Siyaset konuşurken laf cambazlığı yapmaya demagoji derler. Halkın önyargıları ve korkularına dem vurarak siyasi mesaj verme çabasıdır demagoji. Yapana da demagog derler. Önemli olan ne söylediğin değildir, nasıl iyi söylediğindir. Genelde, eleştiri üzerine kurulur. Yıkıcı, yıpratıcı eleştiri. Doğruluğu, yanlışlığı önemli değildir. Hedefe bir düşünceyi ya da bir kimseyi koy, sonrası kolay.
Mevcut coğrafyada da, köşe yazarı ismiyle demagoji yapmaktan başka bir şey yapmayan “köşe yazarları” kaynıyor. Bir kısmı toplanmış da gazete çıkarıyor zannedersiniz. Sabah gazetesine şöyle bir göz atarsanız… Daha fazlasını yapmak zaman kaybı, enerji kaybı…
Ama Engin Ardıç’ın yeri hep başka! Demagog demek az kalır onun için. Yine de siyasi literatür bu zatı tanımlamak için yeterince zengin; popülist, majoritaryan… 80’lerin Özalcısı, 2000’lerin Uzancısı, şimdinin Erdoğancısı…
Adamın toplumsal muhalefet nefreti muazzam. Ardıç her iki-üç yazıda bir toplumsal muhalefete, emekten yana değerlere, devrimcilere laf atmadan edemiyor. 1 Mayıs’a bulaşmamasını beklemek şaşırtıcı olurdu, 1 Mayıs’a günler kala.
Neyi kutlayacaksınız demiş. “Parlak zaferlerinizi mi, seçimlerde toplasan yüzde bir bile olmayan oy potansiyelinizi mi?” Bir de sormuş dövecek gibi, “Kaç kişisiniz oğlum siz?”.
Kalkıp buradan tüm sorularına cevap verecek değilim Engin Ardıç. 1 Mayıs’ın ne olduğunu, bu yaştan sonra sana anlatacak da değilim. Hem benim ne haddime, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kurucularından biri benim değil, senin deden!
Ama ufak bir hatırlatma, bugün açmaya korktuğunuz o meydanı dolduran beş yüz bin kişiydik. Ve dünyadaki başka meydanları dolduran milyonlar… Ama bu sayılar önemli değil.
1886 yılının 1 Mayıs’ında herşey yedi işçiyle başladı. İnançlı yedi anarşist işçiyle… Sizin sınıf korkunuz da, bizim sınıf kavgamız da! 131 yıldır bu böyle…