1920’li yıllar, Rusya’da sadece devrimin “proleterya diktatörlüğü” adı altında ezildiği değil aynı zamanda yeni tahsis edilmeye çalışılan düzenin de toplumsal yaşama entegre edilmesi için yeni projelerin üretilmeye çalışıldığı bir zamanı tarif ediyor. İşte bu günlerde, devrim yılları öncesinden beri kültür-sanat dünyasında pek çok tabuyu yıkmış, dünyayı kasıp kavurmuş farklı akımlardan sanatçılar tıpkı diğer dünya devrimcileri gibi soluğu bu topraklarda alıyordu. 1918’in Nisan ayında, Lenin’in aklına bu sanatçıları Bolşevik iktidar için kullanmak üzere “dahice” bir fikir geldi; “Anıtsal Propaganda Planı”
Ünlü sanat eleştirmeni Anatoli Lunaçarski’nin yönetimindeki Eğitim Halk Komiserliği’nin (NarKomPros) ilk projelerinden biri olan bu heykel serisi için Lenin’in talimatından sonra sanatçılarla görüşüldü. Ülkede toplanan avangard sanatçılarla bir toplantıda bir araya gelen Lunaçarski konuşmasında hem “sosyalist ajitasyonu güçlendirecek bir yol” hem de “gizli yetenekleri ortaya çıkaracak bir iş” olarak projenin ne kadar önemli olduğunu ve Lenin’in bu proje özelinde sanata ne kadar da önem verdiğini vurguladı. “İlk defa sanat doğrudan devlet işleri ve onun ideolojisiyle ilişkilendirilmişti”.
Anıtsal Propaganda Planı’nın hayata geçirilmesi için Vladimir Tatlin seçildi. Konstrüktivizm hareketinin bilinen ismi, tamamlanmış olsaydı Eyfel ve Pisa kulelerinin “kızıl” bir dengi olacak olan “Tatlin Kulesi” projesinin de mimarı olan bu gibi avangard sanatçıların proje için seçilmesinde, Bolşevik Parti’ye yakın olmalarının yanında bir tartışmanın etkisi vardı kuşkusuz. O yıllarda, Musorgski, Rahmaninof, Çaykovski, Skriabin gibi bestecilerin müzik alanında; Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev, Gogol ve daha nicesi gibi edebiyatçıların da kendi alanında devrimci mücadeleye fayda sağlaması için uğraştığı toplumsal gerçekçilerdense; fütüristlerin, konstrüktivistlerin, dadanın yükselişi göze çarpıyordu. Başta Lenin olmak üzere Bolşevik bürokratların bu durum hemen ilgisi çekti. Avangard sanat, sanatlar arenasında yükselişe geçmiş ve diğer dünya devletleri tarafından aşağılanmış akımların genel adı haline gelmişti. Ancak Bolşeviklerin bu alana olan ilgisi özellikle bu sanat akımlarına olan inançtan çok, söz konusu akımların yeni kurulacak olan devletin çıkarları noktasında kullanılabilecek iyi bir araç olmasından öte bir anlam ifade etmiyordu.
Aslında “Anıtsal Propaganda Planı” fikri de Lenin’e ait özgün bir fikir değildi. İtalyan felsefesinin büyük ismi Tommaso Campanella’nın 1602 yılında kaleme aldığı “Güneş Ülkesi” isimli, sonrasında ilk sosyalistlere ilham kaynağı olacak olan ütopyasındaki bir temadan esinlenilmişti. Güneş Ülkesi’nde “ideal” bireyler üretmesi için birbiriyle eşleştirilen vatandaşlar, önceden planlanan “çiftleşme gecelerinde” büyük bilim, kültür insanlarının, toplumun “ileri gelenlerinin” heykellerinin dikili olduğu yerlerde birbirleriyle birlikte olurlar. Moskova’nın meydanına dikilecek olan büyük sosyalistlerin heykelleri de işte bu geleneğin devamcısı olacak, İtalyan Rönesansı gibi yeni bir çağın simgesi olacaktır.. Ancak işler planlandığı gibi gitmez.
Moskova’da Bir Hayalet Dolaşıyor…
Sanatçılarla yapılan toplantılardan sonra bir liste yapıldı. Devletin onayladığı “sosyalizm savaşçıları” listesinde yarısı Fransız olmak üzere 19 isim vardı. Danton, Marat, Babeuf ve Robespierre gibi Fransız devrimcilerinin yanında, Charles Fourier, Saint-Simon ve Robert Owen gibi ilk dönem sosyalistler, Garibaldi, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve tabii ki Marx ve Engels bulunuyordu. Devrimci mücadelenin “efsaneleri” de unutulmamıştı. Büyük köle isyancısı Spartacus, Romalı politikacı Gracchus ve Sezar’ın katili Brutus de heykeli dikilecek isimler arasındaydı. Kültür alanından şair Heinrich Heine ve besteci Frederic Chopin de devrimci sıfatıyla listeye girerken ressam Paul Cezanne’ın da ismi konuşuluyordu. Ancak bunca isim arasından iki tanesi göze çarpıyordu; Georgi Plehanov ve Mihail Bakunin.
“Anıtsal Propaganda Planı’nın” sekterlikten uzak olması gerektiğini düşünen Lenin, kendisinin en büyük eleştirmenlerinden Georgi Plehanov’un heykelinin dikilmesine izin vermişti! Yine de Plehanov, Marksist olması açısından sindirilebilirdi belki ama Bakunin de neyin nesiydi; hayatı boyunca devletlere karşı mücadele etmiş, Marx’ın devrime ihanet ettiğini düşünmüş ve anarşizmi örgütlemiş Bakunin’in Moskova Meydanı’nda olması bazı devlet büyüklerini rahatsız ettiyse de Lenin’in iradesinin üzerine kimse çıkamazdı elbette.
Ve nihayet heykeller yapılmaya başlandı. Çalışkanlığıyla diğerlerinden bir adım öne çıkan Boris Korolyov yapacaktı Bakunin heykelini. Anıtsal Propaganda Planı’nda form veya stil kısıtlaması olmadığı söylenmektedir. Korolyov’un, kübist-fütürist tarzda yaptığı denemeler ise bu form veya stil kısıtlamaları başlığında değerlendirilmemiş olacak ki geri çevrilmiştir. Ancak Korolyov pes etmez. Bakunin heykeli’ni herkesten önce bitirir, Moskova’da bulunan Ploshchod Turgeneva’ya dikilir. Diğer heykeller bitmeden açılış yapılamayacağı için etrafına tahtalar çakılır ve bekletilir.
Devrimci Sanatın İsyanı Mı, Sözde Devrimcilerin Sanata İsyanı Mı (!)
Moskova’da o sene soğuk pek bir çetindir. Çetindir çünkü halk sefalet içinde kalmıştır. Yakacak ihtiyacı büyük bir gerçeklik olarak devletin karşısında duruyorken, bu sorun “anıtsal propagandayla” ilgilenen devletin farklı bir yerden karşısına çıkacaktır. Heykellerin ısınmaya yaramayacağını anlayan halk en azından etrafına dikilmiş tahtaları yakıt olarak kullanmaya karar verir. Bakunin heykelinin etrafındaki tahtalar teker teker çalınır ve herkesten önce Bakunin çıkar meydana! Lenin’in büyük devrimci liderler projesi Bakunin heykeliymiş söylentisi dolanmaya başlar. Yerel otoriteler huzursuzlanmaya başlar. Moskova halkının ne Rusya’daki anarşistlerle ne de tarihteki anarşistlerle bir sorunu vardır, ancak Bolşevik Parti üyelerinin tahammül seviyesi aşılmıştır.
Bakunin hayaleti birkaç hafta Moskova’da dolaştıktan sonra heykel apar topar kaldırılır. Bakunin’in Moskova Meydanı’nda belirmesinde tarihi bir ironi de bulunmaktadır aslında. Yalnızca anarşistlerin değil, menşeviklerin ve diğer sosyalist partilerin de dünya devrimine bir ihanet olarak gördüğü Brest-Litovsk anlaşmasından hemen sonra hayata geçen “Anıtsal Propaganda Planı’nın” Bakunin’le başlaması haliyle büyük bir şaşkınlığa yol açmıştır. Diğer yandan Ukrayna’daki anarşist devrimi “bastırmakla” meşgul olanlar için ise farklı mesajlar içeriyor olması muhtemel bir olay olmuştur halihazırdaki durum…
Aradan yıllar geçti, bugün Moskova Meydanı’nda tarihten devrimcilerin heykelleri izlenmeye devam ediyor. Ancak bu sefer “Anıtsal Propaganda’nın” bir parçası olarak değil, Rusya devletinin turizm gelirleriyle dolduracağı kasasının bir hizmetkarı olarak. Bakunin hayaleti ise eskimiş meydanlarda değil; komünlerde, barikatlarda, özgürlük çığlığının yankı bulduğu her yerde gezmeye devam ediyor.
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.