Geçenlerde minibüste seyahat ederken yanımda oturan orta yaşta bir adam bana kaymakamlığın yerini sordu. İlk başta sıradan bir adres tarifi yapıp koltuğuma yaslanacaktım. Fakat sonra adamın yüzündeki tedirginlik konuşmanın çerçevesini sıradan bir adres tarifinin dışına çıkardı. Bundan 1 yıl önce işten atılmış, işten atılmasının yanında bin liraya yakın da borcu çıkmış. Bu borcun ne olduğunu sorduğumda, devletin ezilenler üzerinde kurduğu sömürü sisteminin bir başka yüzüyle karşılaştım.
2012 yılının başında çıkan yasayla herkese Genel Sağlık Sigortası yapma zorunluluğu getirildi. Sosyal Güvenlik Kurumu ‘Herkes Genel Sağlık Sigortası Olacak’ sloganı ile bu uygulamayı ilan etti. Buna göre sosyal güvencesi olmayan herkese öncelikle gelir tespiti yapılacak ve kişi, bu tespitin sonucuna göre bir prim ödemek zorunda kalacak. Öyle ya da böyle devlet, her şekilde bir ekonomik fayda sağlamış olacak.
Anlayacağınız, sömürü, Genel Sağlık Sigortası(GSS) ile bu sefer de sağlık alanında devam ediyor. Devlet, üzerinde var olduğu topraklarda yaşayanları katlettiği gibi, yaşarken de insanların sağlıklarını doğrudan ya da dolaylı tehdit ediyor, öldüremediğini ise yaşarken sömürüyor.
En doğrudan anlamıyla, devlet haraç alıyor, sağlık hizmetlerinden faydalansanız da faydalanmasanız da sizden bunun ücretini alıyor. Bir tarafta herhangi ekonomik geliri olmadığı için ameliyat olamadan hastane kapılarından döndürülenler, sigortasını yatıramadığı için taktığı dişi bile sökülenler, hastane masraflarını karşılayamadığı için çocuklarını rehin olarak bırakanlar, zorunlu gelir tespiti borçları, prim borçları… Diğer yanda kapitalizmin hijyenik, son derece teknolojik ve lüks hastaneleri ve buralarda istedikleri şekilde sağlık hizmeti alan zenginler…
Ne sağlık şirketlerine peşkeş çekilen hastanelerden, ne de bunu gerçekleştirirken ceplerini dolduran devlet görevlilerinden bahsetmeye lüzum var.
Ha bir de unutmadan, sınırdışı siyasi, ekonomik… çıkarları dolayısıyla lojistik hizmetlerinin arasında IŞİD’lilere sağlık hizmeti veren hastaneleri unutmamak lazım. Bu da, geleceğe dönük yatırım olsa gerek.
Anlayacağınız devlet yaşamlarımızdan çalıyor, sağlığımızdan çalıyor, varlığımızdan çalıyor.
Devlet varlığa da sağlığa da zararlıdır.
Rıfat Güven
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.