1 Mayıs 1886’dan bu yana işçilerin, ezilenlerin isyan günü olan 1 Mayıs yaklaşırken tüm coğrafyada işçiler, meydanlarda, alanlarda bir araya gelmeye hazırlanıyor. Bir asırdan fazla bir süredir sömürüye karşı isyanın, patronlara ve devletlere karşı öfkenin sembolü haline gelmiş olan 1 Mayıs gününde, dünyanın her yerinde mitingler ve yürüyüşlerle meydanlar dolup taşıyor. Coğrafyamızda ise devlet ve kapitalizm her yıl farklı politikalar ile 1 Mayıs’ın içini boşaltarak, takvimsel bir güne “işçi bayramı”na sıkıştırarak yüz yıllardır süren işçi mücadelesini ve bu mücadele ile gelinen noktayı görünmez kılmak istiyor. Devletin ve kapitalizmin bu politikaları, İstanbul’da her yıl farklı gerekçeler gösterilerek yasaklanan Taksim Meydanı ile belirginleşmiş durumdadır. 2010 yılına kadar tartışmasız yasaklanan Taksim Meydanı, uzun yıllar boyunca verilen mücadelenin sonucunda “kazanılmış” ve burada bir miting gerçekleşmişti. Üç yıl boyunca ezilenlerin her yıl daha da kalabalıklaşarak katıldığı mitingler, 2013 yılında devlet ve kapitalizm tarafından “Taksim Meydanı ve çevresinde yayalaştırma projesi” bahane edilerek yasaklandı. 2014 yılında ise bahanenin adı “şehrin trafiğinin aksaması” ve “Beyoğlu esnafının zarar etmesi” oldu. Taksim Meydanı yasağı sürdürüldü. Her yıl değişen bahanelere, bu yıl Gezi Parkı girişinde bulunan ve ne yapıldığı henüz açıklanmayan küçük bir inşaat alanının ve İstanbul valisinin önerdiği miting alanlarının eklenmesi beklenirken, yasağın temel dayanağı ise şimdiden hazır: İç Güvenlik Paketi.
Faşizm Yasası: İç Güvenlik Paketi
Meclisten türlü ali cengiz oyunları ile geçirilen ve cumhurbaşkanınca onaylanarak tescillenen İç Güvenlik Paketi konuşulmaya başlandığı ilk günden bu yana, sokağa farklı şekillerle yansımaya başladı. Üç polis tarafından bindiği taksiden GBT bahanesi ile indirilerek burnu kırılan ve bayıltılana kadar dövülen Yılmaz Paşaoğlu’nun yaşadıkları; Kadıköy’de devrimciler tarafından açılan her standa ve gerçekleştirilen her eyleme polisin artık uyarı dahi yapmadan saldırması; Fatih’te dükkanının önüne meyve sepeti koydu diye eli sopalı zabıtalar tarafından esnafın dövülmesi ve daha niceleri… Her gün benzeri örnekleri yaşadığımız şu günlerde, faşizm yasası da denilen İç Güvenlik Yasası’nın toplumda bir baskı psikolojisinin yaratılması ve toplumsal muhalefetin sindirilmesi gibi amaçlarının olduğu tartışıladursun, paketin 1 Mayıs öncesi yasalaşması, devletin ve kapitalizmin 1 Mayıs politikaları ile oldukça örtüşüyor. Devlet ve kapitalizm bu yasa ile beraber 1 Mayıs günü ve öncesindeki tüm süreçte polise istediği standı, bildiri-gazete dağıtımını, basın açıklamasını, yürüyüşü istediği şekilde yasaklayabilme, dağıtabilme olanağı tanıyor. Ve tabi ki devlet, meydan yasaklarını da, yine bahanelerin ötesinde bu yasaya dayandırabilecek. Yani 2013 yılından bu yana devletin türlü bahanelerle yasakladığı Taksim Meydanı’nın bu yıl da faşizm yasası ile yasaklanacağı su götürmez bir gerçektir.
1 Mayıs Meydanlarının Ezilenler Açısından Tarihsel Önemi Vardır
Başta Taksim Meydanı olmak üzere tüm meydanlardaki yasaklara rağmen işçiler, ezilenler yine bu meydanlarda olmayı sürdürüyor. Taksim Meydanı’nın 2013 yılında yasaklanmasının ardından ezilenlerin bu meydana dair ısrarlı mücadelesi, aynı yıl Taksim Gezi İsyanı’nı yaratmış ve bu meydanın mücadelesini tüm coğrafyaya yaymıştı. Devletin ve kapitalizmin çaresizce çırpınarak yeni yasalar ve yeni yasaklar çıkarmasının sebebi de, ezilenlerin bu ısrarlı mücadelesinden başka bir şey değildir elbette. İstanbul Valisi her ne kadar farklı ilçelerdeki farklı meydanları adres gösterse de, ezilenler açısından meydanların tarihsel önemi vardır. 1977 1 Mayıs Mitingi’nde yaşanan katliam, 1979 yılında Sıkı Yönetim Komutanlığı’nın tüm İstanbul’da 1 Mayıs’ı yasaklaması, 2007 yılından itibaren kavga ile özdeşleşmesi Taksim Meydanı’nın tarihsel önemlerinden sadece birkaçıdır. Bu tarihsel önem, devletin ve kapitalizmin tüm yasaklama politikalarına karşı gelişmiştir. Sadece coğrafyamızda değil tüm dünyada tarih boyunca ezilenlerin bir araya geldiği meydanlar hep yasaklanmış; ezilenler ise tüm yasaklara karşı bu meydanları daha da kalabalıklaşarak doldurmuştur. 1886’da “Günde 8 Saat” sloganıyla Haymarket Meydanı’nı dolduran anarşist işçilerden bu yana süren geleneğin yansımalarını bugün, 1 Mayıs miting meydanları olan Londra Trafalgar Meydanı’ndan, Madrid Puerta Del Sol Meydanı’na, Atina Sintagma Meydanı’ndan Meksiko City’deki Zócalo Meydanı’na dünyadaki tüm meydanların tarihsel anlamlarında da görebiliriz.
1 Mayıs’ın Anarşist Tarihi
14, 16 ve hatta 18 saate varan günlük çalışma süreleri, tek bir odada onlarca işçinin yatıp kalktığı yaşam koşulları ve sömürünün daha nice şeklinin belirginleştiği yıllar olan 1800’lü yılların sonu, aynı zamanda işçilerin bir araya gelerek bu çalışma ve yaşam koşullarına karşı isyanı örgütlediği yıllar oldu. Bu yıllarda Amerika’ya farklı hayallerle gelmiş ancak göçmen işçiler olarak yaşamını sürdüren ve bu süreçte örgütlenerek ideolojik bir birliktelik yakalayan farklı işçi örgütlenmeleri de mevcuttu. Bunu göçmen işçilerince kaleme alınan ve bugün en azından adı bilinen yüzün üstünde anarşist yayından anlamak mümkündür.
1880’li yılların ortasında “Günde 8 Saat” şiarıyla Amerika’nın farklı bölgelerinde grevler, iş bırakmalar gerçekleşiyordu. Her grev Pinkerton adı verilen paramiliter güçler tarafından saldırıya uğruyordu. Dönemin uzlaşmayı bir yöntem olarak benimseyen sendikalarına rağmen, anarşist işçi öz örgütlülükleri ısrarla patronlara ve katliamcı Pinkertonlara karşı her fabrikada grev örgütlüyordu. Chicago’da McCormick Harvester Şirketi’nde başlayan grev pinkertonların saldırısına uğraması sonucu 4 işçi yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştı ve bu, artık bardağı taşıran son damlalardandı. Bu saldırıya karşı hemen ertesi gün Haymarket Meydanı’nda bir araya gelen işçi öz örgütlülükleri burada bir mitingle birlik olma mücadele etme çağrısı yaptı. Miting anarşist işçilerin mücadele çağrısı ile sürerken, Pinkertonlar ile polisler mitinge saldırmaya başladı. Tam o sırada polislerin üzerine atılan bir bomba ile tüm Haymarket Meydanı sarsıldı. 7 polisin öldüğü ve 69 polisin çeşitli şekillerde yaralanmasını bir fırsata çeviren devlet, göçmen işçilere yönelik tutuklama terörü başlattı. Tutuklanan binlerce işçi arasından anarşist işçiler Albert R. Parsons, August Spies, Samuel J. Fielden, Michael Schwab, Adolph Fischer, George Engel, Louis Lingg hedef olarak gösterildi ve düzmece bir mahkeme ile idama mahkum edildi. Yine hedef gösterilen Oscar Neebe ise 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İşçilerin tüm dünyada gerçekleştirdikleri dayanışma eylemleri devleti belli ölçüde geri adım atmaya zorlasa da sadece Samuel J. Fielden ve Michael Schwab’ın cezası ömür boyu hapse çevrildi. Parsons, Spies, Fielden ve Engel idam edilerek katledildi. Louis Lingg ise hücresine soktuğu patlayıcı ile hücreyi patlatarak yaşamına kendisi son verdi. 5 anarşist işçinin devletin terörü ile katledilmesinin yıl dönümü olan 1 Mayıs, başta 5 anarşist işçi olmak üzere o dönemde katledilen tüm göçmen işçilerinin anısıyla dayanışmanın ve mücadelenin günü oldu.
Taksim Meydanı Kavga Meydanıdır
Meydanlar tarihsel anlamları ile beraber, ezilenler açısından siyasal ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve yoğunlaşması açısından da oldukça önemlidir. Köy meydanlarında bir araya gelen ezilenler, karar alma süreçleri işleterek siyasal ilişkilerini yoğunlaştırmış; belirli tarihlerde panayırlar, festivaller, kutlamalar, törenler düzenleyerek sosyal yaşamın paylaşma ve dayanışma ekseninde örgütlenmesini de yine bu meydanlarda belirginleştirmiştir. Köylerden kasabalara bugünün şehirlerine kadar varan süreçte, ezenlerin saraylarına karşı bu meydanlarda siyasal sosyal ve ekonomik ilişiklerini örgütleyen ezilenler, bu alanları ezilenlerin kolektif alanına dönüştürmüş durumdadır. Taksim Meydanı böylesi bir kolektif alan mıdır bilinmez ama Taksim Gezi Direnişi ve 1 Mayıs alanı olması gibi tarihsel anlamları ile beraber Osmanlı’dan bugüne devletin topçu kışlası, saray orkestrası, askeri hastane gibi yapılar ile Pera’da(Beyoğlu) ve Tatavla’da(Kurtuluş) yaşayan ezilen halklar üzerinde baskı kurduğu ve bu baskıya karşı devlet ile kavganın belirginleştiği bir meydandır. Ezilenlerin devlet ile kavga meydanıdır Taksim. Elbette bu yıl da 1 Mayıs günü kavganın meydanı olacaktır Taksim.
Şimdi çıkmış devletin tellalları, Taksim Meydanı dışında farklı adresleri işaret ederek buralarda “1 Mayıs Kutlamaları yapabilirsiniz” diyor. 1 Mayıs işçi sınıfı açısından ne kutlama yapılacak bir gündür ne de artık Taksim Meydanı’ndan bağımsız düşünülebilir. İşçi sınıfı başta olmak üzere ezilenler, tüm meydan yasaklarına ve İç Güvenlik Yasası’na karşı bu yıl da 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda, devlet ve kapitalizme karşı kavganın sürdürücüsü olacaktır. Çünkü 1 Mayıs Kavgadır! Taksim 1 Mayıs alanıdır!
Halil Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesİ’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.