Bir süreden bu yana, faşizmin başka bir halini izler, hisseder ve yaşar olduk. Aslında buna mecbur bırakıldık…
Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un vefatı sonrasında yaşananlar bu “başka hal”in somut bir örneği oldu.
Vefatının ardından evinin yakınındaki mezarlığa defnedilmek isteyen Hatun Tuğluk’un isteği önce yerine getirildi. Ardından (devlet diliyle ifade edilişini hatırlamak gerekirse) kimi basit “sataşma”lar sebebiyle, Tuğluk, vasiyet ettiği şekilde defnedilemedi. Cansız bedeni defnedildikten yarım saat sonra mezarından geri çıkarıldı, “gömerseniz çıkartır parçalarız” tehditlerine karşı Ankara’dan alınıp Dersim’e taşındı.
Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananları henüz sindirememişken; cenazeye saldıranlardan bir kişinin (saldırı gecesi) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile çektirilmiş bir fotoğrafı; ardından AKP’li başka bir bakanla, bir milletvekiliyle ve Bilal Erdoğan ile çekilmiş başka başka fotoğrafları yayınlandı. Yaşamını yitirmiş 80 yaşındaki bir Kürt annenin cenazesine “parçalarız” diye saldıranların bakanından milletvekiline kadar devlet erkanının türlü kademeleriyle verdiği pozlar söz konusu saldırının, bütünlüklü başka bir saldırının parçası olduğunu kanıtlar gibiydi.
Bu topraklarda bugüne dek sayısız acı, faşizmin saldırılarıyla sayısız ölüm yaşandı; sayısız cenaze kaldırıldı. Ama yine tıpkı bugünkü gibi kaldırılamayanlar da oldu…
2 yıl önce başka bir anne, bu kez devlet eliyle katledildiğinde de, bir cenaze daha kaldırılamamıştı. Ailesinin gözleri önünde yaşamını yitiren başka bir annenin cansız bedeni sokak ortasında günlerce belirtilmişti. Taybet İnan’ın cenazesi sokak ortasında bekletilirken, aslında bugünleri yaşamaya hazırlanıyor, buna mecbur bırakılıyor gibiydik.
Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananlar, faşizmden beslenenlerin ve faşizmi besleyenlerin bir “sınır”ı olmadığını gösterdi bizlere şimdi. Düşmanlığın, şiddetin, nefretin olmayan sınırını…
Ama bir de şunu hatırlattı; bir olan acımızı, acımızın ardından birlikte tuttuğumuz yasımızı.
Bizleri düşmanlaştırmak isteyenlere duyduğumuz aynı öfke, katleden devlete duyduğumuz aynı öfke, nefreti büyütüp şiddeti besleyenlere duyduğumuz aynı öfke, yasımızı dahi yaşatmayanlara duyduğumuz aynı öfke…
Hatun Ana’yı mezarından geri çıkartıp, ölmüş bir annenin yasını tutmaya dahi izin vermeyen nefrete duyduğumuz da bu öfke…
Bu öfkeyle bir oldukça, bir arada durdukça biz kazanacağız.
Aynı toprağın üzerinde bir arada yaşayacağız, aynı toprağın altındayken de aynı çiçekler olup yeniden açacağız. Faşizme inat yeniden yaşayacağız!