Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik.
Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı?
Miguel Perez: Bildiğiniz gibi Katalonya’da durum saat başı değişiyor. Bölgedeki yoldaşlar için bile olayları takip etmek çok zor. Bu yüzden, bu röportaj basılana kadar geçen sürede herhangi bir cevabın zaman aşımına uğrayacağına eminim!
Bununla birlikte, evet, Puigdemont, “müzakerelerin” başlamasını sağlamak için bağımsızlığı ilan eden, ama hemen ardından askıya alan bir konuşma yaptı. Dürüst olmak gerekirse, ne demek istediğini kimse açıkça anlamadı ve her halükarda, merkezi hükümetin anlamlı görüşmeler yapma ihtimali yoktu. Dolayısıyla, bunun bir stratejinin parçası olmaktan ziyade kendi seçeneksizliğini örtük olarak kabullenmesi olduğunu düşünüyorum.
Bir taraftan, Katalan hükümetinin tek taraflı bir bağımsızlık ilanını dayatması mümkün değil. Bu, merkezi hükümeti yerel parlamentoyu askıya almaya (ki yarın, 28-10-2017 itibariyle gerçekleşmesi muhtemel) ve polisi veya orduyu kullanarak bağımsızlık yanlısı hareketi ezmeye teşvik edecektir. Ancak herhangi bir bağımsızlık ilanı her zaman tek taraflı olacaktır, çünkü merkezi hükümet bunu asla kabul etmeyecektir.
Öte yandan, içinde bulunduğu hükümet koalisyonunda, bu bildirgenin gerçekleşmesini zorlayan ve aksi takdirde desteklerini geri çekerek yerel hükümeti çökertmekle tehdit eden bazı radikal bağımsızlık yanlısı partiler var. Ayrıca sürekli olarak sokağa çıkan, mitinglerde, gösterilerde bağımsızlık talep eden çok sayıda insan -on binlerce kişi, haklı olarak- Puigdemont’e ve hükümetine hain diyor ve bu da onların üzerindeki baskıyı artırıyor.
Sağ kanat ılımlı milliyetçi politikacı prototipinden beklenileceği gibi, kendi amaçları ve çıkarları için halkı hareketlenmeye teşvik ediyor ve sonra da aynı hareketlenme tarafından sıkışıp kalmış buluyor.
Ancak elinin altında bir çözüm var. Merkezi hükümet baskıyı artırarak müdahale etmek üzere. Bu da Puigdemont’un müzakereli bir çözüm için çok uğraştığını ama işe yaramadığını söylemesine fırsat verecek.
Referandumdan önce, Katalonya’nın bağımsızlığı için birçok protesto yapıldı. Milliyetçilerin karşı protestoları da oldu. Bu karşı protestoları kim düzenledi? Katalan halkı bu yürüyüşlere gerçekten katıldı mı? Bu karşı protesto gösterilerinin etkisi nedir?
Katalan halkının büyük bir kısmı her zaman bağımsızlık istemiştir, ancak bu hiçbir şekilde bir oybirliği değildir. Milliyetçiler arasında bile, bağımsızlık istemeyenler var. Örneğin, son 40 yıldır Katalonya hükümetlerine girip çıkan Puigdemont’un partisinin hiçbir zaman bir bağımsızlık amacı olmadı. İspanyol anayasası ve rejimi çerçevesinde başka amaçlarını gerçekleştirmek için Madrid hükümeti ile iş yapmak oldukça rahattı. Evet, muhtemelen bağımsızlığı desteklemeyen birçok Katalan var, ancak büyük çoğunluğun desteklediği artık açıkça ortaya çıktı. 1 Ekim’den önce desteklemeseler bile, polisin baskısı onları İspanya’dan ayrılmanın gerekliliğine ikna etmiş olabilir!
Asıl sorun İspanya’nın geri kalanında. Ülkenin birliği uzun zamandır aşırı sağın altında toplandığı bir sembol oldu ve birçok insanın şimdiden, Katalan bağımsızlık hamlesine tepki olarak sağa yöneldiğini görüyoruz. Bugüne kadar oldukça küçük olan faşist gruplar burada hareket imkanı bulabilirler. Kendi miting ve gösterilerini düzenlemeye başladılar ve İspanya’nın birliği için düzenlenen daha büyük mitinglerde endişe verici derecede iyi karşılandılar.
Bu aşırı sağa yönelim, birçok “demokratik” gücün bugünlerde yayımladığı, daha fazla baskıya yönelik çağrılarla uyumlu ve herhangi bir muhalefet için iyi bir gidişat yok. Durum gerçekten endişe verici.
Son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan gelişmeleri düşünürsek, kuşkusuz büyük farklılıklar olsa da burada karşı karşıya olduğumuz tehditlerle bir bağ kurabilirsiniz.
CNT’nin Katalonya Referandumu konusunda nasıl bir perspektifi var? Anarşistler olarak Katalonya’nın konumunu nasıl anlamalıyız; halkın özgürlüğü mü, yeni bir devlet ilanı mı?
Şu anda Katalonya’da olduğu gibi, toplumsal ayaklanma ve hareketlenmeyle ilişkili çok sayıda gündem vardır. Şimdilik, sokaktaki çoğu insan için ana konu yeni bir bağımsız devlet yaratmaktır. Saklanacak bir şey yok. Bu tamamen milliyetçi bir gündem.
Ancak yüz binlerce insan hareketlendiğinde, mahallelerinde toplantılar düzenleyip, mitinglere katıldıklarında, başka meseleler de ön plana çıkıyor. Örneğin, referandum günü polis şiddetinden şikayet etmek hoş karşılanıyor, ama birçok eylemci bugünkü Katalan liderlerin 2011’de Öfkeliler Hareketine karşı benzer bir baskı emri verdiğini unutmuyor. Bu yüzden, insanlar bir kere sokağa çıktıktan sonra milliyetçi liderlerin halkı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaları mümkün değil. Tümüyle milliyetçi amaçlar ve tırmanarak yükselen diğer toplumsal ve ekonomik meseleler arasında sürekli bir gerginlik var.
CNT olarak bu durumu, kendi sözümüzü söylemek için, insanları öz örgütlenmeye ve tümüyle milliyetçi amaçların ötesine geçmeye teşvik etmek için bir fırsat olarak görüyoruz. Aralık 2015’te yenilenen kongre kararlarımızda belirttiğimiz gibi, dünya çapında tüm halkların özgürlük iradelerini destekliyoruz (tabi ki Katalonya’da da). Ancak, özgürlük iradesinden anladığımız, devlet kurmak değil, bir özyönetim, yani üretim ve tüketimde işçilerin kontrolü, bir konfederasyon içinde tabandan yukarı doğru bir doğrudan demokrasi vb. konuları içermesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni bir devlet kurulmasıyla ne ilgileniyoruz ne de endişeleniyoruz, ancak meselemiz işçi sınıfının özyönetim davasını ilerletmektir.
Burada ince bir çizgide yürümemiz gerektiğini biliyorum. Örneğin, baskıya karşı insanlarla birlikte sokağa çıkarken, sözümüzü söylerken, milliyetçi politikacılara koz vermemeye çalışıyoruz. Zor zamanlarda, hareket etmek konusunda tereddüt etmemiz normaldir. CNT’nin tartışan ve kolektif karar alan iç mekanizmalarının, düşünebileceğimiz en iyi yoldan gitmemizi sağlayacağına inanıyorum.
Ancak şunu düşünün: Bağımsızlığı destekleyen yüzlerce eylem oldu ve CNT ne onlara çağrı yaptı ne de hiçbir şekilde onları destekledi. Bilakis, yoldaşlarımız bölgede son derece aktif bir şekilde, toplantılar ve mitinglerdeki konuşmalarıyla, broşür ve posterleriyle, bakış açımızı anlattılar ve bağımsızlık talebinin ötesine geçmenin gerekliliğini vurguladılar. Kimse meydanı milliyetçilere bıraktığımızı söyleyemez!
Anarşist hareketin tarihteki Katalan bağımsızlık hareketi üzerindeki etkisini biliyoruz. Durum şimdi nasıl, anarşist hareketin Katalonya’daki etkisi nedir?
Anarşist ve özgürlükçü hareket, bir zamanlar Katalonya’da sahip olduğu etki ve varlığa asla sahip değildir. O günlerde milliyetçi politikacılar (şimdi yaptıkları gibi) insanları amaçlarına destek olmak için harekete geçirmek istediğinde, anarşistleri ve CNT’yi ikna etmeleri gerekiyordu.
Dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında olabildiğince geniş olan Katalonya’daki anarşist hareket, 1930’lu yıllarda olduğundan çok daha küçük ve olayları belirleme olasılığı yok denecek kadar azdır. CNT de aynı şekilde. Aksini söylemek gerçek dışı olurdu. Büyük hareketlenmeler olduğunda sözümüzü söyleyerek en fazla, meseleleri etkilemeyi umabiliriz. Yukarıda açıkladığım gibi bunu yapmaya çalışıyoruz.
Bu bağlamda, bir özgürlükçü örgütün pozisyonlarının milliyetçilere koz verip vermediğini tartışmak, hüsnükuruntudan ibarettir. Milliyetçiler zaten ellerindeki tüm kozları oynayacak, çünkü artık halkı sokağa çıkarmak için bize ihtiyaçları yok. Onlar çarkları döndürmeye başladıktan sonra tek yapabileceğimiz sözümü söylemek ve meseleleri ilk başta amaçlanan hedeflerinin ötesine taşımaya çalışmaktır. Etki alanımızı göz önüne alırsak, azımsanacak bir görev değil. Bunu yapabiliriz ya da tamamen uzak durup olayların gelişmesini izleriz. Devrimci bir örgüt olarak CNT zorluklardan uzak durmamaya karar verdi.
Bütün bunlar bir yana, anarşistler arasında bağımsızlığa karşı farklı tutumlar olduğunu biliyoruz. Embat gibi gruplar bizimkine benzer bir analizde bulunurken bazıları daha farklı bir tavır almış ve tamamen bağımsızlığı desteklemiştir. Gerçek şu ki, bazı anarşist örgütlerle, 3 Ekim’de Katalonya’daki genel grev çağrısı ve ortak propaganda ölçüsünde ortak zemin bulduk.
CNT olarak, faşist reaksiyonlara karşı Katalan halkını desteklemek için bir genel grev örgütlediniz. Grev, Katalonya ve İspanya’da amacına ulaştı mı?
Grev 3 Ekim’de Katalonya’da gerçekleşecekken, İspanya çapında o akşam için birçok dayanışma mitingi çağrısı oldu. Bazıları milliyetçilere yakın, bazıları daha özgürlükçü eğilimli olmak üzere birçok küçük sendikayla birlikte örgütlenen, ortak bir inisiyatifti.
1 Ekim bağımsızlık referandumuna giden günlerde, merkezi hükümet referandumu engellemek için Katalonya çapında geniş çapta polis yığınağı yaptı. Beklendiği gibi, o gün geniş çapta bir baskı oldu. Sendikaların ve genel olarak işçi sınıfının tercih ettiği protesto aracı olduğu için, hem de polis operasyonlarını aksatmak için genel grev çağrısı yapmamız doğaldı.
Genel algı, grevin başarılı olduğu yönünde. Birçok kişi gün boyunca çalışmayı bıraktı ve on binlercesi değişik mitinglere katıldı. Birçok şehirde protestolar, polis takviyelerinin içeri girmesini ya da ulaşımını, malzeme almasını vb. önlemek için yolları tıkadı.
CNT olarak, daha fazlasını yapabilmek ve Katalonya genelinde daha büyük bir varlık gösterebilmek isterdik. CNT’nin “özgürlükler ve haklar için! Rejimi alaşağı et!” pankartlarıyla greve çıkması ya da yoldaşların mitinglerde binlerce insana özgün sözümüzü söylemesi olumlu olarak değerlendirilebilir.
Değinmek gereken başka bir konu ise, 40 yıldan beri ilk kez, iki ana akım işveren sendikası olmadan, alternatif sendikalar tarafından bir genel grev örgütlenmiş olmasıdır. Bu açıdan büyük bir başarıydı.
Ayrıca, İspanya elçiliklerinin önünde eylem yapan veya miting düzenleyen, beyanlarımızı yayınlayan vb. dünya çapında yoldaşların gösterdiği dayanışmaya değinmeden geçemem. Bildiğiniz gibi, CNT, kardeş örgütleri FAU, USI, FORA, IWW, vb. ile birlikte yeni bir enternasyonal yaratma sürecindeyiz. DAF dahil birçok örgüt farklı şekillerde dayanışma gösterdi ve bağlarımız güçlendi.
Başur (Güney) Kürdistan’da bir başka referandum gerçekleşti. Ve Irak, Kürdistan şehirlerini tek tek ele geçiriyor. Türkiye ve İran da bu durumu destekliyor. Kürdistan ve Katalonya referandumlarını birlikte okumak istersek, tüm bu olayları nasıl anlarız?
İskoçya’da da bir referandum vardı ve Brexit oylamasından hemen sonra da tekrarlanabilir!
Ulus devlet için ölüm çanları çaldı mı? Maalesef hayır. Bu olaylara bakarsanız, Başur’da olduğu gibi, yeni devletlerin kurulması amaçlanıyor. Barzani’nin bağımsız bir oligarşik petrol devleti projesi birçok açıdan Katalan liderlerinin devlet fikrine benziyor. Farklı bayrak ve dil, aynı eski yapılar ve ekonomi. Belki de daha büyük devletlerin daha küçük olanlara bölünmesiyle ilgili küresel bir eğilim var, bilmiyorum, ama bu illa olumlu bir gelişme olmayabilir.
Bazı anarşistler bağımsızlığı savunurken, devlet ne kadar küçük olursa karşı mücadele o kadar kolay olur diyorlar! Bağımsızlık için yapılan uzun toplumsal mücadeleyle ortaya çıkacak olan küçük devletlerin nasıl olup da sömürgeci büyük merkezi devletlerden daha az homojen olacağı ve daha kolay yıkılacağını anlamak zor.
Bunun yerine, Rojava’da ve diğer birçok Kürt toplumunda gördüğümüz tabandan toplumsal inşa örnekleri son derece cazip buluyorum. Özellikle, demokratik konfederalizmle uyumlu olarak ulus devlet fikrinden vazgeçmelerini. Bence bu örnekler durumun tamamına bir ipucu sağlayabilir ve herkes için bir ilham kaynağı olabilir.
Çünkü küresel olarak gördüğümüz şey, “demokratik” toplumları on yıllardır sürdüren örtük paktın parçalanmasıdır. Ekonomik krizin 2007 yılından itibaren birçok toplumu tahrip ettiği bir dönemde, elitlerin -patron sendikaları da dahil olmak üzere politik ve ekonomik- işçi sınıfının beklediği gelir düzeyini garanti edemeyeceği açıkça ortaya çıkınca dünya çapında bir huzursuzluk dalgası yayıldı. Bu bazı yerlerde yabancı düşmanı faşist politikacılar, bazılarında ise kitlesel protesto hareketlerinin ortaya çıkması anlamına geliyordu.
Bu bir, “her şeyi değiştirin, böylece her şey aynı kalsın” durumu mu? Bilmiyorum, ama aslında önemli değil. Önemli olan, bu enerjinin, politikacıların ilk planlarının ötesinde, derin bir devrimci değişim için kullanılabilmesidir.
Bu sorunun cevabını yalnızca bu yönde giderek bulabiliriz.
Röportaj için teşekkürler. CNT’nin mücadelesini selamlıyoruz.
Görüşlerimizi açıklama fırsatını verdiğiniz için Meydan Gazetesi’ne teşekkür ederiz.
DAYANIŞMAYLA!