Tahmin edebiliyoruz değil mi? 20 Ocak’ta grevin yasaklandığı haberini alan patronların ellerini ovuşturmasını. Ya da tahmin ediyoruzdur yaşanan ekonomik krizi kendi “fırsat”ına çevirmeye çalışanların varlığını. İşçiyi sömürmeye ve gerektiğinde ezilenlerin yaşamlarını çalmaya hazırlananları…
Pek çok şehirde, toplam 26 iş yerinde sayıları iki bini aşan metal işçisi, alacakları ücret zammına göz koyan patronlara karşı 20 Ocak’ta greve başlayacaktı. Krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı bu dönemde, direnerek alacakları zammın onlar için anlamı yüksekti, fakat “milli güvenliği tehdit” bahanesiyle grev yasaklandı. Tıpkı 2015 ve 2014 yıllarında aynı gerekçeyle yasaklanan metal ve Şişecam grevleri ya da coğrafyamızdaki işçi mücadeleleri tarihinde toplam 300’ü aşkın grev yasağı gibi.
Kuşkusuz bu grev yasaklamaları, devlet ve patronların, “milli güvenlik” ve OHAL bahaneleriyle kendi ekonomilerini güvende tutma planı olarak hayata geçiriliyor. Bu da onların “milli güvenlik” derken sınıfsal anlamda aslında neyi kast ettiklerini ortaya koyuyor.
Sistemin siyasal ve ekonomik sahipleri grevi yasakladı, çünkü; OHAL’de yaratılan güçlü iktidar pozisyonu, coğrafyanın tümünde uygulanan korku ve yıldırma politikaları sonucu elde edilmişti. Var olan OHAL ve son grev yasakları ile ekonomik daralmanın da üzerini örtmenin telaşıdır kapıldıkları. OHAL sonrası olağanlaşan politik krizlerin, toplumun yaşamsal gerçekleriyle daha doğrudan ilişkili ekonomik krize evrilmesinin telaşıdır asıl olarak da.
OHAL ve politik krizlerle birlikte iyice kırılganlaşan ekonomide, enflasyon ve işten atılmaların çoğalması, döviz kurlarının hızlı artışı gibi belirtiler, TC ekonomisinin başına gelebilecekler açısından epeydir önemli veriler olarak ortada duruyor. İşte efendilerin grev yasaklamalarında “milli güvenlik” olarak sığındıkları gerekçenin özü tam da burada gizli. İşçi sınıfının en etkili direniş yöntemlerinden olan grevin ekonomide neden olacakları, toplumun farklı dinamiklerine yayılma potansiyeli, grevler sonucu üretimin durmasıyla pamuk ipliğine bağlı ekonominin tümden iflası. İşte, devlet ve patronların uykularını kaçıracak bir kabus senaryosu.
Grev yasaklamalarıyla, işçilerin örgütlülüğü de hedefleniyor. Özellikle 12 Eylül sonrası devletin, toplumun örgütlülüğüne dönük artan saldırıları, son süreçte “olağanlaştırılan” OHAL uygulamaları ile tekrar gündemleştirilmek isteniyor. O dönem, benzer şekilde daralan ekonomide, patronların nefes alması için imdada yetişen 12 Eylül baskıları içinden geçtiğimiz süreçte, sendikasızlaştırma ve OHAL uygulaması şeklinde cisimleşen grev yasakları olarak belirginleşiyor.
Devletin ve patronların, “milli güvenlik” gerekçesine sığınarak yasakladığı grevler, işçilerin ve tüm ezilenlerin engellenmek istenen örgütlülükleridir, esasen bir korkunun ifadesidir. Daha çok sömürü için ezilenlerin payına düşen daha çok baskıya dayalı sistemlerinin sarsılma ve yıkılma telaşıdır bu korkunun nedeni. Politik ve ekonomik krizleri kronikleşen tüm devletlerin, sistemlerin benzer sonları ise bu korkunun anlaşılır yanıdır.