“Burası dördüncü koğuştur benim abim.
Bak camları yoktur kırıktır, ne bacası tüter ne de sobası.
Her neyse benim abim, ver bir cigara zuladan yanalım.
Burası dördüncü koğuştur benim abim, ikinci adresimiz.
Allahımızı sorarsan adı Gardiyan Cafer, lakabı kel onbaşı,
Peygamberimiz desen, o da ekip başı…”
Hapishane ve çocuklarla ilgili haberler geldiğinde akıllara, Yılmaz Güney’in Duvar filmi de aynı anda canlanır hafızalarda. Sene 1983’tü ve Yılmaz Güney filminde, çocukların hapishanede maruz kaldığı işkenceleri, tacizleri ve tecavüzleri anlatıyordu. Şimdi, yıl 2015; hapishanelerde yaşananlarsa hala aynı… Trabzon’da Bahçecik E Tipi Hapishanesi’nde tutuklu olan 15 yaşındaki Emirhan N’nin annesi, 1,5 ay önce, oğlunun içinde bulunduğu koşulların düzeltilmesi için hapishane yönetimine bildirimde bulunmuştu. Emirhan N ise, içinde bulundukları kötü koşullar sebebiyle bir arkadaşının firar etmesine de sebep olan bu koğuşta kalmaya zorlanmış, başvurularının hiçbiri dikkate alınmamıştı. Geçtiğimiz 13 Kasım günü Emirhan N, üzerinde sürmekte olan baskılara da daha fazla dayanamayarak, kendisini mahpus olduğu koğuşun kapısına asarak “intihar etti”.
Emirhan N’nin annesinin anlattıkları ise, yaşananın bir intihardan çok, sistematikleştirilmiş bir cinayet olduğunun göstergesiydi; “Oğlum kapalı yerlerde kalmayı hiç sevmezdi. Evde bile oturmak istemezdi. Cezaevine girdikten sonra çok zorlandı. ‘Anne her gün yanıma gel’ diyordu. Ancak görüşüne gittiğimde cezaevi görevlileri 1 hafta sonra gelin diyorlardı. 1 hafta sonra gidiyordum, bugün müsait değil deyip içeri almıyorlardı. Ölümünden birkaç hafta önce, zayıfladığı için yeni bir pantolon almıştım. Beni görmeyince üzüldüğünü bildiğimden, hiç değilse pantolonu versinler istedim ama onu da içeri almadılar…”
Devletin çocuk hapishanelerinde sözde “tedavi etme, yeniden topluma kazandırma” amacıyla işlettiği uygulamaların, yaşanan bu ve benzer cinayetlerin esas sebeplerinden olduğu açık. Bugün, hapishanelere kapatılan çocukların maruz kaldığı çıplak aramalarsa, kötü koşullardan ve tüm hapishanelerde söz konusu olan insanlık dışı uygulamalardan sadece biri. Bunun dışında, tutsak çocuklar, hapishane yönetimi tarafından verilen 3 öğün yemek dışında, içecekleri su dahil, yaşamsal tüm ihtiyaçlarını kantinden satın alarak karşılamak zorunda bırakılıyorlar. Parası olmayanlar ya da aileleri para yollayamayacak durumda olanlar ise, koğuşlarda sigara vb. ihtiyaçları karşılığı, diğer mahkumların temizlik gibi “hizmetlerini” görmek zorundalar… Söz konusu uygulamaların bütününe baktığımızda ise çocuk mahkumlar, hapishane yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla kimi zaman “disiplin cezası” adı altında hücrelere kapatılmakta, kimi zaman işkenceye, tacize ve tecavüze maruz kalmakta, kimi zamansa aileleriyle görüşememektedirler.
Emirhan N’nin ölümü, yaşadığımız coğrafyanın yoğun gündemi arasında kendisine yer bulamasa da, bu “yoğun gündem” arasında Adalet Bakanlığı’ndan çocuklara “müjdeli” bir haber geldi. Bakanlık, 2016 yılında, Diyarbakır, Antakya ve Tarsus’ta; 2018’de de Kayseri ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 1440 kapasiteli, toplam 5 adet çocuk hapishanesi açılacağını duyurdu.
Devlet bir yandan karşısında mücadele eden çocukları katletmeyi sürdürürken, bir yandan da katledemediklerini duvarların ardına kapatıp sindirmek istiyor. İnşa ettiği yeni hapishanelerinde, yeni Gardiyan Caferler yetiştirirken; bizleriyse, Onur’u, Enes’i, Güneş’i, Rojda’yı ve nice kardeşimizi, yalnızca isimlerinin baş harfleriyle anacağımız günlere tutsak etmeye çalışıyor…
Abdülmelik Yalçın
Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.