26A Atölyede Şubat ayında gerçekleşen Alternatif Eğitim yöntemleri ve Montessori Metodu üzerine gerçekleşen aktarım öncesinde, bu konulara dair çalışmalar yapan ve çalışmaları Alternatif Okullar sitesinde derleyerek yer veren Eylem Korkmaz’la bir röportaj gerçekleştirdik.
Geçtiğimiz on yıl boyunca yaşadığımız topraklarda daha bilinir hale gelen ve özellikle Avrupa ülkelerinde gittikçe yaygınlaşan “alternatif eğitim” yöntemlerinin devletli kapitalist düzen içerisinde neye ne kadar çözüm olacağı sorusunu saklı tutarak, çocukları daha özgür ve daha bağımsız yetiştirme iddiası taşıyan bu yöntemler ve üretilebilecek farklı pratikler üzerine yaptığımız sohbeti sizlerle paylaşıyoruz.
Merhaba Eylem, öncelikle genel olarak alternatif eğitimden kısaca bahsedebilir misin?
Ana akım eğitimin tarihine baktığımızda, bunun makbul vatandaş ve belirli bir beceride iş gücü yetiştirmek için ortaya çıktığını görüyoruz. Aslında burada çocuk yoktur, insan da yoktur. Alternatif eğitim hareketi ise bunun karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareketin içinde birbirinden çok farklı yaklaşımlar var. Ancak benim için önemli olan alternatif eğitimin çıkış noktası.
Bu yaklaşımlar arasında en bilinenlerinden birisi Maria Montessori’nin geliştirdiği yöntem. Bize kısaca Montessori yönteminden bahseder misin?
Montessori metodu, 1800’lerin sonunda ana akım eğitim eleştirilerinden yola çıkılarak geliştirilen bir yöntem. Maria Montessori tıp eğitimi almasının yanında psikiyatri kliniğinde çalışıyor, antropoloji, felsefe ve pedagoji eğitimi alıyor ve bu bilgileri sentezleyerek bir yöntem geliştiriyor. Bence Montessori yönteminin en güçlü yanlarından biri bilimsel bir altyapısının olması.
Maria Montessori önce normal zekâ gelişimi göstermeyen çocuklarla çalışıyor. Bu çocukları okuma yazma sınavlarına hazırlıyor ve başarı sağlıyor.
Montessori bu yöntemi açtığı çocuklar evinde, normal gelişim gösteren çocuklarla uygulamaya ve onları gözlemleyerek yöntemini geliştirmeye devam ediyor.
Montessori metodunda bağımsızlık ve özgürlük önemli. Çocuğun bebeklikten itibaren kendi başına hareket edebilmesi için gerekli ortam sağlanıyor. Önemli ilkelerden biri “kendi başıma yapabilmem için bana yardım et”. Bu, gereksiz yardımı ortadan kaldırıyor. Ayrıca bu yöntem çocuğun kararlarına saygı duymayı gerektiriyor, çocuğun seçimlerine olanak veriliyor…
Çocuğu merkeze alan Montessori dışında hangi yöntemlerden bahsedebiliriz? Bu yöntemler arasında nasıl farklar var?
Alternatif yöntemlerin her birinin kendince yaklaşımı var. Örneğin İtalya’da ortaya çıkan ve o bölgenin ismiyle anılan Reggio Emilia yöntemi de çocuk merkezli bir yaklaşım. Reggio, 2. Dünya Savaşı sonrasında bir daha böyle bir savaşın yaşanmaması şiarıyla ortaya çıkıyor. Reggio Emilia yöntemi daha çok sanatsal faaliyetlerle kendini ortaya koyuyor.
Almanya’da Rudolf Steiner’ın geliştiği bir yöntem olan Waldorf yöntemi ise, uzmanı olduğum bir konu olmamakla birlikte diğerlerine göre daha yapılandırılmış bir yöntem. Bu nedenle çok çocuk merkezli diyemiyorum.
Demokratik okullara baktığımızda ise bunlar bütünüyle çocuk merkezlidir. Çocuğun okul içerisindeki karar alma süreçlerine de katılmasıyla çocukların kendi hayatları hakkında kararlar veren aktif bireyler olmasını sağlar.
Yani alternatif yöntemlerin çoğu çocuk merkezli fakat farklı düzeylerde.
Demokratik okullarda çocukların karar alma süreçlerine dâhil olduğunu söyledin, bu okullardaki uygulamalardan bahseder misin?
Dünyada 300 civarında demokratik okul var; nüfus açısından küçük olan bu okullarda doğrudan demokrasi uygulanıyor. Aynı doğrudan demokrasinin var olduğu toplumdaki gibi haftalık bir meclis ya da toplantıda bütün okul bir araya geliyor. Bu toplantılara katılım zorunlu değil bir hak. Bu toplantılar çoğunlukla çocuklar tarafından modere ediliyor. Toplantının gündemi önerilerle oluşturuluyor. Bazı okullarda, öğretmenlerin işe alınması ya da finansal meseleler dahil her şey gündem olabiliyor. Karar alma teknikleri değişebiliyor. Çoğunluk yöntemini kullananlar da var, konsensus yöntemini kullananlar da.
Gerçek bir demokratik okulda çocuklar hiçbir şey yapmak zorunda değiller. Derse girmek ya da okuma yazma öğrenmek zorunda değiller. Bu okullar çocukların kendi hayatları hakkında karar almalarını sağlayan demokratik topluluklar.
Uygulamalardaki farklılıklar aslında bir çeşitlilik ortaya koyarken eleştiriler de ortaya çıkıyor. Örneğin Montessori yönteminin vurgu yaptığı çevre ve materyallerin serbest oyuna izin vermediğine fazla akademik olduğuna dair eleştiriler var. Bu eleştiriler nasıl karşılık buluyor?
Bu konuda şöyle düşünüyorum: Bir yöntemin ne kadar iyi olduğu sizin ihtiyaçlarınıza ne kadar uygun olduğu ile alakalıdır.
Çocuğun neye açlığı varsa bu doyurulmalıdır. Montessori’nin belli yaklaşımlarını kabul ediyorum, çocukların okuma, yazma, matematik öğrenmeye açık olduğu belli dönemler vardır ve bu dönemler bizim okul çağından çok daha öncedir. Eğer çocuk 3-4 yaşında matematiğe ilgi duyuyorsa bunu anlarsınız ve bu açlığın karşılanması gerekir. Evet, Montessori’de oyuncaklar yoktur, ama bana kalırsa çocuk hayali oyunlar oynamak istiyorsa bunu da yapabilmelidir.
Bence hiç bir yöntem kusursuz değil ve olduğu gibi alınıp uygulanmamalı. Her yöntemde eleştirilebilecek ya da benimsenebilecek uygulamalar vardır.
Peki, alternatif yöntemlerle işleyen özgürlükçü okullardan mezun olan bir genç yine kapitalizm içerisinde çalışmaya başlayacak ve niteliklerini yine bu sistem içerinde değerlendirebilecek. Alternatif eğitim yaklaşımlarının bu konuda iddiası var mı?
Açıkçası alternatif eğitim böyle bir iddia taşımıyor. Bu konuyu tartışmak için eleştirel pedagoji yöntemlerine bakmak gerekir. Fransisco Ferrer, Zapatista okulları gibi daha toplumsal dönüşümü savunan yaklaşımları incelemek gerekir.
Yaşadığımız topraklarda farklı ideolojik nedenlerle çocuklarını devlet okullarına göndermek istemeyen aileler var. Bunlardan gelir düzeyi yüksek olanlar, çocuklarını farklı ”alternatif okullar”a gönderebiliyor fakat bir de buna imkânı olmayan, hatta ekonomik nedenlerden dolayı çocuklarını bakıcıya ya da yuvaya bırakamadığı için çocuklarının üzerine kapıyı kilitleyip işe gitmek zorunda olan aileler var. Farklı alternatif yöntemler üzerine çalışmalar yapan biri olarak, buralara dair çözüm üretebilecek yöntem ne olabilir?
Elbette bir ailenin çocuğu için daha özgürlükçü bir yöntem istemesi ve çaresizlikten eve kilitlemesi arasında çözüm açısından çok ciddi farklar var. Bu konuda çözüm üretmek isteyen kişi ya da grupların, içinde yaşadıkları koşullara göre düşünmeleri, olası çözümler üzerine tartışmaları ve kendileri için en uygun yöntemi yaratmaları gerekir. Bunun için örneğin; şehirlerde yaşayan insanların bir araya gelebilecek bir mekâna ihtiyacı vardır. Bu mekân her zaman yasal düzenlemelere göre tasarlanmış bir okul olmak zorunda değil. Daha önce İstanbul ve çeşitli illerde hayata geçirilmiş mahalle kreşleri örneği var mesela. Dünyada da benzer ortak oyun ve öğrenme alanlarının, çok farklı örneklerin olduğunu biliyoruz. Bunları incelemek ve kendi ihtiyaçlarına en uygun çözümü yaratmak gerekir; bunu yaratmak istediğimizde çok zor değil.
Röportaj için teşekkür ederiz.