“İyi günler ben Şeyma, nasıl yardımcı olabilirim?
İyi günler ben…
İyi gün…
İyi….”
Çaaat !!
Yüzüme kapanan ve bazen sabırla kapanmasını beklediğim telefonlar;karşımdaki bağırır, küfreder, tehdit eder…
Altın kural: MÜŞTERİ HEP HAKLI!!
Bense hep iyi günler dileyerek kaparım telefonu.
İşe yeni girdiğimde, telefonun diğer ucunda her şeyi söyleme kudretine sahip müşterilere karşı sabrım daha yüksekti. Kayıt altına alınan her görüşmede ağzımdan tek bir yanlış kelime bile çıkmaması gerekirken, sinirlerim geriliyor ve sabrımın sınırlarını zorluyordum. Pek çok sektöre göre daha rahat olduğunu düşünerek girdiğim bu işin aslında hiç de “duyulduğu” gibi olmadığını fark etmem uzun sürmedi
Gün geçtikçe her diyalog daha dayanılmaz oldu ve “iyi günler” dilemekten artık midem bulanır hale geldi.
Müşteri sanki bozuk ürünü üreten benmişim, sanki yetkili kişi benmişim gibi davranıyor. Arıyor, bağırıp çağırıyor; üstüne bir de beni şikayet edeceğini söyleyerek telefonu yüzüme kapatıyor. O da aslında benim asgari ücretle çalışan bir işçi olduğumu biliyor da, bilmek işine gelmiyor. Çünkü onu kazıklayan patrona asla ulaşamıyor. Bilmem ne için 5’i tuşlayınız diyen telesekreter hiçbir zaman patrona yönlendirme yapmıyor.
O yüzden bozulan süpürgenin de, çalışmayan monitörün de, akıtan çamaşır makinesinin,motoru yanan saç kurutma makinesinin ve hatta yanlış kesilen fişlerin, faturaların da sorumlusu benim. Ben, 7/24 arayıp içinizi dökebileceğiniz, stres dolu yaşantınızda sinirinizi çıkarabileceğiniz günah keçisiyim. Patronsa alt kattaki klimalı odasında şimdi ya kahvesini yudumluyordur ya da uyukluyordur.
Tabi, her işin bir püf noktası varmış meğer. Müşteri hep haklı ise, biz de bizi müşterinin haklılığı ile muhattap eden patronlara hakkını vermeliyiz…
-İyi günler, size nasıl yardımcı olabilirim?
-Müşteri: Bla…bla…bla.
-Tabi bir saniye sizi yetkilimize aktarıyorum.
Artık arkadaşlarla aramızda bir dil bile oluşturduk.
“TELEFON MU ÇALIYOR AKTAR GİTSİN, BİRAZ DA PATRONLAR DİNLESİN :)”