Suriyeli göçmenlerin Avrupa Birliği sınırlarına girdiği ilk yer olan Yunanistan’da, bütün felaketlerin yanında, belki durup rahat bir nefes aldıkları, dayanışmanın sıcaklığıyla yolculuğun geri kalanı için güç topladıkları alanlar oluşuyor. Yunanistan’daki anarşistlerin dayanışma inisiyatiflerinden biri olan Notara 26 Göçmen İşgal Evi de bu dayanışma alanlarından birisi. Meydan Gazetesi olarak, Notara 26 ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
Meydan: “Göçmenler İçin İşgal Evleri İnisiyatifi” ne zaman ve nasıl hayata geçirildi?
Notara 26: İşgal evi önce 44 Arachovis’te idi. Daha sonra, Exarchia’da beklentilerimizi tam olarak karşılayacak olan altı katlı bir bina, Notara 26’nın kullanımı için, bir grup anarşist tarafından işgal edildi. Eskiden ETEAM (Çalışma Bakanlığı) binası olarak kullanılan işgal evi, 25 Eylül 2015’te, bugünkü haliyle hayata geçti. İşgal evinde, bir ayda, yarı zamanlı çalışmayla, 1500’den fazla göçmen misafir edildi.
İşgal evine kimler sığınıyor, insanlar buraya nasıl ulaşıyor ve örgütlülük nasıl işliyor?
Notara 26’da daha çok Afganistanlı ve Suriyeli göçmenler, Atina üzerinden geçişleri sırasında geçici olarak kalıyorlar. Bir grup gönüllü Victoria Meydanı’na gidiyor; çünkü burası çoğu göçmenin Pireus Limanı’na gelen gemiden indikten sonra kendilerini buldukları bir yer. Buna ek olarak, Midilli’de ve Kos’ta, oraya gelen göçmenleri işgal evine yönlendirecek gruplarla ilişki kurduk. Haftada iki kere gerçekleştirdiğimiz toplantılarda karar alma süreçleri işletiliyor. İşgal evinin temel ilkeleri; öz örgütlülük, dayanışma ve konsensus (oybirliği) yöntemiyle karar almadır.
Gündelik işler nasıl örgütleniyor?
Gün içinde üç saatlik vardiyalar halinde, dört-beş gönüllü inisiyatif alıyor. Gece vardiyası ise 12’den 9’a kadar sürüyor. Temizlik, resepsiyonda oturmak, erzak odasını düzenlemek, yemeğin yapılması ve sunulması organizasyonu, ana sorumlulukların arasında yer alıyor.
Notara 26’nın içerisinde ve çevresinde faaliyet gösteren gruplar veya politik örgütler bulunuyor mu?
Genel olarak, işgal evine bireysel olarak herkes katılım sağlayabiliyor. Fakat günlük mutfak sorumlulukları, Exarchia’da veya Atina’nın diğer bölgelerinde aktif olan kolektifler tarafından örgütleniyor.
İşgal evine yönelik herhangi bir devlet baskısı var mı?
17 Kasım günü çevik kuvvet polisler Notara 26’nın dışında açıkça tehdit oluşturacak şekilde toplandılar. Her yıl bu dönemde, baskıcı bir hava estirilir ve devlet, polisiyle birlikte Exarchia Mahallesi’nde kendini dayatmaya çalışır. Bu yıl da göçmenlerin evinin “kapısını çaldılar”. Dayanışma gösterenler durumu soğukkanlılıkla karşıladı ve Göçmen İşgal Evi’ndeki göçmenlerin güvenliği sağlandı.
Peki, Notara 26’nın binasının bulunduğu mahalleyle ilişkileriniz nasıl?
Görünen o ki mahalle çabalarımızı hoşlukla karşıladı; yemek ve kıyafet yardımlarının yanı sıra çarşaf ve yorgan desteği de sağlayarak, bizimle güçlü bir dayanışma ilişkisi kurdular. Öz-örgütlülük modeli ile işleyen diğer işgal evleriyle ve kolektiflerle de dayanışma ilişkilerimiz söz konusu.
Altın Şafak ya da başka ırkçı gruplar tarafından söz konusu olabilecek bir tehdit ve saldırıya karşı, herhangi bir özsavunma planınız ya da stratejiniz var mı?
Başka bölgelerdeki işgal evlerine saldırılar oluyor. Örneğin KKE (Yunanistan Komünist Partisi) üyeleri, Midilli’de bir göçmen işgal evine saldırdılar. Notara 26 İşgal Evi ise Atina – Exarchia’da bulunuyor. Bu bölgede, anarşist kolektifler, işgal evleri, diğer özgürlükçü ve devrimci gruplar yoğun olarak bulunuyor. Dolayısıyla faşist saldırılara karşı da bir dayanışma var. Bu bölge için şu anda yakın bir tehdit görünmüyor olsa da Notara 26, gönüllüler tarafından 24 saat boyunca korunuyor.
Avrupa Birliği Komisyonu “göçmen krizi” ile ilgilenmesi karşılığında, Yunanistan devleti için 473 Milyon Avro’yu uygun gördü. Bu durum göçmenlerin yaşamlarını nasıl etkiliyor?
Bu parayla ne yapıldığı bilmiyoruz ama yapılanların göçmenlere, Yunanistan’da kaldıkları süre boyunca herhangi bir rahatlık sunmadığı kesin. Devletin, göçmenlerle ilgili gerçekçi ve insancıl bir yapılanması yoktur ve bu para muhtemelen polise ve devletin diğer kontrol yapılarına aktarılacaktır.
Bazı şirketler ve sivil toplum kuruluşları ayrılan bu ve benzeri bütçeleri, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için bağış organizasyonları düzenliyor. İşgal evleri söz konusu bu durumlara karşı kendini nasıl konumlandırıyor?
Notara 26 Göçmen İşgal Evi olarak biz STK’lardan, kiliselerden veya devletle ilişkili kurumlardan gelecek hiçbir fon, para, bağış ya da yardım kabul etmiyoruz ve gelecekte de aynısını yapmaya devam edeceğiz. Dayanışma bizim silahımızdır.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.