Ölümlerin, ölümün hikayesi değil bu; ölmek isteyenlerin, ölümü tek çare olarak görmek zorunda bırakılanların…
Güney Kore’de belki sabahın bir körü, belki akşamın bir vakti. Vakit hiç mühim değil. Mesai kavramı olmayan işçiler, gece-gündüz demeden çalıştırılıyorlar. Robotlaşan bu işçiler yaptıkları işe, yanıbaşındaki işçiye ve kendilerine bile yabancılaşıyorlar. Bununla da kalmıyor patronların sözde terapileriyle her gün ölüp ölüp diriliyorlar.
Sürekli olarak artan iş yükünden, bitmek bilmeyen kölelikten bıkarken; çarkı her defasında daha da güçlükle sırtlanırken soruyorlar: Neden? Kafasında bir kördüğüme dönen bu yumağı çözmeye çalışan her bir işçi, yalnızca tek sonuca sürükleniyor. Tesadüfi olmayan bir şekilde, işçilerin sistematik olarak köleleştirildiği, bu köleliğe razı kılınmak istendiği Güney Kore, intihar oranlarında ilk sırayı alıyor.
Evet, Güney Kore’de işçiler, iş yükünün bir sonucu olarak intihar ediyorlar. Böylece iş sekteye uğrayıp yavaşlayınca da patronlar enteresan bir yöntem geliştirmişler: Tabut terapisi.
İşçiler kefenleri giyer. Sevdiklerine son sözlerini söylemek üzere birer mektup yazarlar; gözyaşları, hıçkırıklar ve yakarışlar içinde.
İşçiler, onlar için hazırlanan tabutlara girerler. Siyahlar içinde Azrail’i anımsatan birileri ise, tabutların kapaklarını çiviler birer birer.
Terapiye katılanlara, tabuta girmeden önce, son günlerini yaşayan bir kanser hastasının ya da doğuştan kolsuz ve bacaksız olup da yüzmeyi öğrenmiş birinin hikayelerini anlatan videolar izletilir.
Tabutta yatan işçiler, burada kendileriyle baş başa bırakıldıkları her an, içinde bulundukları sömürüden ve kölelikten “daha kötü” şeylerin olduğuna ve içinde bulundukları durumun yaşamaya ikna edici derecede “iyi” olduğuna inanırlar. Patronların kontrolünde yapılan bu “tabut terapisi”nin ardından her biri köleleştirilmeye ve kölece yaşama mahkum edilmeye razı olur.
Yaşadığımız coğrafyada da patronların enteresan terapi yöntemleri var. Mesela gaz kaçağı terapisi ile zehirlenme, 12 metrekare bir minibüste mengene terapisi ile tepe taklak olma, 32 katlı bir gökdelenin asansör boşluğundan düşme ve daha pek çok örnekle açıklayabileceğimiz ancak Güney Kore’dekinin aksine hayata döndüremeyen terapiler…
Sonuçta, patronların daha çok kazanmak için yapmayacakları şey yok. Kimi zaman işçiye motivasyon olsun diye “kahkaha egzersizleri”ni zorunlu kılarlar, kimi zaman da bu kadar eğlenceli yollara başvurmazlar. Güney Kore’de olduğu gibi dünyanın hemen her yerinde patronlar işin verimini arttırmak için enteresan yöntemlerle işçileri çalışmaya mecbur bırakırlar. Yeter ki patronun yüzü gülsün, cebi dolsun.