1995 yılından beri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetlerini öğrenmek ve faillerden hesap sormak için her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi düzenleyen Cumartesi Anneleri’nin 700. haftada yapmak istediği buluşma, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından engellenmek istenmişti.
1980 darbesinin ilk gözaltında kaybedileni olan Cemil Kırbayır’ın kız kardeşi Fatma Gülmez ile hem bu yasaklama kararı hem de gözaltında kaybedilenler üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Meydan Gazetesi: 12 Eylül sonrası gözaltına alınan ve kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşisiniz. Cumartesi Anneleri olarak kayıpların bulunması için yaz demeden kış demeden yürüttüğünüz mücadele, devletin, ağabeyinizin gözaltında öldürüldüğünü resmen kabullenmesini sağladı. Bize bu süreci özetler misiniz?
Fatma Gülmez: O dönemde, 1980’de, ağabeyim Cemil Kırbayır’ı yanımda gözaltına aldılar. Götürürlerken bana döndü, “üç beş güne kalmaz dönerim.” diye moral verdi. “Adalet yerini bulacak. Biz devrimciyiz, devrimciler ölmez, öldürülmez”. Bilemedik böyle olacağını. “Adalet yerini bulacak” Ben bu adaleti 30 yıldan fazladır bekliyorum. Adalet gelecek!
Cemil Kırbayır’ı aramaya başladık. O zaman Kenan Evren demişti ki “Oğlunuz kaçtı, firar”. Biz inanmadık tabii, yalan söylüyordu.
Sonradan, dönemin başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştük. Annemle beraber görüştüm. Erdoğan bize söz verdi. Annem Berfo Kırbayır’a söz verdi. “Tamam” dedi, “sonuçlandıracağım bunu”. Sonuçlanması için devlet arşivlerine girmesi konusunda Zafer Üskül’e (dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı) emir vermişti. Zafer Üskül dosyaları buldu, inceledi ve ortaya çıkardı ki, “Evet, Cemil Kırbayır gözaltındayken öldürüldü”. Cemil Kırbayır’ın devletçe öldürüldüğü kanıtlandı.
Devletin Cemil Kırbayır’ı öldürdüğü kanıtlandı ama Berfo Ana’ya verilen sözler tutuldu mu?
Meclisin raporu ile de tespit edilen işkencenin yapıldığı Kars Dede Korkut Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’ne kadar gittik. Her yere baktık. O gün bu gündür Cemil’imiz nerededir, kemikleri nerededir, bulamadık. Dosyasında yazılı olduğu halde katiller yakalanmadı halen daha. Katiller yakalansın diye Galatasaray Meydanı’ndaki betonlarda oturma eylemimizi sürdürdük şimdiye kadar.
Ben Cemil’in kız kardeşi olarak çocuklarımı evde bıraktım, benim de sağlık sorunlarım vardır ama bir kemiğin peşine düşmüşüm, Cemil Kırbayır’ın kemiklerinin.
Anam ölmeden önce dedi ki, “Kızım beni gömmeyin. Yavrum olmadan, Cemil olmadan beni mezara koymayın”. Ama nasıl koymayacaksın! Bak, 7 yıl geçti hala anama verdiği sözler yerine gelmedi. Şimdi de Cumhurbaşkanı olmuş. Ben burdan sesleniyorum: Ne olur, evladın var! Bir darbe gördük, 80 darbesini de gördük. O darbeleri sen de yaşadın, bunu bize çok görme!
O zaman ağabeyimi askerler götürdü. O askerlerin de anaları vardı. O zaman devleti yönetenler bizi bize kırdırmak istiyorlardı. Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Verdiği sözleri yerine getirsin, Cemil Kırbayır’ı bulsun, kemiklerini bulsun. Bu anaların elleriyle teslim ettikleri yavrularını bulsun. Bizim yaptığımız kötü bir şey değil.
1995’ten beri sürdürdüğünüz eylem 700. haftadan itibaren İçişleri Bakanlığı’nca yasaklandı. Şimdi yalnızca Galatasaray Meydanı’nda değil, İnsan Hakları Derneği’nin önünde bile açıklama yapmanızı engellemek istiyorlar. Uygulanmak istenen yasaklama kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu anaların çektiği çileler nedir? Ben bu betonlara çok mu razıydım? Hastaydım hiç halim yoktu gelmeye ama bir ümit diyerek gelmişken, şu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı işe bak! Polisle bizi karşı karşıya getirdi ve yaşlı analarımızı gözümüzün önünde sürükledi. Bize söyledikleri sözler nedir, ölseydim de bugünleri görmeseydim!
“Yapmayın, etmeyin! Analara dokunmayın! Kardeşlerimizi, evlatlarımızı arıyoruz!” dedim. Oradan bir polis amiri “Ölmek mi istiyorsun? Alın içeri bunu!” dedi. Bir kez daha yıkıldım… Bizi engelleyen polislere emri Soylu vermiştir diye onlara bir şey demedim ama bana “ölmek mi istiyorsun, içeri alın” sözüne yıkıldım. Ağabeyimi de devletin bu şekilde öldürdüğü gerçeği ile bir kez daha karşılaşmış oldum.
Polisin baskısına, sokakları kafes gibi kuşatmasına rağmen başta siz, kaybedilenlerin yakınları olmak üzere Cumartesi İnsanları, cumartesi günleri bir araya gelerek bu yasağı işlemez hale getiriyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Çocuklarını arayan anaları ve bütün cumartesi insanlarını gözaltına alarak işkence ettiler. Bu insanlar diyorlar ki “kayıp yakınlarıyız”. Bize söylenen şey “sesinizi yükseltmeyin”. Bize işkence ettiler.
Bütün polisler duysun, burada durmak suçsa ben bu suçu işliyorum, işlemeye de devam edeceğim.
Eylem yapmamızı istemiyorlarsa kayıplarımızı versinler bize. Benim bütün vücudum sızlıyor. Gelsinler ağabeyimi versinler, yoksa benim ne işim var orada. Ben ne diyeyim Soylu’ya. Ben ağabeyimi yitirdim, ben Cemil Kırbayır’ı yitirdim, devrimci birini yitirdim. Ama vicdanımı, dürüstlüğümü hiç mi hiç yitirmedim.
Yeter, sabrımız da bir yere kadar. Bizim burada bulunma amacımız çocuklarımız, kayıplarımız. Yanlış iş yapıyorsunuz. Ateş düştüğü yeri yakar, be bakan. Sen benim acımı ne anlarsın! Cumhurbaşkanı, senin malın mülkün senin olsun, bana kardeşimi ver! Sevdiklerimizi verin bize!
Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kanımızın son damlasına kadar, gücümüz yetene kadar bu alanlardayız. Verdikleri sözleri yerine getirecekler! Cemil Kırbayır “adalet” demişti. Adalet yerine gelene kadar, ne zamana kadar sürerse sürsün, ben buradayım, bu alanlardayım.
Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.