Borsa İstanbul (BİST) Genel Müdürü Mehmet Hakan Atilla’nın dünkü istifası, gündemin önemli bir gelişmesi olarak kayda geçmişti. BİST’ten yapılan yazılı açıklamada, “Borsa İstanbul A.Ş. Genel Müdürü Sn. Mehmet Hakan Atilla’nın kendi isteğiyle 08.03.2021 tarihinden itibaren Genel Müdürlük görevinden istifa etmesi nedeniyle, 08.03.2021 tarihli Yönetim Kurulu kararı ile istifası kabul edilmiştir. Borsamız kararı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı’na bildirilmiştir” ifadeleri kullanılmıştı.
Financial Times (FT) gazetesi bugün, Ayla Jean Yackley imzalı bir haberle Atilla istifasını yorumladı. “Borsa İstanbul’un genel müdürü, eski bankasının İran’ın yaptırımları delmesine yardımcı olduğu iddiaları nedeniyle ABD’de yargılanması öncesinde istifa etti” şeklinde başlayan cümleyle Atilla’nın, Halkbank’ın eski Genel Müdür Yardımcısı olduğuna dikkat çekilen haberde, Mayıs ayında görülmeye başlanacak Halkbank Davası geniş yer tutuyor.
Mehmet Hakan Atilla, ABD’de 2018’de görülen davada, “ABD ve özellikle de ABD Hazine Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma”, “Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı (International Emergency Economic Powers Act) delmek için kumpas kurma”, “bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma”, “bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurma”, “kara para aklamak için kumpas kurma” suçlamalarından ceza almış, 28 ay tutuklu kaldıktan sonra 24 Temmuz 2019’da Türkiye’ye gelmiş, 21 Ekim 2019’da Borsa İstanbul Genel Müdürü olarak atanmıştı. Atilla’nın atama kararını, kendisini havalimanında karşılayan dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak duyurmuştu.
ABD’de, Joe Biden’ın başkanlığa seçilmesi sonrası Ankara’da, yeni ABD yönetimine “jest olarak” değerlendirilen bir dizi istifa (ya da görevden affını talep etme) yaşanmıştı. Kasım ayında önce Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal görevden alınmış ardından da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevinden ‘affını istemişti.’
Ayla Jean Yackley’in FT’deki haber-analizinde şu görüşlere yer veriliyor:
“İddianamede, Halkbank’ın İran’ın ABD finans sistemine erişimine yardımcı olduğu, yaklaşık 20 milyar dolar petrol ve gaz gelirini yurtdışında harcadığı iddia ediliyor. Ayrıca Türkiye ve İran’daki ‘üst düzey hükümet yetkilileri’ de programa katılmakla ve on milyonlarca dolar rüşvet almakla suçlanıyor. Halkbank herhangi bir suç işlediği iddiasını reddetti ve işlemlerin mevzuata uygun olduğunu söyledi.”
“Davanın son yıllarda kötüleşen Washington-Ankara ilişkilerini muhtemelen daha da gereceği” öngörüsünün yapıldığı haberde, “ABD hükümetinden Halkbank’a yöneltilen suçlamaları düşürmesini isteyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesinden bu yana uzlaşmacı bir tavır alarak NATO ortakları arasında daha fazla işbirliği çağrısında bulundu” ifadelerine yer veriliyor.
İngiltere merkezli danışmanlık şirketi Teneo Intelligence’ın eşbaşkanı Wolfango Piccoli’nin görüşlerine de yer verilen haberde, Piccoli’nin Halkbank’ın suçlu bulunması ve ağır para cezasına çarptırılması halinde bunun Ankara’nın finans sisteminde şok etkisi yaratabileceği şeklindeki tespitleri dikkat çekiyor.
Piccoli, “Türkiye, Atilla’nın istifasını bir jest olarak görebilir ancak bunun konuyla ilgisi yok. Yargılanacak olan, bir bütün olarak Halkbank ve dava siyasi bir yöne evrilir-yetkililer ifşa olursa, potansiyel olarak TC hükümeti” şeklinde konuşuyor.
3 Mayıs’taki kritik dava öncesi, bir başka değerlendirme de Almanya’da yayınlanan Der Spiegel dergisinde yer almıştı. Şebnem Arsu, Maximilian Popp ve Alexander Sarovic imzalı haberde, davanın halihazırda zor bir dönemden geçen TC ekonomisini daha da ağır bir krize sokabileceği değerlendirilmişti.
Haberde, mahkemenin kanıtlarının çok ağır olduğu, Halkbank’ın belki 20 milyar dolarlık bir ceza alabileceği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası prestijinin de büyük oranda zarar göreceği kaydediliyor. Bu paralelde, daha önce itirafçı olan Reza Zarrab’ın FBI soruşturmasında Erdoğan’a yönelik suçlamaları olduğu belirtiliyor.
Dava sonucunda Halkbank’ın uluslararası banka sisteminden (Swift) atılabileceği, bunun TC ekonomisi için de altından kalkılması güç bir darbe olacağı ve 2001’de yaşanan ekonomik kriz şartlarına geri dönüleceği öngörüsü yapılıyor.