“Başkanlık sistemi mi geliyor?”, “Devlet babadan Tayyip babaya mı?” tartışmaları gündeme bir anda bomba gibi düştü. Öte yandan ne olduğunu tam olarak kimsenin bilmediği ilk ombudsmanımız da seçildi. Taze ombudsman Nihat Ömeroğlu’nun üstünden yapılan “Tayyip mi baba olacak Nihat mı” tartışmaları, kendisinin Hrant Dink’in 301 yargılamasındaki kararda imzası olan bir hakim olduğu gerçeğini hemen gündem dışı etti. Ne de olsa Ömeroğlu baba adayımız olarak etkin koruma altında olmalıydı.
Siyasete ilk atıldığında Çoban Sülü lakabıyla anılan Süleyman Demirel, kendine has üslubuyla yaptığı konuşmalar neticesinde önce partisinin başına, sonra da hükümetin başına geldi. Muhalefete düştüğü yıllarda ise halkın kendisine “Kurtar bizi baba” diye seslenmesi neticesinde tekrar tekrar başa geldi. Ama, “otoritesi sarsılan” devleti askerin kurtarmasını önleyemedi. Baba yerini bu kez paşalara bırakmıştı.
Darbe sonrası oluşan yeni siyasal yelpazede bu kez devlet babanın başına bir aile babası görünümü çizen Özal geçti. Anne Özal laleleriyle, çocuk Özal’lar davulu delen jaguarıyla, kanunları delen özel televizyon kanallarıyla artık hayatımızın parçası olmuşken Baba Özal, çağ atlıyoruz diyerek inşa ettiği ikinci boğaz köprüsünün üzerinde Anne Özal ile birlikte araba kullanırken, yani hem ailenin hem de devletin babası olarak görüntüleniyordu.
Belli bir oy desteğini alarak başa geçen politikacıların, gücü ellerinde tutuyorken bunu daha da kuvvetlendirme planları dahilinde kimi zaman açık açık, kimi zaman da örtülü olarak “başkanlık sistemini” dillendirdikleri biliniyor. Son uygulamaya sokulan ombudsmanlık mekanizmasının uygulandığı ülkelerde ombudsman, başkan ile halk arasında bir arabulucu gibi, yani bizim anlayacağımız deyişle bir baba görevi görüyor.
Tartışma da burada başlıyor zaten: Devlet zaten baba, devletin başındaki, o da babamız, e, şimdi bir de ombudsman babamız… Biz kime baba diyeceğiz?
Bilhassa siyaset tartışırken bir anda hortlayan bu babalık davası anlaşılan o ki hala toplumun gündemini anında manipüle edebilecek kadar etkili. Bu babalık davasını kimin kazanacağı bilinmez. Ancak böylesi baba kültü üstüne kurulu bir ülkede, toplum olarak ata dediğimiz ya da baba bildiğimiz kişilerin çoğunun “zürriyetsiz” olması tabiat ananın bir intikamı olsa gerek. (Müslüm baba hariç)