarz, şimdiki iktidar sahiplerinin deyimiyle “Yeni Türkiye”de de, eskinin sembolleri terk edilerek devam ettiriliyor.
Bu anlamda “eskinin” sembollerinden biri olan “Çankaya” terk edilerek, “yeninin” siyasi geleneğine atfen (AK-Adalet ve Kalkınma), hem de bir kelime oyunuyla (AK-beyaz-temiz manasında) mekâna yarı-resmi bir şekilde Ak Saray adı verildi ve “saray” fiilen bu isimle anılmaya başlandı. Aynı şekilde,sarayın Ankara’daki Beştepe bölgesine inşa edilmesinden dolayı da Çankaya “sembolünün” yerini Beştepe aldı.
“Yeni Devlet”in şimdiki iktidar sahiplerinin çokça şikâyet ettikleri “eski devletin” sembollerinden biri de, “fail-i meçhul” denilerek bir anlamda temize çıkarılmak istenen “fail-i devlet” cinayetleriydi. Bu cinayet ve katliamların deşifre olmasına vesile olan dönemin bir başka sembolü ise Susurluk’tu. Bir polis şefi, bir parlamenter ve devletin katliamlarında taşeron olarak kullandığı bir faşist çete reisinin işbirliği halinde olduğunu, dolayısıyla “fail-i meçhul” denen şeyin aslında “fail-i devlet” olduğunu, Susurluk ilçesi yakınlarındaki bir trafik kazası ortaya çıkarmıştı.
Bu söz konusu devlet katliamlarının planlayıcı ve uygulayıcılarından biri olan eski bakan ve işkenceci polis şefi Mehmet Ağar ise tüm bu “fail- devlet” cinayetleri, “Devlet için 1000 operasyon yaptık” diyerek bir anlamda devlet adına üstlenmişti. Ağar’ın sözünü ettiği “1000 operasyon” dâhilinde ise, devlet tarafından Kürdistan’da Kürt halkına ve metropollerde de devrimcilere yönelik sayısız katliam gerçekleştirilmişti.
1000 Operasyondan, 1000 Odalı Saraya
Devlet içerisinde “eski” ile “yeni” arasında, içinden geçtiğimiz süreçte fiili bir “devir-teslim” gerçekleşirken, yine semboller üzerinden gidersek, devletin bazı sembollerle gizlemeye çalıştığı söylem tarzı değişmiyor. “Eski”nin deşifre olan “fail-i meçhul” söylemine benzer bir biçimde, “yeni”nin artık katliam boyutuna varan işçi cinayetleri karşısında başvurduğu sembol, “kaza” oluyor.
“Yeni devlet”in, daha da artan sömürü iştahı çerçevesinde şirketlerle işbirliği halinde gerçekleştirdiği bu işçi katliamları dolayısıyla, ileride belki de Soma, Ermenek ve Torunlar gibi sembollerle anılacağına şüphe yok.
İktidarı elinde bulunduranların değişmesi dışında, ezilenler açısından “eski” ve “yeni” arasında hiçbir fark bulunmayan devlet, katliamlarla dolu yoluna, yaşamları çalarak; işçileri, ezilenleri, adaletsizliklerine karşı mücadele edenleri katlederek devam ediyor.
“Eski” denilen devletin faili olduğu binlerce cinayetin yanına, “yeni” devletin kendisine inşa ettirdiği sarayın 1000 odasında, Somalı, Ermenekli madenciler; rezidans, AVM inşaatlarında devlet-patron işbirliğinde yılda “ortalama” 1194’ü iş cinayetlerinde katledilen işçiler ekleniyor. Çankaya’dan Ak Saray’a, devletin “sembolleri” değişirken, değişmeyen tek şey sömürü, adaletsizlikler ve katliamlar oluyor.
Emrah Tekin
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.