Balık çiftliğinde çalışırken, yosunlar için zehirle boyanmış ama yine de süresi dolmuş sekiz tonluk ağları çekerdik balık havuzdan ellerimizle, levrek ve çipuraları başka bir ağa, havuza aktarmak için… Satış yapılacak kadar büyümüşler toplanır, teknelere aktarılır oradan sofralarınıza gelirdi. Biz işçilerin balık yemesi yasaktı, balık ölü değilse…
Yakınlık ilgisi tuhaftır. Diyarbakır’ın her semtinde, ilçesinde hissedemezsiniz olanı biteni mesela ya da Nusaybin’de sokağa çıkma yasağının uygulandığı mahallede oturmuyorsanız, top ve kurşun sesleri sizlere ulaşmıyorsa, alışmışsanız…
Yakınlık ilgisi tuhaftır. Ölenlerden biri, bir tanıdığınız değilse, sadece rakamdan ibaret olabilir ölenler, her gün ölüm haberleri alıyorsanız, gündelik sıradan bir ayrıntıysa zulüm, alışmışsanız…Bireysellik pompalanırken tüketim için, yabancılaşma deyin siz; gerçeklik algınızla oynanıyorsa alabildiğine, politika propaganda vs.
Kuvvet doğanınki olduğunda afetten söz ederiz-kuvvet başka bir insanınki olduğundaysa vahşetten, diyordu ya Judith, travmanın dibindeyiz.
“Rozerin’i keşke görmeseydim” dedi annem, Alzheimer olmasına sevinirken ben. En azından hiçbir şeyi bilmeyerek ve hatırlamayarak gidecek bu dünyadan, bilmenin acısı olmayacak omuzlarında, Rozerin’in cenazesine hala ulaşılamıyorken… Yas başlamamış, yas bitmemişken…
Ağar yerine Ala, Jitem yerine Esedullah denilip geçilecek bir süre sonra; bir süre sonra birkaç isim olacak her şeyin sorumlusu; evinin penceresine balkonuna bayrak satışlarından aldığı Türk bayrağını asıp kutsalını kutsayan, topluluğuna ibadetini yerine getiren hiç kimse, kendini hiçbir şey için sorumlu hissetmeyecek…
Vatan millet sakarya, ülkesi için kendini feda ettiğini sanmak, görevini yerine getirirken ne kadar da zorlandığını düşünmek bu ya…
Bir ağdan diğer ağa aktarılan balıklar gibiyiz, ölenlerimizi yiyor işçiler, sağ kalanlarımız ise zengin sofralarına meze.
Her şey birbiriyle bağlantılıyken, Wittgenstein’ın şişesindeki sinekken bir örümcek ağına da yakalanabilirsiniz, bağlantıları algılamaya çalışırken… Sonrası felçlik sonrası yem olma, sonrası ölüm, en çok da yaşarken ölüm…
Bir balık ya da bir sinek değiliz biliyorum, insanız. İnsan olduğumuzu hatırlamazsak, bilmezsek daha mı az acır canımız? Bilmiyorum… Kafka, denilince ağlıyorum.
Şoreş Haki
Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.