TC Devleti’nin İsrail ile olan ilişkileri, 2009 Davos toplantılarındaki “one minute” çıkışı ve sonrasında 2010 Mavi Marmara saldırısı ile “bozulmuştu”. Son süreçte Suriye’de yaşanan savaşta değişen dengeler, İran’ın Batı Bloku’na dahil olma sinyalleri vermesi gibi etkenler çerçevesinde, “bozuk” olan bu ilişki, tekrar normalleşme belirtileri göstermeye başladı.
Geçtiğimiz Aralık ayı içinde bir araya gelen iki devletin temsilcileri, karşılıklı bir dizi taviz kararı aldılar. Bu kararlara göre TC, sınırları içinde Hamas örgütüne ve yöneticilerine bazı engellemeler getirirken; Mavi Marmara saldırısında yaşamını yitirenlerin ailelerine İsrail devletince yardım fonu oluşturulacak, ayrıca saldırıya katılan askerler hakkında TC’nin açtığı davalar düşürülecekti. İki devlet arasında mutabakata varılan diğer bir konu -ancak belki de önemine tezat olarak gözden kaçan konu- ise enerji meselesindeydi. Buna göre, İsrail çıkardığı doğalgazı TC’ye satacak, oluşturulacak bir boru hattı ile de doğalgaz Avrupa’ya transfer edilecekti. İsrail ve TC devletlerinin son gelişmeler üzerine girdiği yalnızlaşma süreci göz önüne getirildiğinde ise İsraillilerin “Bu doğalgaza müşteri lazım ve TC şu anda en ideal müşteri konumunda” yorumu, iki devlet arasındaki normalleşmenin parametrelerinden birini ortaya koyuyor.
Aslında görünürde “bozuk” olan iki devlet ilişkileri, özellikle ticaret ve askeri faaliyetler bazında oldukça normal akışındaydı. Öte yandan da TC’nin iç politikadaki “Filistinsever tavrıyla” çelişen, Filistinlilere vize uygulaması yürürlükteydi. Ancak devletin “Filistin davasına hamilik” olarak sunulan ikiyüzlülüğüne karşın özellikle iç politikada Erdoğan, Filistin davasının kahramanı olarak görülür oldu. Coğrafyamızdaki muhafazakar kesimde “ümmet davasının” taşıyıcı olmanın iddiasının bile geçer akçe olduğunu bilen devlet, bu durumu 2013’te yaşanan Mısır darbesi sonrası ikinci bir fırsata çevirmeyi ihmal etmedi. Mısır’da, darbeciler tarafından katledilerek sembolleşen 17 yaşındaki Esma ve bunun yanında “Rabia işaretleri” ustaca sahiplenildi.
Suriye’de süren savaşta gelinen noktada ise Ortadoğu’da oyun kurucu olma iddiaları “stratejik derinliklerde” boğulan TC, yüzünü döndüğü ve Suudi Arabistan ile Katar’ın dahil olduğu Sünni Arap eksende, karşısına aldığı Rusya-İran-Suriye bloğuna karşı özellikle İran karşıtlığı temelinde İsrail’le aynı safta buluştu. Diğer taraftan da Mısır darbesine en büyük desteği veren Suudi Arabistan ile müttefik olma ve bu ittifakın “maddi getirileri” uğruna Rabia işaretleri unutuldu. Mısır ile ilişkileri düzeltmede arabuluculuğunu ise Suudi Arabistan üstlendi. Bu arabuluculuk sonucunda, önümüzdeki Nisan ayında gerçekleşecek İslam İşbirliği Konferansı için dönem başkanı ve bir anlamda ev sahibi olarak “darbeci Sisi”nin İstanbul’a gelmesi dahi söz konusu.
TC bugün, İsrail’in Gazze açıklarında çıkardığı -statüsü tartışmalı- doğal gazı alıp/satarak “Filistin davası” hamiliğinden, işgalci devlet ile doğalgaz gaspı ortaklığına geldi. Böylelikle oy getirisi adına iç politikada oluşturulan bir kahramanlık ve kurtarıcılık “hikayesi” daha sonlanmış oldu. Hikaye sonlanırken de devletin en tepesinden “Bizim İsrail’e ihtiyacımız var, bunu kabul etmemiz lazım” itirafı geldi.
Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.