Babaya da, polise de, devlete de sözümüz aynı: Kadınlar evine dönmeyecek!
Bir kadın, evli olduğu erkek tarafından şiddet gördüğünde, ailesine dönerse çoğu kez babanın cevabı bellidir: “Olsun, aranız düzelir, ne olursa olsun senin kocan o. Yuvanızı bozmayın. Evine dön kızım.” Şiddet devam ettiğinde, çaresiz kaldığını düşünen kadın bu sefer polise giderse yine aynı sözleri duyar: “Karı-koca arasında olur böyle ufak tefek şeyler. Yuva yıkmaya değmez… Evine dön kardeşim.” Kadın artık dayanamadığında boşanmak isterse, bu sefer aynı şeyi arabuluculuk sıfatıyla devlet söylüyor: “Evine dön kızım.”
“Adliyelerde herkesin önünde özellikle aile mahremiyetini ortadan kaldıracak şekilde mahkemelere gitmek yerine boşanma konusunda bir dava açmadan aile arabuluculuk kurumuna giderek bu konuda mümkünse uzlaşmayı ya da boşanacaklarsa arabulucu ya da hakemin marifetiyle mahkemeye gitmeye gerek kalmadan bir aile arabulucuğu üzerinde çalışıyoruz.”
Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı, iş mahkemelerinde arabuluculuğun zorunlu kılınmasının ardından, boşanma davalarında da böylesi bir uygulama çalışmasının yapıldığı “müjdesi”ni verdi. İş davalarında patronun tarafında olan arabulucuların boşanma davalarında erkekten yana olacağı su götürmez bir gerçekken, neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu da “aile mahremiyeti” açıklamasıyla ortaya çıkıyor.
Boşanmalarda arabuluculuk, ilk olarak Mayıs 2016’da önerilmişti. Boşanmayı “aile mahremiyeti” olarak gören iktidar, boşanmalarda “erkeklerin mağdur edildiği” bahanesiyle mahkemeye gitmeden önce arabuluculuğu önermişti. Gelen tepkiler üzerine meclise sunulan yasa tasarısı geri çekilmişti. Ekim ayında, müftülere de nikah kıyma yetkisi veren yasanın onaylanmasının hemen ardından, arabuluculuk önerisi tekrar gündeme geldi.
Düzenleme ile arabuluculuk görevinin kamu çalışanları tarafından gerçekleştirileceğine değinilirken “kamu çalışanı”nın niteliğine dair bir açıklama yapılmadı. Ancak evlenmek isteyenler için müftü ve imamları görevlendiren bir iktidarın; boşanmak isteyenler için kimleri görevlendireceği çok da belirsiz olmasa gerek. Genellikle imam hatip lisesi mezunu, imam, müftü gibi; yani dini eğitim almış kişilerin arabuluculuk yapacağını düşünürsek, düzenlemeye ihtiyaç hissettiren “kaygı”nın yani “erkeklerin mağdur edilmesinin” de ortadan kaldırılacağı kesin. Ayrıca bu düzenlemenin ardından da nafaka ve çocukların velayeti gibi konularda da “erkeğin mağduriyetinin” ortadan kaldırılması için yeni düzenlemelerin de gündeme gelebileceğini öngörmek zor değil.
İktidar bu düzenlemeyle yıllardır kadının aleyhine çıkardığı yasalara bir yenisini daha ekliyor. “Ailenin kutsallığı”nı pekiştirirken bu yasalar, kadını toplumda daha da görünmez kılıyor. Kadının tüm varlığı ailenin kutsallığına kurban ediliyor, aile ne kadar kutsal ve sarsılmaz olursa iktidarda o kadar sorgulanamaz ve sarsılmaz oluyor.
Erdoğan “ istesiniz de istemeseniz o yasa geçecek” diyerek bu politikaların iktidar için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Ancak “o yasalar geçse de geçmese de” biz kadınlar bu politikalarla, bu politikaların uygulayıcısı erkeklerle, bu politikaları dayatan iktidarlarla mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
Ayşe Yılmaz
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.