Semaver Kumpanya’nın uyarlamasını yaptığı Aristofanes’in “Kuşlar” oyununda, devletsiz yaşayan kuşların dünyasına, devletli bir dünyadan gelen insanların, devleti uygulamaya çalışmasıyla kuşların dünyası sarpa sarıyor, alt üst oluyor.
Oyunun sahnelendiği tarihlerde Kürdistan’ın bazı ilçelerinde devlet işgali başlamış ve ilçelerin duvarlarına “Devlet Geldi” yazılamaları yapılmıştı. Kürtlerin devletsiz dünyasına devletin insanları girmiş, sadece yazılamalarla değil; yasakla, yıkımla, savaşla bu devletsiz dünyaya devleti getirmek istemişti. Fakat o kadar kolay mı birkaç yazılamayla, silahlarla, yıkımlarla, “Devlet Geldi” demek? İyi bilinmeli ki, halklar için devlet hep direniş demek.
Her oyunuyla seyircide iyi bir gülüş, düşünüş ve yorum bırakan Semaver Kumpanya’dan izlemiştim Aristofanes’in “Kuşlar” isimli oyununu. Aristofanes, Antik Yunan’da yaşamış en iyi komedya yazarlarından biridir. Oyunlarında kadın-erkek ilişkileri, barış ve iktidara yergi temalarını işler. Gelelim bu oyunlardan bir tanesi olan Kuşlar oyununa.
Aristofanes’in Kuşlar’ı 414 yılında Dionysia Şenliği’nde sahnelenmiş ve ikincilik almış bir oyundur. Oyunun oynandığı dönemde Atina, çok para harcayarak yeni bir donanma inşa etmiş ve 415’te Sicilya Seferi’ne çıkmıştır. Ancak sefer öncesinde şehirdeki tanrı heykellerinin tahrip edilmesi batıl inançları artırmış ve uğursuzluk olarak anılan bu olaydan sonra Atina’da insan avı başlamıştı. Birçok düşünür, bu olaya karıştığı şüphesiyle işkence gördü ve öldürüldü. Hatta seferdeki Alkibiades bile mahkeme için geri çağrıldı. Aristofanes’in zamanın olayları hakkında bir oyun yazmaktan çekindiği ve ideal bir düzen hayal ettiği bir ütopya kurduğu düşünülüyor.
Kuşlar’da da bireylere saldırı öteki komedyalarda olduğu kadar serttir, böyle olduğuna göre bu komedya ile diğerleri arasındaki farklılığı başka yönlerde aramalıyız. Kuşlar’da Aristofanes’in tutum ve davranışı değişmiştir. Taşkın hayal gücünü, bir zamanlar yalnız gerçeğin açığa vurulması, daha doğrusu gerçeğin değiştirilmesi uğruna kullanan şair artık savaştan bıkmış, yapıcılıktan yorulmuş gibidir. Kendi hayalinde yaşattığı bir ülkeyi öyle alacalı renklerle canlandırır ki, yurttaşları imrensin ve bunu gerçekleştirme isteği duysunlar.
Kuşlar bir hayal dünyasında geçer. İki Atinalı; Güvendost ile Umutlugil ömürlerini mahkemelerde geçiren Atinalılardan bıkmışlardır. Kavgasız, rahat bir hayat sürecekleri bir yer aramaya çıkarlar. İki kuşun peşine takılarak bir koruluğa varırlar. Burada, eskiden insanken sonradan hüthüt kuşu olan kuşlar kralı Tereus oturmaktadır. İki arkadaş Tereus’a bundan böyle kuşlarla yaşamaya karar verdiklerini söylerler. Güvendost, Zeus gökler krallığını ele geçirmeden önce egemenliğin kuşların elinde olduğunu söyler. Kuşlar, şimdi de yeryüzü ile gökyüzü arasında büyük bir şehir kurmalıdırlar, böylece de insanlarla tanrılar arasında alışverişi önlemeli ve Olimpos tanrılarının yerine geçmelidirler. Yeni şehir kurmak için hazırlıklara başlanır. Şehre bir isim aranır ve Havakukuşya adı verilir.
Daha sonra şehre şarlatanlar, jurnalciler gibi bir sürü davetsiz misafir gelir ama hepsi kovulur. Bu insanlar Güvendost’un Atina’da görmekten bıktığı insanlardır. Havakukuşya kurulalı beri, insanların tanrılara kestikleri kurbanların koku ve dumanları artık göklere yükselmez olmuştur, bu yüzden tanrılar aç kalmışlardır. Zeus’un gönderdiği heyet birazdan gelecektir. Prometheus, Güvendost’a tanrılarla ancak şu şartlar altında anlaşmasını salık verir; tanrılar egemenliği kuşlara bırakmalı ve krallık Güvendost’a eş olarak verilmelidir.
Poseidon, Herakles ve Triballos adlı yabancı bir tanrıdan meydana gelen bir heyet gelir. Güvendost, Herakles’in oburluğundan ve Triballos’un aptallığından faydalanarak istediğini elde eder. Taç giyip krallıkla evlenir.
Yavuz Pekman’ın dramaturjisini oluşturduğu “Kuşlar” metninin sonunda ise; Güvendost elinde bulunan devlet yönetiminin getirisi olarak gaddarlaşmaya ve kendisine karşı çıkan kuşları öldürtmeye başlar. Kuşlar için artık durum çok kötüdür. Eskiden insanlar tarafından kesilen ve yenen kuşlar, artık kendi topraklarında kendilerinden olduğunu düşündükleri bir “kuş” tarafından katledilmektedirler. Peki ya Umutlugil? Atina’dan “daha özgür bir yer” aramak için yola çıktığı Güvendost’u iktidarın ele geçirmesi üzerine ne yapar? Halen daha özgür bir yer vardır onun için. Umutlugil bu sefer özgür olabileceği bir yer bulmuştur: Balıklar. Balıkların yanına gitmeye karar verir. İktidar-devlet, balıklar için önemi yoktur bu kavramların; ne de olsa 5 saniye, bilemedin 5 dakika sonra unuturlar. Güvendost’la Umutlugil hepimizi “Kuşlar”ın devletle sarpa saran dünyasına davet ediyor.