Geçtiğimiz aylarda Petrol-İş Sendikası’nda çalışırken “kadrolarda yenileme yapıyoruz” ve “kadın örgütlenme uzmanına ihtiyacımız yok” bahaneleriyle işten atılan Nuran Gülenç ve Elif Tuğba Şimşek ile işten atılmalarının asıl nedenlerini, sendika içinde yaşanan yoksayma ve ayrımcılık politikası üzerine konuştuk.
Petrol-İş Sendikası’nda işten çıkarıldınız. Bu süreci kısaca anlatır mısınız?
Elif Tuğba Şimşek: Petrol-İş’te 2 yıldan fazla bir süre çalıştım. Basın Servisi’ndeydim; internet ve yazı işleriyle ilgileniyordum. Sendika başkanı Ali Ufuk Yaşar, baştan beri beni istemiyordu. Kendi ideolojisine göre kadrolaşmaya gitmek istiyordu. Ben elimden geldiğince emek ekseninde haberler yapıyordum. Ancak yeni sendika başkanı ve yönetim, basın servisini kendi reklamları doğrultusunda kullanmak istedi. Yapmam gereken bütün işler başkasına yaptırılmaya başlandı. Baskı ve mobbing ile “sen artık istenmiyorsun, burada fazlasın” mesajı veriyorlardı. Uzun ve yıpratıcı bir süreç oldu. En sonunda Ali Ufuk Yaşar beni yanına çağırdı ve benimle çalışamayacağını belirtti. Bahaneleri hazırdı; “Basın servisinde bir düzenlemeye gidiyoruz, sana ihtiyacımız yok.” Nuran Gülenç zaten benden 1 hafta önce işten çıkarılmıştı.
Nuran Gülenç: Benim atılma sürecim bir anda gelişmedi. Ben Petrol-İş’te örgütlenme uzmanıydım. Zaten işe alındığım dönemde de benim alınmam ile ilgili problemler yaşanmış. “Kadından örgütlenme uzmanı mı olur?” deniyormuş. Ben alanda çalışıyordum; işçilerle temas ediyordum. Sendikal faaliyeti o işçilerle yürütüyoruz sonuçta. “Aslında biz senin, bir kadın olarak bu işi yapabileceğini düşünmemiştik. O dönemki yönetim sizi aldı.” dediler. Mesele, sendikadaki işi yapıp yapmamanın ötesinde, bir kadın olarak o alanlarda bulunup bulunmama meselesi. Kadınların örgütçü olması rahatsız ediyordu bunları. Bu tipler, AKP veya MHP kökenli kişilerdi. Sendikada da farklı problemler vardı. Mesela biz patronlara dava açıyorduk, geri çektiriliyordu. Yönetimin değişmesinin ardından, biz zaten işten çıkarılmayı bekliyorduk. İşten atıldığımız için işe iade davası açtık; ama derdimiz sadece bu değil.
Bir çok direnişte en önde yer alan kadının sendikalar içerisindeki konumunu zaten yaşadınız. İşten çıkarılma sürecinizle birlikte, bu durum bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Başta Petrol-İş Sendikası olmak üzere, diğer sendikalardaki kadının konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elif: İşten çıkarılmamızın ardından kadın kurumları ve diğer sendikalardan kadınlar bizimle dayanışma gösterdi. Kadın hareketi açısından baktığımızda, Petrol-İş’in bana göre farklı bir yeri vardı. Sendikamızda yönetimden tamamen bağımsız bir kadın dergisi çıkartıyorduk, kadın eğitimleri düzenleniyorduk. Direnişlerde kadınlar her zaman ön plandaydı. Artık böyle değil. Yeni yönetim ile beraber Petrol-İş’te de kadının pozisyonu diğer sendikalardaki gibi bir hal aldı. Halihazırda sendikalardaki örgütlü kadınların sayısı, sendika yönetimindeki ve uzman kadın sayısı çok az. Petrol-İş’te de, bizim gibi güçlü duran kadınlara yönelik bu uygulamalar, AKP’nin sendikalardaki operasyonudur diyebiliriz.
Nuran: Mücadelede, örgütlenmede ya da direnişte kadınlar vardır. En öne çıkan kişidir kadın. Ama eylem biter, direniş biter, bir uzlaşmaya varılır ya; artık o kadınlar yoktur. Temsilci bile olamazlar. 16 aya varan direnişlerimiz oldu. Kadınlar gidip geldiler. Yeri geldi aileleriyle çatıştılar, yeri geldi babalarıyla çatıştılar, yeri geldi kendilerine kem gözle bakan etraftaki komşularıyla çatıştılar. Direniş bitinceyse “kadınlar evine”!
“Eğer bir iş yerinde yöneticilik yapılacaksa, biz yaparız; biz seni yönetiriz.” diyorlar, bunu hiç saklamadan uyguluyorlar. Bizim mücadelemiz, bunları ortadan kaldırmak için var.
İşçi mücadelesinde önemli bir araç olan, işçilerin örgütü olan sendikalar, bugün bürokrasi ve patronculuk oynuyor. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce nasıl bir sendikal mücadele olmalı?
Elif: Sendikal mücadelenin tabandan kopmaması gerekiyor. Petrol-İş’te bu durum şubelerin genel kurullarına müdahale eden merkez ile gerçekleşti. Kendileri itiraf ettiler bunu. Bürokrasinin kırılması, sendikacılar ile işçiler arasındaki uçurumun ortadan kalkması gerekiyor. Ben buna inanıyorum.
Nuran: Patrondan yana bir sendika olursan, işçi sınıfıyla hiçbir şey paylaşamazsın. Bu sendikal mücadeleye bakışla alakalı; Hak-İş, Türk-İş gibi örnekleri biliyor herkes. Bu sendikalar, sermayenin işçi sınıfı üzerindeki baskı aracına dönüşüyor. Günümüzde sendikacılık, baskının ve korkunun hakim olduğu bir yerde gidiyor. Bu nereye kadar böyle sürer? Sınıf, kendi öz sendikalarını bulmak zorunda. Sendikacılık bu değil.
Meydan Gazetesi’nden kadınlar olarak, mücadelenizi kadın dayanışması ile selamlıyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Elif: Yaptığınız çok önemli ve değerli. İşten atılmamızın ardından aylar geçmesine rağmen sahip çıkmanız çok önemli. Biz, sendika bürokrasisine karşı bir mücadeleye giriştik ve bu mücadele sürüyor. Bence sendikalar, hala işçiler için en önemli örgütlenme aracıdır. Biz de sendikaları sadece eleştirmemeli; değiştirmeli, dönüştürmeliyiz.
Nuran: Kadınlar her geçen gün daha da farkına varıyor. Bu mücadele sürecek. Kadınlar olması gereken yerde olacak. Biz her gün sancılarını çekiyoruz. Ama umarım bizden sonraki kuşaklar rahat edecekler.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 32. sayısında yayımlanmıştır.