5 metre bir masa, etrafında afilli dönen sandalyeler, herkesin önünde küçük ekranlar, bir bardak su. Bir toplantı masasında olması gereken her şey, olması gerekenler olmasa da alınan bir toplantı. Salonlar değişir, konular değişir, toplantıya girenler değişir. Ancak masa, masanın üzerindekiler ve başkalarının adına alınan kararlar hep benzerdir.
Yine rutin olan gerçekleşti; bir sabah uyandık ve aniden Varlık Fonu’na geçtiğimizi yani ekonomi stratejisinin toptan değiştirildiğini öğrendik. Yine bir gün yılbaşında tüm işçilerin otomatik olarak zorunlu BES(Bireysel Emeklilik Sistemi)’e geçeceğini öğrendiğimiz gibi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Varlık Fonu’nda üst düzey ekonomi yetkililerinin söylemlerinin tersine kanun gerekçesinin üç ayrı yerinde Bireysel Emeklilik Sistemi fonlarının kullanılacağını öğrendik. Birileri işçinin İşsizlik Sigortası’na ve BES fonlarına göz dikmişti.
Her gün kafamızdaki soru işaretlerine bir yenisi daha ekleniyor. Nereden ve kimlerden gerçek bilgiyi alabileceğimiz konusunda tasalanıyoruz. Çünkü şunu biliyoruz karar verenlerin masasında işçiler yok, biz yokuz.
Peki BES nedir?
Bireysel emeklilik sistemi, “kişilerin çalıştıkları dönemdeki hayat standartlarını emeklilik dönemlerinde de devam ettirmeleri için bugünden düzenli birikim yapma imkanı sağlayan, devlet katkısıyla desteklenmiş bir tasarruf ve yatırım sistemi” olarak tanımlansa da aslında “işçiden ne kadar koparsak kardır”, “biz şimdi alalım sonra kat be kat size dönecek” yalanlarıyla işçinin emeğini gasp eden devletin kendine çalmak için kılıf uydurduğu bir düzen hilesidir.
Peki bize neyi vaat ediyorlar da biz inanarak bu sisteme dahil oluyoruz?
İnanmasak bile bir temenni diyelim biz buna. Çünkü işçinin geleceğini de baskı altına alarak hiçbir güvence sağlamayan patron ve destekçisi devlet “huzur”u ve geleceğe yatırımı vaat ediyor. Bu huzuru ve yatırımı bir şartla veriyor aslında. Yeni ekonomi sisteminde “kamu otoritesi” olarak geçirdiği şartlanma ile işçilere “paranızı bize verin bir süre kadar bu paraya ne olduğunu sormayın” bile diyor.
Zorunlu denilen BES gerçekten zorunlu mu?
Hayır, değil. Çalıştığınız iş yeri bir sigorta şirketi ile çalışıyorsa bu şirket ile anlaşıyor ve siz de otomatik olarak BES’li oluyorsunuz ama iki ay içinde bundan cayma olanağınız var. Şayet iki ay içinde caymazsanız BES’li olarak çalışma hayatınıza devam ediyorsunuz. Yok, illa ki ben BES’li olmayacağım diyorsanız da iki ayın sonunda caymadığınız için sizden kestiği maaşı size geri ödemiyor şirket. Eğer patron anlaşmada ihlal yaparsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sadece 100 liralık bir para cezası ödüyor.
Bizler henüz çalışırken ve işimizin karşılığı olan maaşımızı patronların ve devletin gaspından kurtarmaya çalışırken; “geleceğe yatırım” olarak gündemimize giren BES de zaten gasp edilmekte olan maaşlarımız için “yeni kesinti”ler anlamına geliyor. Hal vaziyet buyken, “haleti ruhiyemiz” de elbette gözler önüne seriliyor.
Patronların ve devletin emeğimizi sömürmesine, maaşımızı gasp etmesine, bizleri köleleştirmesine zaten öfkeliyken; irademiz dışında alınan bu karar bizi daha fazla öfkelendiriyor. Bize dayatılan her karara artık yeter, BES’e de “BES E” diyoruz!
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 37. sayısında yayınlanmıştır.