Milliyetçi-Muhafazakar İttifakın Yeni Antlaşması: BAŞKANLIK – Emrah Tekin

Haziran 2015 sonrası, kurul(a)mayan koalisyon, Kürdistan’daki savaş, 1 Kasım seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan “yeni” ittifak, coğrafyanın politik gündemleri içinde yerini aldı. Son dönemde topluma dayatılan başkanlık sistemi-referandum gündemi bu ittifakın oluşma nedeniydi. Politik yelpazenin sağında milliyetçi ve muhafazakar kulvarlarda yer alan MHP ve AKP’nin önceleri yakınlaşma, 15 Temmuz sonrası açık ittifakı şeklinde ortaya çıkan bu konjonktür, yaşadığımız coğrafyanın politik gerçekliğine oldukça aşina bir durum. Bu yanıyla da söz konusu ittifakın yeniliği, giriş cümlesinde olduğu üzere tırnak içine alınmayı hak ediyor.


Dünden Bugüne “Vatan-Millet” Cepheleri

Toplumsal muhalefeti, devletin kolluk güçleri haricinde de baskılamak amacıyla kurulan çeşitli ittifaklar-cepheler-koalisyonlar, coğrafyamızda öteden beri karşılaşılan bir durumdur. 1950’lerin ikinci yarısında, zayıflayan Demokrat Parti iktidarı, Kore Savaşı’yla belirginleşen, 6-7 Eylül ile mobilize edilen milliyetçi rüzgarla, kendi yanlılarını konsolide etmek amacıyla “Vatan Cephesi” adında milliyetçi-muhafazakar bir blok oluşturmuştu. Devletin o dönemdeki iktidar sahiplerinin bu adımı, toplumu kısa sürede kutuplaştırmaya götürmüş, toplum Vatan Cephesi’nden olanlar-olmayanlar şeklinde bölünmüştü. Dönemin en etkili iletişim aracı radyolar kullanılarak, düzenli bir şekilde haber bültenlerinde Vatan Cephesi’ne katılanların listeleri okunurken; kısa bir süre sonra TSK, gerçekleştirdiği 27 Mayıs Darbesi’nin gerekçeleri arasında Vatan Cephesi’ni de sayacaktı.

1970’li yılların ikinci yarısında ise ilkinden farklı politik tonlarda, başka bir koalisyona tanık olduk. Dönemin merkez sağ partisi olan Adalet Partisi, muhafazakar Milli Selamet Partisi ve milliyetçi cenahtan Milliyetçi Hareket Partisi’nin oluşturduğu “Milliyetçi Cephe” hükümeti temelde, o dönem yükselen devrimci mücadeleyi sindirmeyi hedefliyordu. Yine bu süreçte TC’nin Kıbrıs İşgali’nin, oluşturulan bu milliyetçi koalisyona uygun bir iklim oluşturması bekleniyordu. Milliyetçi Cephe iktidarlarıyla faşist çetelerin mobilize edilerek silahlandırılması sonucu Çorum, Maraş gibi katliamlar, söz konusu koalisyonun politik dokusuna uygun bir şekilde, “Kanımız Aksa da Zafer İslamın” nidalarıyla yapılmıştı. Milliyetçi Cephe hükümetinin ve faşist çetelerin “misyonunun” bittiği yerde ise 12 Eylül 1980 Darbesi devreye girdi.

Rejim Değişimi İçin AKP-MHP İttifakı

1 Kasım seçimleri sonrası oluşan politik tabloda AKP, referandum için yeterli sayıya ulaşamadı; ama beri yandan 7 Haziran öncesinden daha güçlü olmanın özgüveniyle, muhalefete ve Kürt hareketine karşı daha saldırgan bir ton yakaladı. Bu tonun bir üst perdesinde HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanması vardı. Bu hamle kendini muhafazakarlık üzerinden de var eden milliyetçi MHP ile ileriki süreçte yaşanacak yakınlaşmanın işareti oldu. Bu işaretin devamında ise 15 Temmuz sonrası oluşan “Yenikapı Ruhu” ortaya çıktı. Ancak bunun ötesinde, yaşanan bu yakınlaşmayı ve ittifakı, AKP’nin coğrafyanın politik havasına dayattığı rejim değişikliği ve dönüşümle birlikte değerlendirmek mümkün.

Muhafazakarlığın milliyetçiliği kapsayan baskınlığı, sağın bu iki akımını yeni bir sentezde buluşturdu. Bu yeni sentezin ittifakının dönemsel sac ayağı başkanlık-referandum gündemi olurken, kadim ortak noktası ise muhaliflere, devrimcilere, Kürtlere yönelik saldırılar ve düşmanlık olarak belirginleşti. Bu anlamda 7 Haziran seçimleri öncesi MHP tarafından dillendirilen 17-25 Aralık söylemleri sümen altı edildi. AKP’den bu “jeste” verilen karşılık ise “rabia” işaretinin tek millet, tek vatan, tek bayrak ve tek devlete evriltilmesi oldu. Bu “yeni” ittifakın, daha önceki Vatan Cephesi ve MC’lerde Kore-Kıbrıs savaşlarıyla beliren militarist motivasyonu, Suriye ve Rojava’ya yönelik savaş ve işgal olarak güncellendi.

Muhafazakarlıkla milliyetçilik arasındaki eski ve yeni ton farkları, bu topraklarda tarih boyunca gerçekleşmiş ittifaklarının “hatırına” bir kenara bırakılırken; özellikle 15 Temmuz sonrası oluşan politik atmosferde bu ittifakla belirginleşenler ise daha çok devletçilik, devrimcilere ve Kürtlere yönelik daha çok tutuklama-katliam oldu.


Emrah Tekin

[email protected]


Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. Sayısında Yayınlanmıştır.