Sanat her alanında özgünlüğü ve sınırsızlığı barındırır. Fakat iktidar, yönlendirebildiği ve yönettiği sanatı sever; sevmediğini sansürler, yasaklar. Tiyatro da devlet tarafından oldukça fazla sansürlenmiş ve yasaklanmıştır. Devlet Tiyatroları’ndaki sansür, geçtiğimiz yıllarda sıkça gündem olmuştu. Yaşadığımız coğrafyada (özellikle son 10 yıllık süreçte) birçok tiyatro mekanı kapatılmış, birçok oyun ise sansürle karşı karşıya kalmıştır. Fakat genel olarak uygulanan bu baskı, alternatif tiyatro anlayışlarını üretmiş; daha fazla tiyatro mekanları ve topluluklarının oluşmasını sağlamıştır. Bu durumu tiyatronun kendi özgürlüğünü, özgünlüğünü ve sınırsızlığını barındırma çabası olarak yorumlayabiliriz.
“Tiyatro, insan doğasının keşfinin törensel bir eylemidir. Tiyatro, bir kışkırtma alanı ve dolayısıyla, oyuncu için de kendine ve başkalarına meydan okunan bir yerdir.”
Baskı dönemlerinde düşünmenin ve eylemenin kendisi direnişe dönüşür. Çünkü düşünmek aslında beni ben, bizi biz yapan en önemli durumdur. İnsanı var eden şeydir düşünmek. Direniş ise -her ne olursa olsun- düşündüklerini eyleyebilme ısrarıdır. Düşündüklerimizi eylemenin en güzelini sokaklarda yaşarız. Sanatın direnişe dönüştüğü en güzel yerdir sokaklar. Fakat direnişimizin vuku bulduğu yerler sadece sokaklar değildir. Üniversiteler, iş yerleri, sinema perdeleri, tiyatro sahneleri de direniş alanımız olabilir. Gözümüz, kulağımız, ağzımız, ağzımızdan çıkan binlerce söz, her şeye rağmen düşünebildiğimizin, düşündürebildiğimizin ve eyleyebildiğimizin kanıtı olurlar.
Tiyatro baskıya, zorbalığa, iktidara karşı bir direnişe; sahnede söylenen her söz de seyirciyle kurulan ilişkide propagandaya dönüşür.
“Tiyatro mekan ve oyunlarını denetlemek, bunların açılma ve kapanma zamanını tayin etmek, sınırlamak, gerektiğinde kapatmak ve bu yerleri olağanüstü halin icaplarına göre kullanmak…”
Yukarıda yazan madde, OHAL’de keyfi şekilde gerçekleştirilebilecek uygulamalardan sadece bir tanesi. Bütün bunlara rağmen, tiyatro OHAL kıskacında iki yıldır varlığını sürdürmeye devam ediyor. Yasakların, sansürlerin, her türlü baskının arasından sıyrılmayı başarıyor.
Yaşadığımız coğrafyada sadece Aralık ayında en az 1000 tane tiyatro oyunu seyirciyle buluşmuş. İstatistiki verilere göre, bilinen 6 milyon 16 bin 762 tiyatro seyircisi bulunuyor. Bu tiyatrolardan bazılarını, bir zamanlar devlet tiyatrolarında sansürlenen yazarların ve zamanı geldiğinde sansürlenecek yazarların oyunları oluşturuyor. Her bir kitap bir oyun, her bir oyun onlarca oyuncu ve en nihayetinde bunların hepsi yüzlerce, binlerce, milyonlarca seyirci demek oluyor. Ve bu istatistiklere girmeyen, giremeyen daha birçok oyun ve seyircisi var. Bilinen bu rakamlar bile içimizi açıyor, yüzlerimizi güldürüyor. Tiyatro mekanlarıyla, sahnesiyle, oyuncusuyla, seyircisiyle ve en önemlisi düşüncesini eylemesiyle; kapatılmalarla, yasaklamalarla, sansürle karşı karşıya olmasına rağmen var olmaya devam ediyor. Unutmamak gerekir ki tiyatro meydanlarda, sokaklarda doğmuştur; enerjisini ve direngenliğini de doğduğu yerden alır.
Didem Deniz Erbak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.