Hapishanelerde, her dönem farklı kimlikten, inançtan, düşünceden olanlara; siyasi tutsaklara; Kürtlere; eşcinsellere; gayrimüslimlere yönelik baskı, işkence ve saldırılar olurdu, her zaman. Ama bir yolu bulunup, gerekçelendirilip, binbir yöntemle üzere örtülürdü bu saldırıların. AKP iktidarının, özellikle “ustalık” döneminden sonra her şey çok açık, umursamaz ve korkusuzca, en alttan en üste sıralı amirine kadar birbirlerini kollayarak yapılır oldu. Kişisel güvenliği sebebiyle ismini vermediğimiz bir hapishaneden, travesti bir tutsak gazetemize verdiği röportajda, hapishanelerde eşcinsel ve trans mahkumlara yönelik sistematik baskıyı ve işkenceyi anlattı. Geçekleştirdiğimiz röportajı siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Meydan: Kendini tanıtmak ister misin?
Yirmi bir yıldır travestiyim. Tek bir umut için yaşıyorum; pembe kimliğimi alabilmek. O da, cezaevi şartlarında prosedür engellerine takılıyor.
Farklı kimliklere ilişkin devlet ve çeşitli iktidar odaklarınca oluşturulmuş bir algı ve politikadan bahsetmek mümkün. Bu sana nasıl yansıyor?
Bu ülkede eşcinsel olmak, çok zor bir hayat yaşamak demektir. Bazen hayatın yükü ağır geliyor. Bu hayatı seçtiğin andan itibaren zorluklar başlıyor. Önce ailen dışlıyor, sonra toplum dışlıyor. Devlet karşısında, hakların sırf eşcinsel olduğun için elinden alınıyor. Resmi olmasa da yasal haklarından muaf tutuluyorsun. İnsan yerine bile koymuyorlar.
Mahkeme sürecinden kısaca bahseder misin?
En basitinden, mahkemede söz hakkın yok. Yaptığın savunmanın hiçbir hükmü yok. Savcı ve hakimlerin gözünde potansiyel suçlu, cani, canavar olarak görülüyorsun. Aşağılık bir insan olarak yargılanıyorsun. Her davranışlarıyla hissettiriyorlar. Söz konusu olan bir travestiyse, yasalarda kanaat cezası olmasa da kanaat cezası veriyorlar. Hiçbir delil olmadığı halde, sadece olay yerinde bulunduğum için suçlandım. Birkaç kişinin hakkımda yalancı şahitlik yapmasıyla, olay üstüme yıkıldı. Yapmadığım bir suçtan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hüküm giydim. Bu kadar ağır bir cezayı, travesti olmamdan dolayı, hâkimin kanaati üzerinden bana verdiler.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kendisine özgü bir infaz uygulaması, birçok sınırlılıkları da var. Hapishanede yaşadığın sorunlardan bahseder misin?
Toplum, özgür hayatta nasılsa hapishanede de aynı. Hakaret, sözlü taciz, aşağılayıcı tavır ve davranışlara maruz kalıyoruz. Hapishanede gardiyanlar tarafından elle tacize uğruyoruz. Şikâyet etsek, hiçbir sonuç alamıyoruz. Yaşadığım bir olaydan bahsedeyim. Samsun hapishanesinde cinsel tacize maruz bırakıldım bir gardiyan tarafından. Şikâyet ettim. Sperm kalıntılarını, delilleri, kendi ellerimle teslim ettim. 1 yıl yargılama süresince tutuklu kaldı. Yargılanma sonucunda çıkan kararda, “zorla değil, gönül rızasıyla olmuştur” diyerek gardiyana beraat verdiler. Darp raporlarımı hiçe saydılar. “Gardiyanın görevine iadesine, tutuklu kaldığı sürenin tanzimine ve tazminat verilmesine” hükmetti hâkim. Hani adalet? Tacizci bir gardiyanı nasıl tekrar göreve iade kararı veriyorlar, anlamış değilim. Rahatlıkla bu kararı verebiliyorlar, çünkü onların gözünde biz eşcinseller potansiyel suçluyuz.
11 yıldır hapishanedeyim, 9 yıldır tek başıma tecrit ortamında tutuluyorum. Cezam ağırlaştırılmış müebbet olduğu için yasal kısıtlılıklar var. Ama eşcinsel olduğum için, ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerine tanınan kısmi haklardan da muaf tutuluyorum. Hiçbir sosyal aktivitem yok. En basiti, kütüphaneye bile çıkamıyorum. Haftada 1 kez sohbet odası hakkımız var. Eşcinsel olduğum için bana yok. Açık ya da kapalı spor salonuna çıkamıyorum. Tek başıma olduğum için “spor sahasında ne işim var?”mış.
Günde 1-2 saat havalandırma hakkı veriyorlar. Tek başıma odanın önündeki beton zemine çıkıp içeri giriyorum. Günümün 22-23 saati 10 metre karelik tecrit odasında geçiyor, hareket alanım kısıtlı. Dış dünyayla tek bağlantım televizyon. Sıkıntımı derdimi paylaşacak kimse yok. Ancak mektupla derdimi paylaşabiliyorum. Onu da birkaç arkadaşıma yazabiliyorum. Her şeyi yazmak yasak, yazılacak olanlar kısıtlı. Burası hapishane; aile yok, gelen yok, ziyaret yok, para yok, hiç kimsem yok.
Hapishane şartlarında yaşamın idame ettirilmesi için, ekonomik katkı da gerekiyor.
Verilen cezaya göre, ben bu şartlarda ömrünün sonuna kadar kalacağım. Bu şartlarda bir insan ne kadar dayanabilir; bu sorunun cevabını bilmiyorum. Hapishanede kimsesizsen, paran yoksa bir hiçsin. Kimse sanmasın ki hapishanede ekmek elden, su gölden, parayı napıcan; öyle değil işte. Elektrik parayla, parayı ödemezsen kesiyorlar. Çay, kahve, şeker, sabun, deterjan, şampuan, aklınıza ne gelirse parayla. Yanlış anlamayın, zorunlu ihtiyaçları söylüyorum. Kantinde satılan eşyalar hem çok sınırlı, hem de dışarının 2 misli pahalıdır. Hapishanede kimse yardım etmiyor. Ben ihtiyaçlarımı karşılayabilmek için el işi yapıyorum. Yaptığım boncuk elişlerini alan olursa -ki her zaman satılmıyor- bir gün akşama kadar çalışsam, kazanacağım para 6 lira. Benim için 6 lira, servet değerinde. Keşke yaptığım el işleri sürekli satılsa da ben günlük 6 lira kazanabilsem, aylık 180 lira para kazanırdım. 80 lira bile kazansam şükrediyorum. Kimsem olmadığı için kıyafet temin edemiyorum. Param olmadığı için özel ihtiyaçlarımı alamıyorum. Birileri feryadımı duysun istiyorum.
Bu röportajı yapmamıza da gerekçe olan, son zamanlarda yaşanılan, kurum idaresinden kaynaklı sorunlardan bahsetmek ister misin? Nasıl muamelelerle karşılaşıyorsun?
Bunca sorunum olmasına rağmen, bir de haklarımı korumak için mücadele ediyorum. Tek başıma da olmuyor. Şu anda kaldığım kurumda psikologla ya da müdürle görüşmek istesem, görüşemiyorum. Rahatsızlansam revire çıkamıyorum. Bana karşı, tamamen keyfi uygulama yapılıyor. Sosyalleşmeyi zaten unuttum. Mektup gönderiyorum, mektubum en az beş gün bekletiliyor, bazen on günü buluyor. Kalmış olduğum tecrit odası hiç güneş görmüyor. İdare, kaloriferi saatle yaktığı için kışın ısınmıyor. Bu sorunları savcılığa, Adalet Bakanlığı’na şikayet ediyorum, idare yalan beyanda bulunuyor. Savcılık, bakanlık, -bir travestiye inanacak halleri yok ya- hapishane müdürüne inanıyorlar. Bu şartlarda bu hapishanede kalmam imkansız; özel sevk yazıyorum, ret cevabı veriliyor. Sorunları belirten sevk yazdım, hapishane müdürü “Hiçbir sorunu yok” yazısı yazdığı için gidemedim. Açlık grevi yaptım, gidemedim. Hapishane müdürü, “Ölene kadar seni buradan göndermeyeceğim!” diye tehdit ediyor. Tüm bunları bana, Samsun hapishanesinde beni taciz eden gardiyanın arkadaşı olduğu için yapıyor; açıkça söyledi. Birinci müdürle görüşmeye çıkabildiğimde, aşağılıyor, hakaret ediyor. Sinkaflı küfürlerle odasından attırıyor. Kapalı zarf olarak resmi kuruma mektup gönderme hakkım olduğu halde, Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğim mektuba el koydu. Daha iki hafta önce aynı mevzuları yaşadık. Yine mektubumu göndermedi.
Öyle çaresiz kaldım ki, intihara teşebbüs ettim. Bir kutu hap içtim, hastaneye kaldırdılar. Midem yıkandı, yoğun bakımda kaldım. Hastane psikoloğunun yardımı sayesinde polise tutanak tutturarak 1. müdürü şikayet edebildim cezaevi savcısına. Gerçi kimi kime şikayet ediyorum? Ben tek başıma, kimim kimsem olmadan bir travestiyim! Ölsem cenazeme sahip çıkacak kimsem yok, elimden bir şey gelmiyor. Bu hapishanede, bir memurun yalan söylediğini belgeyle kanıtladığımda “Yalan söylüyorsun, işte kanıtı, yalancısın.” dedim. O kelime hakaret sayılıyormuş, disiplin cezası verdiler: İki ay! Şimdi 1. müdür bana hakaret ediyor, aşağılıyor, sinkaflı kelimeler söylüyor, ama hesabı sorulmuyor.
Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Adalet arıyorum! Soruyorum sizlere, müdürlerin gardiyanların, bana ve diğer hapishanelerde kalan eşcinsellere zulüm etmesine sessiz kalacak mısınız? Yoksa “hayır” mı diyeceksiniz bu zulme?
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.