Her politik rejim ve/veya sistem kendisini tanımlayacak yani kendi kimliğini oluşturacak ve görünür kılacak dil, sembol ve değerler üretir. Sistem, bu politik dil, kavram, sembol ve değerlerle kendini tanımlar. Semboller de sistemin kendisini meşrulaştırmasında, kendi söylemini oluşturmasında ve yaygınlaştırmasında bir araç işlevi görür.
Kullanılan politik semboller oldukça “anlam” yüklüdür. Semboller bu anlamlarını toplumsal, kültürel, ekonomik ve ideolojik zeminlerden alır.
Semboller, iktidarlar tarafından politik aktörleri manipüle etme amacıyla kullanılabilir. Özellikle de temsili demokraside “halkın” oyuna talip olanlar, oluşturduğu sembollerle özellikle de ürettikleri manevi değerlerle politik bir aktör olmaya çalışan seçmenin manipüle olmasını sağlamak, böylece kendi iktidarını oluşturmak ve sağlamlaştırmak ister.
Sistemin Değişmesi ve İçerdiği Anlam
Fiiliyatta Tayyip Erdoğan tarafından uygulanmaya başlanan başkanlık sisteminin anayasal düzenlemelerden de geçmesi, 92 yıllık TC tarihinde ilk kez, devletin yönetim sisteminin değişmesi anlamına geliyor. İçerisinde bulunduğumuz bu dönemde, 92 yıl boyunca, TC’de bir devlet ve yönetim kültürü oluşturmuş olan parlamenter sistem sorgulanıyorken; yerine “güçlü” bir yürütme ve o yürütmenin başında yer alacak “bir o kadar güçlü” bir başkan öneriliyor.
Bu da, parlamenter sistemin yarattığı politik kültürün etkisiyle oluşan sembol, değer ve ritüellerin yerini, başkanlık sisteminin sembol ve değerlerine bırakması demek oluyor.
Kendisine 2023 ve “Yeni Türkiye” hedefleri koyan ve devletin yönetim sisteminde köklü bir değişiklik yaparak başkanlık sistemine geçmek isteyen iktidar, önceki sistemi, değer ve sembolleriyle birlikte değiştirme niyetinde.
Bu nedenle de, daha sistem değiştirilmeden, hali hazırda var olan sistemin değerleri değiştirilmeye başlandı. Cumhurbaşkanlığının ve yürütmenin uygulamalarında yeni ritüeller oluşturulurken, yeni sistem siyasi alandaki yerini yavaşça almaya başladı.
Kullanılan Semboller
İktidar, Osmanlı kültür ve değerlerinden beslendiğini vurgulayan ve coğrafyadaki devletlerin hamisi olmaya çalışan anlayışla, muhafazakâr toplumun kültürel değerleri üzerinden meşru bir yapı oluşturmaya çalışıyor.
Özellikle, Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, İngiltere’nin kurduğu Milletler Topluluğu örgütünü örnek göstererek, TC’nin de Osmanlı Milletler Topluluğu kurabileceğini açıklamıştı. Bunun ardından başka bir konuşmasında da “Türkiye önümüzdeki 12 yıl içinde cihan devleti olacaktır” dediği için, TC’nin o dönemdeki dış politikaları, Neo-Osmanlıcılık ile çokça ilişkilendirilmişti.
Osmanlıcanın liselerde ders olması için yapılan çalışmalar, “İsteseniz de istemeseniz de Osmanlıca öğretilecek“ açıklamaları, “Osmanlı mirasına sahip çıkıyoruz” algısıyla Osmanlı devleti ve sembolleri üzerinden kendi iktidarını ve politikalarını kabullendirmeye başladı.
Erdoğan’ın, “Eski Türkiye”nin kuruluşundan itibaren var olan ve “kuruluşun değerleri”ni taşıyan, Cumhurbaşkanlığı’na ait Çankaya Köşkü yerine Ankara Beştepe’de yapılan -İslam ve Osmanlı sembollerinden- “Külliye”yi (Saray) kullanmaya başlaması; sistemi değerleri ve kökleriyle değiştirmekte kararlı olduğunun bir göstergesi.
Sembollere fazlaca önem veren Erdoğan kendi iktidarının bir sembolü olan Saray’a da oldukça fazla anlam yükleyip sarayını meşru kılmak için “Yabancılar burayı (Saray’ı) görünce ‘Haa burası büyük bir devlet’ diyor” şeklinde konuşmuştu.
Sembollerin, toplumsal hayatın her alanına girebilmesi ve benimsenmesi için politikalar yürütüldü ve yürütülmeye devam ediyor. Sembollerin futbol ayağında ise sahnede Osmanlıspor yer alıyor.
İktidarın bolca kullandığı bu güç ve “Osmanlı” sembollerinin taraftarlarınca benimsenip sahiplenildiği de 7 Haziran öncesi milletvekili aday adaylarının propagandalarını padişah kostümleriyle çektirdikleri fotoğraflarla yapmalarından anlaşılmıştı.
Erdoğan, başkanlığına karşı çıkanlara da ayrıca “milli değerler” üzerinden seslenmeyi bildi. TC’nin kurucusu ve bu yüzden de “milli” bir “değer” olarak görülen Mustafa Kemal’in uygulamalarında başkanlık sisteminin var olduğunu söyleyerek kendi uygulamalarını kabullendirmenin başka bir “sembol”ünü ortaya koydu. Bunun yanı sıra yarattığı ortak düşmanlar nedeniyle de “milli” hisler oluşturarak, ortak düşmana karşı olan kendisini sembolleştirmeye çalıştı.
Başkanlığının gerektirdiği otorite ve kendisini konumlandırdığı statü gereği umursamaz uygulamalarla gündem olan ve umursamaz bir dil kullanan Erdoğan, tartışılmaz kıldığı konumu ile istediği kişi ve olaya öfkeleniyor ve hırçınlaşabiliyor. Böylece Erdoğan başkanlığını; gerek yasal düzenlemeleri yapmada ihtiyacı olan “halk” desteğini sağlamak için sembollerle, gerekse başkanlığına karşı olanlara kurduğu otoritesi ve zorbalıklarıyla kabullendirme çabasını sürdürüyor.