Ne İdam Ne Hadım

1013_1

Devlet ve erkek egemen sistem arasındaki ilişkinin birbiriyle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu anlamak için, Özgecan’ın katiline ne yapalım tartışmalarına bakmak kafi olacaktır. Meselenin aslını anlamamıza izin vermeden yapılan algı manipülasyonu devletin savunma mekanizmasıdır. Erkek şiddetinin üreticisi devletin bürokratlarının, Özgecan’ın katli üzerinden geliştirdikleri refleksleri, içerisinde bulunulan erkek yapıyı anlamak adına önem taşıyor.

Tabi akıllara öncelikle, erkek devletin en başındakinin söyledikleri geliyor; kadınların erkeğe emanet oluşu… Meclis Başkanından Enerji Bakanına, Adalet Komisyonu Başkanından ana muhalefetine erkek egemen sistemin bürokratları “idam”ın bir çözüm olarak tartışılması gerektiğini vurguladı.

Erkek şiddetini engellemeye yönelik bu akıllara zarar formül ekonomiden sorumlu bakan tarafından önerildi.

Tabi bir de eski Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’nın daha modern bir yöntem olarak sunduğu “hadım” önerisi vardı.

Tartışmaların algı manipülasyonu olduğu aşikardı. Aynı senaryo bundan önceki kadın katliamlarında da oynandı. Çözüm olarak sunulanlar, erkek şiddetine yönelik olması bir kenara, problemi tekrar ve tekrar üretmeye neden olacak cinsten. Erkek şiddetine erkek aklıyla çözüm arayanlar, erkek olmanın sadece biyolojik bir durum olmadığını defalarca göstermiş oldu.

İdam ve hadım gibi öneriler, gerçekte erkek şiddetini normalleştirirken, hem devlet ve erkek şiddeti arasındaki ilişkiyi görünmez kılıyor, hem de şiddet üreten politikaların ve uygulamalarının üstünü kapıyor. Tartışmalar erkek şiddetinin varlığına odaklanmaktan ziyade, bilinçli bir şekilde idam/hadım gibi tali tartışmalara çekiliyor. Dahası erkek şiddetinin somutlaştığı mecra olarak beden, böylelikle devlet eliyle disipline edilmesi gereken bir şey olarak tekrar anlamlandırılıyor.

Evet, devletin bu süreçte yaptığı şey tam da bu bedenlerin disipline edilmesi.

Aslında bedene yönelik bu tartışmalardaki gizli gündem olan insan bedeni üzerinde hak iddia etme, gerçek gündemden uzak tutularak topluma yedirilmeye çalışılıyor. Aynı erkek iktidarın kadın bedeni üzerinde iddia ettiği hak, modern devletin tahakkümü altında bulunan bireylerin bedenleri üzerinde de iddia ediliyor. Modern devletin beden politikalarının mantığı buna dayanıyor.

Cezalandırma, cinsellik, sağlık, yaşam ve ölüm gibi kavramlar erkek devletin bu politikasıyla, insan bedeni disipline edilmeye, uysallaştırılmaya ve kapitalist sistem için daha uyumlu ve verimli hale getirilmeye çalışılıyor.

Modern devlet egemenliği, meşruiyetten önce şiddet kullanma tekelinden alır. Erkekliğin sürekli bir biçimde devlet denen mekanizmanın döngüsünde üretildiği yer de tam burasıdır.

Yok edilmesi gereken erkeklik işte tam buradadır!

 

Dilara Yaman

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.