İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kıtanın karşılaştığı en büyük insanlık krizi karşısında Avrupa’nın tepkisi utanç verici.
Dikenli teller bir kez daha Avrupa sınırlarını sararken, göçmenler hem güvenlik güçleri hem de vatandaşlar tarafından saldırıya uğradılar. Tutuldukları toplama kamplarının berbat şartları, kollarına kimlik numaraları yazılması, korkutucu bir şekilde, tecrit kamplarındaki Nazi uygulamalarını hatırlatıyor.
Genellikle “terör yuvası” olarak damgalanan ülkelerden gelen göçmenler, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı hevesle alevlendiren ve bu konuda oldukça başarılı olan sağcı popülist politikacılar için kolay birer hedef.
Popüler algı, mağdur olan göçmenleri faile dönüştürürken, kaçmakta oldukları felaketi, yerleşmelerine izin verilen her yere yıkım ve şiddet getirecek olan bulaşıcı bir hastalık olarak görmeye başladı.
Paris’teki saldırılar, Batı’nın göçmen krizini nasıl ele alacağını büyük ölçüde etkileyecek. Haftalar önce göçmenleri AB sınırları dışında tutmak için harekete geçirilen süreçler şimdi daha büyük bir şiddetle sürdürülecek. Ve Türkiye bu konuda merkezi bir rol oynamak isteyecektir.
Türkiye’de demokrasinin kötü durumuyla ilgili eleştiriler ve tereddütler şimdilik bir kenara koyulacaktır. Avrupa’nın kapılarını vuran milyonlarca göçmen karşısında, Türkiye, binlerce ve binlerce potansiyel cihatçının Suriye’ye geçmesine izin vermesine ve Kürt nüfusuna karşı sürekli ve şiddetli baskı uygulamasına rağmen, ehveni şer olarak algılanıyor. Terör saldırılarına kesin bir cevap bulma acelesi ve politik postlarını kurtarma telaşı içinde Batının liderleri, bir kez daha, yanlış yolu seçtiler. Barışı getirmek için daha fazla savaştan; özgürlüğü teşvik etmek için daha fazla yasaktan; güvenliği garantilemek için daha fazla baskıdan bahsediliyor.
Türkiye gibi ülkelerle uzlaşmak, mevcut krizi çözmenin bir parçası değil, taktiksel bir öteleme çabasıdır. Yerel politikacılar, bir sonraki seçimlerde yerlerini koruyabilmek için, göçmenleri Avrupa statükosuna mümkün olan en az tehdit yaratacakları yerde tutmaya çalışıyorlar.
Fakat uzun vadede, baskıcı ve kışkırtıcı politikalarıyla Türk hükümetini dost edinmek, güçlendirmek ve meşrulaştırmak, çoktan sayısız yaşamı yok etmiş, halkları bütünüyle yerinden eden ve dünyayı temelden sarsan farklı krizleri uzatmaya hizmet edecektir.
Jorris Leverink
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.