Urfa 2 No’lu T Tipi Hapishanesi’nde annesiyle birlikte kalan astım ve bronşit hastası olan 13 aylık Arin bebeğe ilaçları verilmiyor. Hasta tutsak Cemil İvrendi götürüldüğü hastaneden muayene edilmeden gönderildi. Dört ağır hasta tutsak, doktora gidebilmek için 15 gündür açlık eyleminde. Elazığ T Tipi Hapishanesi’nde çıplak arama işkencesi var. Tiroid kanseri Zeynep Kayra 7 ay içinde alabildiği tek randevuya götürülmedi. 65 yaşındaki ağır hasta tutsak Koçer Özdal Ankara Numune Hastanesi’nde elleri ve ayakları kelepçeyle yatağa bağlı şekilde yaşamını yitirdi. Hasta tutsak Vefa Kartal hapishanedeki hak ihlallerine karşı 87 gündür ölüm orucunda, ailesinin aktardığına göre bilinci kapanmaya başladı. Yüzde 93 engelli, gazeteci Metin Duran, hafızasını tamamen yitirmiş, konuşamıyor ve felçli olmasına rağmen aylardır hapishanede tutuluyor. 7 aydır hapishanede işkenceye uğrayan Uğur Yeloğlu hafızasını yitirdi. Tutsaklar mahkemeye göturülmüyor ve SEGBİS dayatılıyor. Tutsaklara tek-tip saç traşı dayatması, tutsaklara kitap-yayın yasağı, tutsaklara su kotası ve daha niceleri…
OHAL’le beraber her gün buna benzer onlarca haberle karşı karşıya geliyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutsaklara yönelik çıkarılan KHK’lar ve keyfi uygulamalarla beraber, tutsaklar teslim alınmaya çalışılıyor, tecrit içinde tecrite maruz bırakılıyor. Devlet baskısının yükseldiği dönemlerde, kendi gibi düşünmeyen insanlara yönelik saldırısı sonucu gözaltına alınıp tutuklananlar hep ilk hedef olmuştur. Sadece yaşadığımız coğrafyada değil, bütün devletlerde baskıya karşı direnen ve teslim olmayan tutsaklara yönelik baskı ve işkenceler devletin planı olarak işler. Filistin’den Guantanamo’ya, Arjantin’den içinde bulunduğumuz coğrafyaya tutsaklar baskılara katliamlara karşı açlık eylemleriyle, bedenleriyle direniyor. Dışarıda yaprak sallanmasa dahi, tutsakların direnişi sürüyor. Peki biz ne yapabiliriz?
Tutsaklar ne olursa olsun direnirler, peki biz ne yapabiliriz?
İlk olarak şunu belirtmek gerekiyor ki; hapishanelerin amacı dışarıdan gelen her haberi, her sesi engelleyerek, tutsakları yalnızlaştırarak teslim almaktır. Bu yalnızlaştırmaya karşı bu tecridi ancak onların sesi ve soluğu olarak, yani dayanışmayla kırabiliriz.
Şimdi onların her zamankinden daha fazla dayanışmaya ihtiyacı var. Bizlerden gidecek olan iki satırlık bir mektup, iki satırlık bir selam, bir kitap, bir fotoğraf karesi bile bu tecridi kırıyor. Sevinçle karşılayacaklar.
Bir de mücadele. Hem içeride hem dışarda, içine hapsedildiğimiz bütün hücreleri parçalamak için daha fazla mücadele!
Devletin tutsakları yalnızlaştırarak teslim alma çabasına karşı tutsakların yalnız olmadığını göstermek için onlara mektuplar göndermemiz en büyük cevabımız olacaktır. Bu nedenle Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin oluşturduğu kampanyaya dahil olarak dayanışmayı büyütmek ellerimizde.
Abdülmelik Yalçın
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.