Tayyip Erdoğan, “başkanlık sistemi” meselesini her fırsatta dile getirerek, bu tarz bir modeldeki ısrarını olabildiğince gösteriyor. “Başkanlık sistemi” modelinin bir demokratikleşme politikası olduğunu, demokratik ülke olarak örnek alınan ABD’de de bu sistemin uygulandığını vurgulayarak meselenin sıcaklığını korumak istiyor. Bu sistemin Tayyip Erdoğan’ın liderlik konumunu devam ettirebilmek için yegane yöntem olduğu, AKP politikalarının uygulanmasının önündeki engellerin, bu sistemle beraber tamamen ortadan kaldırılacağı da aynı sıklıkta muhalefet tarafından dillendiriliyor.
Kasım ayı sonunda Pakistan’a gerçekleştirdiği gezi sonrası, bu meseleyi tekrar dillendirdiğinde, herkes en az CHP kadar hazırdı bu “başkanlık sistemi” tartışmalarına. Ancak Erdoğan bu sefer, “başkanlık sistemi” tartışmalarının yanında “valilerin seçimle iş başına gelmesi gerek”tiğini vurgulayan sözleriyle, medyada yeni bir tartışma başlattı.
“Böyle olsun demiyorum ama, valilerin de işbaşına seçimle gelmesi tartışılmalı” diyerek T.C.’nin kamu yönetimi politikalarında çok da alışılmadık bir meseleyi gündem etti. CHP ve MHP vakit kaybetmeden “seçilmiş vali” önerisini reddetti. Erdoğan’ı bu sözleri dolayısıyla yapılan eleştiriler “Türkiye eyalet ve federasyona dönüştürülecek, ülkenin üniter yapısı bozulacak, sonra da başkanlık sistemi gelecek” üzerinde yoğunlaşıyordu.
Yapılan eleştirilerin devletin bütünlüğünün bozulacağı üzerinden döndürülüyor olması, meselenin özüne odaklanmamızı engelleyen bir hale soktu “seçilmiş vali” meselesini. Medya da meselenin benzer bir ucundan tutarak böyle bir durumun oluşmasına yardım etti.
Öncelikle, böyle bir tartışmanın Büyükşehir Belediyeleri Kanun Tasarısı’nın geçtiği zamanın bir hafta sonrasına düşüyor olması rastlantı olamazdı. Bir hafta önce, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Maraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon ve Van büyükşehir belediyesi oldu. Yeni büyükşehir belediyesi olan şehirler dışında tam 14 ilin büyükşehir belediyesi sınırları, il mülki sınırı olarak belirlendi. Buna bağlı olarak, bu mülki sınırlar içinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği sona erdi. Toplamda 29 İl Özel İdaresi, 1591 Belde Belediyesi, 16.082 köyün tüzel kişiliği sona erdi. Tüm bu değişiklikler, mevcut yerel yönetim yapısının vatandaşların beklentilerini karşılayamamış olduğu gerekçesiyle gerçekleştirildi. Yeni yönetimsel ve mali imkanlara kavuşacak olan büyükşehir belediyelerinin “etkin, ekonomik hizmet ve yatırım imkanı” elde edecek olması, hükümetin yapılan değişikliklere ilişkin yükselttiği nedenler arasındaydı. Aynı tasarıyla birlikte, Büyükşehir Belediye Başkanı büyük ölçüde valinin emrine verildi. Bu yetki alanı geniş ve yönetimsel anlamda güçlü bir vali demek.
T.C. Tarihinin En Kapsamlı Kamu Reformu
Büyükşehir Belediyeleri tasarısı, AKP hükümetinin 2003’ten bu yana hazırladığı, uygulayacağı planı dahilinde tuttuğu tasarı taslaklarından sadece birisi. Hükümet, kamu yönetimi alanında Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Merkezi İdare ve Mahalli İdareler Arasında Görev Tasarısı, Belediyeler Kanun Taslağı, İl Özel İdaresi Kanun Taslağı, Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı gibi faaliyete geçmiş ya da geçecek tasarılarla, kamu yönetim sistemini bütünüyle değiştirmeye çalışmaktadır.
Mart 2014’te yapılacak yerel seçimlere bir hazırlık süreci görülebilir bu değişiklikler. Merkezin yereller üzerindeki yönetimsel ve denetimsel gücü kırılırken, aynı alanlarda güçlendirilen yerelin yönetim yetkisi “seçilmiş vali”ye verildiğinde, vali o yerelin başbakanı gibi olacak. Değişen kanunla birlikte yerel politikalarını doğrudan uygulayabilecek vali, “seçilmiş” niteliğiyle o yereldeki iktidarını halka kabul ettirmiş olacak. Adı federatif yapı konsa da konmasa da yeni yerel seçimle beraber, kamu yönetiminde tamamen farklı bir uygulamaya geçilecek (Federatif isminin kamuoyunda yapacağı olumsuz çağrışımdan dolayı, içerik bakımından tamamen federatif olan ancak ismi “yerinden yönetim” olan bir sistemin uygulamaya geçmesi hükümete “demokratikleşme” alanında politik öneriler sunan birçok strateji kurumunun savunduğu bir durum. Benzer bir tartışma için TESEV’in 2011 Raporu Demokratikleşme Programına bakmak yeterli olacaktır).
“Yerinden Yönetim”lerdeki Stratejik Kurum
Mart 2014 Yerel Seçimleri sonrası, önem kazanacak bir diğer kurum da, Kamu Yönetimi’ndeki değişiklik tartışmalarında bilinçli bir şekilde görmezden gelinen Bölgesel Kalkınma Ajansları (BKA). Küresel kapitalist politikaların, yerel düzeyde nasıl uygulamaya konulacağının somut bir örneği konumunda Kalkınma Ajansları.
BKA’lar, yerel yönetim birimlerinin küresel sermaye ile bütünleşmesini kolaylaştırıcı kurumlar. Uluslararası fonlar aracılığıyla faaliyet gösterecek bu yarı-özerk nitelikli kurumlar, özel sektör-kamu sektörünü arasında işbirliği sağlayarak bölgesel kalkınmayı gerçekleştirecek. Tabi ki burada bölgesel kalkınmadan kasıt; bölgesel özel şirketlerin büyümesini teşvik etmek, bölgeyi yabancı yatırımlara tanıtmak, bölgede yabancı yatırımlara danışmanlık yapmak.
Peki BKA’ların “seçilmiş vali”lerle ilgisi ne?
Mart 2014’te, yerel seçimlerde belediye başkanı yerine vali seçimi olasılığı gittikçe daha yoğun bir seçenek olarak belirginleşirken, bu “seçilmiş vali” nin yetki alanının il olmayacağı, bölgesel düzeyde yönetim yetkisine sahip valiler olacağı şimdiden konuşulanlar arasında. Dolayısıyla 81 tane ilin 81 valisi yerine, az sayıda, bölge düzeyinde valinin bölgenin en yetkili kişisi olacağı beklentiler arasında.
Bölgesel düzeyde yönetim yetkisine sahip “seçilmiş vali”lerin, o yerele ilişkin kararlarında BKA’ların etkisinin ne olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Dolayısıyla, seçilmiş valilerin BKA’ların politikalarını uygulayıcı konumunda olması dışında, bu büyük yönetimsel yetkilerini uygulayabilecekleri bir yerel yok. Valilerin “seçilmiş” olacak olması, küresel sermayenin yerel politikalarına onay verecek valilerin bu kararlarını demokratik kılacak. Yani Mart 2014’te küresel sermayenin, tam yetkili yerel uygulayıcısı seçilecek. Küresel kapitalizm hız ve daha fazla kar için bir yandan yerelleşecek, bir yandan da yerelden çıkacak seçilmiş uygulayıcılarıyla “demokratikleşecek”. Yönetimin yerelleşmesi tartışmalarında dikkatlerden kaçmaması gereken husus tam da bu, sermayenin küreselleşmesi demek yerelleşmemesi anlamına gelmiyor. Toplumsal muhalefetin, önemsediği yerelleşme vurgusunu aynı zamanda liberallerin bu yeni yüzü de benimsiyor. 2003’ten bu yana yerel yönetimler düzeyinde devam eden süreç bunun en büyük örneği.
Hüseyin Civan
[email protected]