Ana akım medyanın en çok izlenen televizyon kanallarından birinde, “Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, çok ciddi bir desteği olan bir siyasal harekettir” diyen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, bu açıklamasından bir buçuk ay sonra, “Çatışmalar bu alandan uzak olsun” dediği yerde katledildi.
Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra sosyal medyada, onu tanıyanlar veya avukatlık alanında onun dayanışma gösterdiği kişiler, Elçi’den bahsederken birçok defa Hrant Dink benzetmesi yaptı. Tahir Elçi öldürülürken sergilenen senaryoyu, daha önce Hrant Dink -devletin birçok ajanının da katıldığı- örgütlü bir şekilde katledildiğinde de görmüştük.
Peki, yargısız infazların, gözaltında kayıpların, faili meçhul cinayetlerin ve köyleri yakılanların avukatlığını yapan Elçi’nin katli nasıl bir sürecin parçası?
Yazının başında da vurgulanan sözler üzerine, Tahir Elçi’nin devlet tarafından, devletin kendi koyduğu kurallara dahi riayet edilmeden gözaltına alınmasıyla başladı aslında bu örgütlü cinayet süreci. Yaptığı konuşma sebebiyle hakkında soruşturma başlatıldığını basın yoluyla öğrenen Elçi, ifade vermeye gitmek için çağırılmayı bekliyordu. Ancak mahkemenin iddiasına göre “yurt içinde saklanan” Elçi, Diyarbakır Barosu’na gece saat 02:20’de düzenlenen “baskın”la gözaltına alındı. Neresinden tutarsanız elinizde kalacak olan bu senaryoyla birlikte Tahir Elçi, henüz hakkında bir dava bile açılmamışken, cezalandırılmak isteniyordu. Devlet, milyonlarca izleyicisine şov yaparcasına, Elçi’nin cezasını infaz etmeye niyetleniyordu.
Savcının, Elçi’yi mahkemeye sevk isteyip istemeyeceği henüz açıklanmamışken; savcının kararı her nasılsa kendisine malum olan Adalet Bakanı, Elçi’nin mahkemeye sevk edileceğini söylüyordu. Düzenlenen şovun gerektirdiği şekilde hâkim karşısına çıkan Tahir Elçi, herkes kadar kendisinin de şaşırdığı bir kararla tutuklanmadı. Mahkeme, Elçi’ye yalnızca yurtdışına çıkış yasağı getirmiş; Elçi de “hukuk kurallarının daha farklı uygulandığı” Kürdistan’a geri dönmüştü.
Bir yandan da ana akım medyada Tahir Elçi’ye dönük linç kampanyası hız kesmeden sürüyordu. Elçi’yi programına davet eden sunucu kendi köşe yazısında söz konusu açıklamayı reddediyor; Türkiye Barolar Birliği bir baro başkanının bu şekilde gözaltına alınmasına dair söz söylerken bile Elçi’nin “görüşlerine katılmadığını” vurguluyordu.
Tahir Elçi’nin amacı, doğru gördüğünü/bildiğini görünür kılmaktı. Elçi’nin bu inançlı ve mücadeleci tavrı, zaten yaşantısının bütününde de söz konusuydu. Avukat olduktan sonra insan hakları alanında çalışmalar yürütmesi “yüzünden” 30 meslektaşıyla birlikte devlet eliyle işkencelere maruz kalmış, buna rağmen mücadelesinden bir an geri adım atmamıştı. Can güvenliği olmadığından memleketi Cizre’yi terk etmek zorunda kalsa da, bu mücadelesini Amed’de de sürdürmüştü. 1993 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 16 kişinin öldürülmesi, 1993-1995 arası Cizre’de 21 kişinin katledilmesi dâhil onlarca “faili meçhul” vakasında yürüttüğü mücadelesiyle tanınıyordu Elçi.
Öyle ki onun kritik hamleleri, zamanaşımının dolmasına bir gün kala, devletin hukuk şovunun tüm seyrini değiştirdi. “Devlet benim” diyen birçok asker onun takip ettiği davalarda sanık sandalyesine oturdu.
Ama Tahir Elçi’yi ölüme götüren süreç son 1,5 ayda başlamadı. Yalnızca hızlandı demek daha doğru olur. Devletin tüm “yasal ve yasadışı uygulamalarıyla” yaşam hakkının yok edildiği Kürdistan’da, Elçi’nin adaletin peşine düşmüş olması, pek çok kişinin dikkatini çekti ve nefretini körükledi; elbette devletin de. Ancak Elçi’nin cenazesi için coğrafyanın dört bir yanından Amed’e gelen on binlerce insan, tüm bu nefrete karşı öfkeyle direndi; devletin kolluklarının tüm engellemelerine rağmen hesap sormaktan vazgeçmedi.
Kürt halkının “Barış elçimiz” dediği Tahir Elçi’nin böylesi bir cinayetle yaşamını yitirmesi, körüklenen nefretle göz göre göre planlanan ölümü, özellikle bölge halkı için bir dönüm noktası oluşturabilir. Meslek hayatı boyunca faili meçhullerin aydınlatılması, katillerin yargılanması için mücadele eden Elçi’nin -faili son derece meşhur bir şekilde- katledilmesi, katliamlar tarihinde asla unutulmayacaktır.
Hepimiz Tahir Elçi’yiz, Öldürmekle Bitmeyiz.
Gökhan Soysal
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.