“Kendi ailem dahil kimse yardım etmedi bana. Şiddet uyguluyordu, polise gittim. Bir gece bile tutmadılar. ‘Kocandır’ deyip bıraktılar. En son aradı, ‘Çocuklarını öldürdüm.’ dedi. Böyle mi olmalıydı? Sığınma evlerinde de kaldım. Koruyamadılar beni işte. İki tane çocuğum öldü. Bakın emziği kaldı elimde…”
Bu feryat 3 Ocak’ta İstanbul Maltepe’de 2 ve 4 yaşlarındaki çocuklarının babaları tarafından katledilmesinin ardından yükseldi Dilek’in ağzından. Elinde gösterdiği emzikle, iki çocuğunu kaybetmiş şekilde öylece kalakalmıştı. Kelimeler kifayetsiz denir ya, Dilek’in durumu tam da öyleydi işte.
Şiddet uyguladığı için hakkında uzaklaştırma kararı olan erkekten kaçıp sığınma evine yerleşen onlarca kadın eşi, babası, abisi, sevgilisi tarafından katledildi. Bu gibi olayların hemen sonrasında, kamuoyunda o bilindik cümleler tekrarlandı: “Devletin kadınları koruması gerek, kadın sığınma evlerinin artırılması gerek.”
Peki yaşadığımız taciz, tecavüz ve şiddetten bizi devlet mi “koruyacak”? Sorunun cevabı basit aslında. “Korumak” şöyle dursun, var olan şiddetin, taciz ve tecavüzlerin bizzat kaynağı ve sürdürücüsüdür devlet!
Hal böyleyken sığınma evlerinin amacı nedir peki? Nasıl ortaya çıkmış, kadınlara ne sunar, nasıl yürütülür bir bakalım.
Kadın sığınma evleri, özellikle yakın çevrelerinden şiddet gören kadınların ve çocuklarının barınması için kurulmuş yerlerdir. Kadınlara ve çocuklarına kendilerini güvende hissedebilecekleri bir alan sağlama ve şiddet gören kadınların topluma yeniden kazandırılması amacını güder. Şiddet gören kadına psikolojik ve hukuksal destek sağlar. Kadının hayati riski söz konusuysa, bu riski ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Kadın sığınma evlerinde gizlilik esastır, adresleri şiddet gören kadını koruma amacıyla açıklanmaz. Kadınların bu evlere ulaşabilmesi için telefon numaraları paylaşılır, internet siteleri de mevcuttur.
Dünyanın ilk sığınma evleri İtalya’da 16. yüzyılda kurulmuş olsa da, modern sığınma evleri ilk kez -dünyada kadın mücadelesinin de yükselmesiyle birlikte- 1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyada ise ilk kez 1995’te Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı bir sığınma evi açmıştır.
Kadın sığınma evlerinin kurulması ve yürütülmesi, genellikle sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri veya gönüllüler tarafından yapılmaktadır. Ancak devlet tarafından açılmış olan veya devlet desteği alan pek çok sığınma evi vardır.
Kadın sığınma evleri, erkek egemen sistemde saldırı altında bulunan kadınların korunması açısından pek çok kadın örgütü tarafından desteklenir. Ancak erkek egemenliğe karşı kadınlar için tek çözüm olarak düşünmemek gerekir. En nihayetinde kadın sığınma evinde yaşayan bir kadın, işe gitmek için bulunduğu yerden çıktığında şiddet gördüğü erkek tarafından bir saldırıya uğrayabilir. Kadın sığınma evinde kaldığı halde eşi tarafından takip ve tehdit edilen, şiddet gören kadınları bir kenara bırakacak olursak; bu mekanlarda “korunmaya” ihtiyacı olan kadınların, defalarca başvuru yaptıkları halde başvuruların reddedildiğini de biliyoruz.
Eşinin şiddetine maruz kalan ve ayrılma sürecindeyken tornavidayla katledilmeye çalışılan Hasret Çamoğlu, her akşam kapısına dayanan erkeğe karşı mücadele etmişti mesela. Kardeşiyle birlikte geceleri nöbet tutmuş, kadın komşuları “Yine gelecek mi?” diye tutulan nöbete dayanışma göstermişti. Hasret’i 43 yerinden tornavidayla yaralayan erkek “iyi hal” indirimi alsa da Hasret’in büyüttüğü kadın dayanışması, kadınlara umut oldu.
Erkek egemen sistem içerisinde her daim erkeğin saldırıları karşısında “korunma altına alınması gereken” konumuna getirilen kadın -“sosyal devlet” anlayışı gereği- erkek devlete sığınmak durumunda bırakılıyor. Yani erkekten kaçan kadın, yine erkeğe sığınmak zorunda kalıyor! Bizim mücadelemizin kadına sunması gereken; bir yerde “sığıntı” olmak değil, nerede olursa olsun kadının “kadın” olabilmesini sağlamaktır.
Mücadelemizin temel taşı olan kadın dayanışması, erkeğin saldırılarına karşı kadının yaşam alanları yaratması noktasında büyük önem taşır. Bu yüzden devletin sığınma evleri değil kadınların birlikteliğiyle oluşturulmuş, birbirine evlerinin kapısını açan kadınların, kadın kadına dayanışmanın evleridir ihtiyacımız olan.
Ece Uzun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.