TC Devleti’nin ve AKP’nin başkanı Recep Tayyip Erdoğan 8 Mart’ın üstünden pek bir süre geçmeden Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni, bilinen ismiyle İstanbul Sözleşmesi’ni, bir gece yarısı feshettiğini açıkladı.
Uzun zamandan beri şeriat hükümlerinin uygulanmasını isteyen kimselerin Ayasofya’dan sonra sürekli olarak gündem ettikleri bir durumdu bu. Ve istedikleri yine oldu.
Bahse konu fesih, isminden başlamak üzere birçok hata içeriyor. En basitinden Erdoğan bu sözleşmeyi feshedemez. Sözleşmeyi feshetmek, ortadan kaldırmak anlamına gelir ki buna Erdoğan’ın gücü yetmez. Ancak sözleşmeden çekilmek isteyebilir.
İstanbul Sözleşmesi’nın feshi ne anlama gelmektedir peki? Oldukça sembolik bir anlam da taşıyan bu durum, birçok kapıyı açan bir gelişme. Ortada dolaşan birçok hukuki tartışmayı basitçe anlatmak gerekirse cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ancak yürütmeyi ilgilendiren işlemler gerçekleştirilebilir. Yani var olan anayasaya ve kanunlara uygun birtakım düzenlemeler yapılabilir. Bu işlemler yürürlükteki hükümlere aykırı olamaz. Kanun anlamına gelen hiçbir düzenleme cumhurbaşkanı kararnamesiyle gerçekleştirilemez.
İstanbul Sözleşmesi nedir? İstanbul Sözleşmesi, TC Devleti’nin de kurucu üyelerinden biri olduğu Avrupa Konseyi üye ülkelerince uygulamaya konan bir sözleşme. Adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olsa da İstanbul Sözleşmesi olarak anılmasının nedeni, sözleşmenin İstanbul’da imzaya açılmış olması. TC Devleti, sözleşmeyi ilk imzalayan ve mecliste ilk onaylayan ülke olarak simgesel bir konuma da sahip. Sözleşme 2011’de imzaya açılıyor, resmi gazetede bilinçli olarak 8 Mart 2012 tarihinde yayınlanıp 2014’te uygulanmaya başlanıyor. Yani bütün bunlar AKP ve Recep Tayyip Erdoğan döneminde oluyor. Siyasetçilerin dün söylediklerinin tam tersini bugün söylemeleri sıklıkla rastlanan bir durum. Ancak Avrupa Konseyi üye devletlerini toplayıp oldukça önemli bir sözleşmeye ilk imzayı atan devletin, çok değil 10 sene sonra tam tersini yapması pek de alışıldık bir durum değil.
İstanbul Sözleşmesi, insan haklarıyla ilgili devletlerarası bir sözleşme olup TC anayasasına göre kanunlara aykırı olması durumunda dahi kanunların görmezden gelinerek uygulanması gereken bir sözleşme. İşte alelade bir işlemle kaldırılan sözleşme bu. Tartışılan konu da tam olarak burada başlıyor.
İktidarı destekleyenler bu cumhurbaşkanı kararının yürütmeyi ilgilendiren bir işlem olduğunu iddia ediyor. Yani gözümüzün içerisine baka baka bizi aptal yerine koymaya çalışıyorlar. Herkes biliyor bunun kanun değişikliği anlamına geldiğini. Bu iktidarın düzenlemelerinden yararlanan hukukçuların bir kısmı bile cumhurbaşkanının böyle bir karar alamayacağını söylüyor.
Sözleşmenin kaldırılmasını isteyen şeriatçı güruh sözleşmenin sapkınlığa yol verdiği propagandasını sürdürüyor. İstanbul Sözleşmesi hakkıyla uygulanacak olsa bu propagandayı yapamaz, insanları cinsel yönelimlerinden ötürü düşmanlaştırıp nefret suçlarını ardı ardına işleyemezlerdi. Propagandanın gerisine baktığımızda amaçları eril tahakkümlerini sürdürürken ceza alma korkusu yaşamamak. Hâlihazırda bu korkuyu pek yaşadıklarını söyleyemeyiz ama arada sırada yollarına koyulan taşların kaldırılmasını istiyorlardı ve bunu başarmışlar gibi gözüküyor. Sıra muhtemelen İstanbul Sözleşmesi etkisiyle çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da. Bu kanunda İstanbul Sözleşmesi’nin ilke alınacağının vurgulanması ise ironinin de ötesinde.
Asıl önem taşıyan nokta, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmanın bir kanun değişikliği anlamına gelmesi ve bunun bir tek kişinin kalem oynatmasıyla gerçekleştirilmiş olması. Bu değişiklik kabul edilirse benzer değişikliklerin sonunun gelmeyeceği açık. Yani devlet başkanı durup dururken yarın Avrupa Konseyi’nden de çıkabilir. NATO’dan da çıkabilir. Avrupa Birliği ile ilişkileri de bitirebilir. Bir tek kişinin kalem oynatmasıyla tüm bunlar gerçekleştirilebilir. Rahatça.
Tüm bunlar devletten menfaati olanlar için oldukça ürkütücü. Yani bu durum böyle kabul edilirse sadece ezilenlerin daha fazla ezilmesine neden olunmuş olunmayacak, yeni iktidar kavgalarının başlayacağı açık. Hem de oldukça sert kavgalar. Bizi oldukça şaşırtabilecek kavgalar.
Öngörülebilecek olan sadece yeni kavgaların çıkacağı da değil üstelik. Dediğim gibi herkes biliyor bunun bir kanun değişikliği olduğunu. İktidardakiler ve onu destekleyenler çekingen bir şekilde bunun kanuni düzenleme yani yasama işlemi değil yürütme işi olduğunu iddia ediyor olsalar da bunu kabul ettirdiklerinde artık kanunları meclisten değil bir tek adamın kaleminden çıkartacaklarını biliyorlar.
Yasama diye bir şey pek kalmamıştı ama yine de iktidarın bazı icraatlarını daha zor gerçekleştirmesine neden olabiliyordu. Cumhurbaşkanlığı sisteminde artık bu da olmayacak.