Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…
Ceza hukukunda, bir eylemin cezalandırılabilmesinin ön koşulu o eylemin kanunda suç olarak tanımlanmış olmasıdır. Ancak buna ek olarak, eylemin hukuka aykırı da olması gerekir. Bunun anlamı, kanunda suç olarak tanımlanan eylemin her zaman hukuka aykırı olmayacağıdır. Kanunda suç olarak nitelendirilen eylem; hukuka uygunluk sebeplerinden birinin var olması durumunda hukuka aykırı sayılmaz. Bir diğer deyişle, suç olarak düzenlenen eylemi hukuk uygunluk nedenlerinden biri tahtında işleyen kişinin eylemi suç sayılmaz.
Suç olarak tanımlanan eylemleri hukuka uygun hale getiren nedenlerden biri de bu yazının konusu olan “meşru müdafaa” diğer adıyla “meşru savunma”dır. TCK’ya göre, kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı derhal uzaklaştırma zorunluluğu ile işlenen suçlardan dolayı faile ceza verilmez( TCK m.25/1).
Meşru savunmanın hukuki temeli, insanın kendisini koruma içgüdüsüdür. Kişinin kendini savunmasını hukuk kurallarıyla yasaklamak olası değildir. Meşru savunma doğal bir haktır, insanın kendini koruma hakkı vardır. Bu nedenle, kendini veya bir başkasını saldırıya karşı savunan kişi cezalandırılmaz.
Meşru savunmanın koşulları, ortada haksız bir saldırı bulunması ve bu saldırıya karşı savunma yapmanın zorunlu olmasıdır.
Söz konusu saldırı, aktif veya pasif hareketle yapılmış bir saldırı olabilir. Aktif saldırıya bir erkeğin bir kadını dövmesi örnek olarak gösterilebilir. Pasif saldırı ise; örneğin bir erkeğin kilitli bir kapıyı açmayarak kadının bir yere gitmesini engellemesidir.
Meşru savunmaya esas teşkil edebilecek haksız saldırının üç hali kanunda gösterilmiştir:
- • Gerçekleşmekte olan saldırı
- • Gerçekleşmesi muhakkak ya da pek muhtemel olan saldırı
- • Tekrarı muhakkak veya pek muhtemel olan saldırı
Meşru savunma; sadece kişinin kendini savunması değildir; saldırıya uğrayan bir başkasını savunmak da meşru müdafaa kapsamına girer. Örneğin şiddet gören bir kadına yönelik saldırıyı defetmek için, çevredeki insanların kullanacağı şiddet de bu kapsama girer. TCK m. 25/1 e göre, “gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş” saldırının o anda defedilmesi zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilemeyecektir.
Yasada “saldırıyı defetmek zorunluluğu”ndan söz edilmiştir. Burada bahsi geçen zorunluluk, karşı koymak dışında bir seçeneğin bulunmaması anlamına gelmemektedir. Buna karşın, kaçma olanağı bulunduğu halde kaçmayıp kendini savunmak, yasal savunma kapsamına girer. Haksız bir saldırıya uğrayan kişiye, kendisini savunmayarak kaçması yükümlülüğü yüklenemez.
Takdir edilir ki, saldırı ile savunmanın araç ve yöntemlerinin aynı olması da gerekmez. Kişi, hal ve şartlara göre en uygun olan aracı ve yöntemi kullanacaktır. Örneğin, bir erkeğin tekme tokat saldırısına maruz kalan kadından, ille de aynı teknikle yani tekme tokatla karşılık vermesi beklenemez. Örneğin kadın, eline kesici bir cisim geçirirse bununla da savunmasını yapabilir.
Ancak burada belirtmek gerekir ki, savunmanın saldırıyı defetme amacına yönelik olarak “orantılı” olması gerekir. Örneğin saldırıyı defetmek için saldırganı bacağından yaralama imkanı varsa, hayati bölgeler hedef alınmamalıdır. Ancak hal ve şartlara göre, saldırı altındaki kişinin bu dengeyi sağlaması her zaman beklenemez. Bu nedenle de kanun; kişinin meşru savunma sınırını, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı aşması durumunda dahi kişinin cezalandırılamayacağını düzenlemiştir. (TCK md. 27/2).
Kadına yönelik şiddet vakalarında meşru müdafaanın uygulanması konusunda en çok duyulan iki örnek var: Kendisine şiddet uygulan kocasını elektrik kablosuyla boğarak öldüren Gülfidan Kuşçuoğlu ile daha önce kendisini kaçırıp tecavüz eden ve yeniden görüşmek isteyen Ali Kalkan’ı öldüren Nafiye Kaçmaz, meşru müdafaa haklarını kullandıkları için beraat etmişlerdi. Ancak yüzlerce kadın, yasal savunma hakkını kullandığı halde kasten öldürme suçundan ya da yaralamadan dolayı yargılanmakta, tutuklanmakta ya da ceza almaktadırlar.
Devlet eliyle haksız tahrik ya da iyi hal indirimleri uygulanarak, cezaları ertelenerek serbest bırakılan erkekler her gün kadınları katlederken, kendini savunan kadınlar tutuklanarak, tutukevlerinde yine erkek şiddetine maruz kalmaktadır.
Devlet tarafından sağlanamayan adaletin, kadın tarafından sağlanması en doğal haktır. Kadına hem erkeğe hem de erkek devletin tüm erk’lerine karşı kendi savunmasını yapması ve adaleti kendi eliyle uygulaması dışında başka seçenek bırakılmamıştır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.