ABD’deki Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesi’nden gezegenbilimci Paul Byrne, son dönemde uzay ajanslarının ilgi odağı haline gelen Venüs’ün keşfinin Dünya açısından önemini anlattı.
BBC’nin Science Focus isimli popüler bilim yayınında konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Bryne’a göre, sıklıkla “Dünya’nın ikizi” diye anılan Venüs, Dünya’daki yaşamın sonunun nasıl geleceğini gösterebilir.
2 Haziran’da NASA Yöneticisi Bill Nelson’ın, Venüs’e göndermek üzere DAVINCI+ ve VERITAS adlı iki yeni uzay aracı aracı geliştirdiklerini duyurmasıyla gezegen, gökbilim camiasında ilgi odağı haline geldi.
Bundan kısa süre sonra Avrupa Uzay Ajansı da 2030’ların başında EnVision isimli bir Venüs aracını fırlatmayı planladıklarını açıkladı.
Bu da akıllara “Venüs neden birden popüler oldu?” sorusunu getirdi.
Venüs’e Gitmek Neden Bu Kadar Önemli?
Dünya’ya en yakın gezegen olmasına rağmen Venüs’ü uzaktan gözlemlemek pek mümkün değil. Zira gezegeni örten çok kalın ve yoğun bir atmosfer var. Bu nedenle Venüs’ün daha iyi incelenmesi için uzay aracı gönderilmesi gerekiyor.
Öte yandan yeni duyurulan görevler, insanlığın Venüs’e gönderdiği ilk uzay araçları olmayacak. NASA da Avrupa Uzay Ajansı da gezegene daha önce uzay araçları yollamış ve bir süre sonra bu görevler sona ermişti.
Bu nedenle Paul Bryne, iki kurumun neden Venüs’e dönme kararı aldığına dair bazı açıklamalarda bulunuyor. Buna göre bilim insanları “Evrende yalnız mıyız” sorusunu Venüs’te arayacak.
“Başka yıldızların yörüngesinde dönen gezegenlere ilgi artıyor. Şu anda onları tespit etme yeteneğimiz, Dünya ve Venüs gibi gezegenlere dayanıyor. Yani yıldızına yakın, kayalık gezegenlere odaklanıyoruz.“
Bryne’a göre araştırmacılar, uzakta bir gezegen bulduklarında bunun Venüs’e mi yoksa Dünya’ya mı benzediğini ayırt edemiyor. Halbuki iki gezegen arasında büyük farklılıklar var. Örneğin Venüs’te yüzey sıcaklığı 470 derece. Boğucu atmosferi ise yüzde 96,5 oranında karbondoksitten oluşuyor.
Bu da temel bir sorunu gündeme getiriyor: Yeni bulunan gezegenler Venüs’teki gibi cehennem sıcakları mı yaşıyor yoksa üzerinde Dünya’daki gibi ağaçlar ve kuşlar mı var?
Bilim insanları işte bu ayrımı yapabilmek için Venüs’ü yakından incelemeye ihtiyaç duyuyor.
Venüs nasıl bu hale geldi?
Yeni görevler, Venüs’le ilgili temel bir sorunun yanıtlanmasını sağlayacak: Boyut, yapı, yaş ve yörünge bakımından Dünya’ya bu kadar benzeyen bir gezegen neden bu kadar farklı?
Bryne, “Venüs’ün nasıl oluştuğuna dair iki modelimiz var” diyor. Birincisine göre gezegen, her zaman böyle korkunç koşullara sahipti. Yani bu koşullar daha oluşum aşamasında ortaya çıktı.
“Buradaki fikir, Venüs’ün oluştuğu sırada Güneş’e çok yakın olması” diyen Bryne, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Özellikle H2O (su), okyanusları oluşturacak kadar soğuyamadı ve sonunda karbondioksit dolu atmosfere tutundu. Bu, gezegenin kazandığı kadar ısı kaybedememesine neden oldu ve böylece gezegen daha baştan mahvoldu.
İkinci senaryo ise Dünya’nın akıbeti açısından çok daha ilgi çekici. Zira bu modelde Venüs’ün başlangıçta okyanusları ve levha tektoniğiyle aslında tıpkı Dünya gibi olduğu öne sürülüyor.
Bryne’ın aktardığına göre 1970’lerdeki Venüs görevlerinin en ilginç keşiflerinden biri, döteryum-hidrojen oranı diye adlandırılan kimyasal bir işaretle ilgiliydi.
Venüs’te, oranın Dünya’nınkinden yaklaşık 100 kat daha yüksek olduğunu keşfettik ve bunun en iyi açıklaması, Venüs’ün eskiden bol su içerdiği ve sonra bu suyu kaybettiğiydi.
Bilim insanına göre bu senaryo geçerliyse Venüs’te yaşanan gizemli bir olay, gezegenin suyunu kaybederek son haline gelmesine neden oldu.
Bunu yapabileceğini düşünebildiğimiz tek süreç volkanlardır. Havaya çok fazla karbondioksit salıyorlar. Jeolojik açıdan kısa bir süre içinde yeterince büyük patlama olursa atmosfere bir iklim değişikliğini tetikleyebilecek kadar karbon salmak mümkündür.
Yeni görevlerle sorunun cevabı bulunabilir
NASA’nın DAVINCI+ uzay aracının bünyesinde Venüs’ün yörüngesine yerleşecek bir uzay aracı olacak. Ancak aynı zamanda bir paraşüt üzerinde bir saatliğine gezegene inecek bir sonda da yer alacak.
İşte bu sonda gezegenin döteryum-hidrojen oranını ölçecek. 1970’li yıllarda yapılan ölçümlerde hata payı epey yüksek olduğu için yeni ölçümler umut vaat ediyor.
Bu ölçümler, Venüs tarihinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.
Bahsi geçen ikinci senaryo doğruysa gezegen, aynı anda birkaç yanardağın patlaması ve geri dönülmez iklim değişikliğine neden olmasıyla yaşanamaz hale gelmiş olabilir.
Bu yüzden Bryne, “Dünya henüz bunu yaşamadığı için şanslı mı?” diye soruyor.
Belki ‘normal’ olan Venüs’tür; belki de Dünya olağandışıdır. Venüs’te ne bulursak bulalım, kendi gezegenimizin tarihini, geleceğini ve aynı zamanda diğer yıldızların etrafında ne göreceğimizi anlamamız için önemli olacak.
Kaynak: Independent Türkçe/ Çağla Üren