Küfür etmenin sokak edebiyatı olduğunu savunarak dilinden düşürmeyen kişi aslında ataerkil çıkmazın da içerisine düşmüş demektir. Ataerkil sistemin bir gereği olarak sokakta erkek iktidarı egemendir, yani sokak kültürü aynı zamanda bir erkeklik kültürüdür de. Erkeklik kültürel bir olgudur ve en büyük korkusu kadınsılaşmaktır. Sonuç olarak sistemin ataerkil yapısı içinde erkek, cinselliğe ve kadın bedenine karşı duyduğu büyük endişe nedeniyle çoğu zaman şiddete yönelir. Çünkü varoluşunu ve iktidarını, öldürerek kazanabilir. Erkek, erkekliğinin yeteri kadar onaylanmadığını, tehdit altında olduğunu hissettiği her an, kadınsılaşmamak adına sertleşir. Bu kişisel ve ruhsal bir trajedidir aynı zamanda, ama bu trajedinin kurbanları sadece kadınlar değildir. Erkeklerde kendi hemcinslerine yönelik birer ezme zorunluluğu yaratan bu durumdan oldukça rahatsızlardır. Erkeklik kültürü kadını da kadın görünümlü bir erkek haline dönüştürebilir. Mesele bu iktidardan sıyrılarak, kültürel aynı zamanda da toplumsal olarak belirlenmiş kalıplardan çıkmaktır. İktidarı reddetmektir.
Küfür kadın cinselliği üzerinden yükselir
Küfür bu kültürün dilde ki halidir ve böylelikle kadın diline oranla erkek dilinde daha fazla barınır. Cinsel iktidarın kadına yönelik bir tahakküm aracı olarak kullanılan küfür genellikle kadın cinselliği üzerinden yükselir.
Küfür doğrudan cinsiyetçidir aynı zaman da dilde ki şiddetin açığa vurulmuş halidir. Kişi tahakkümün her türlüsüne karşı öfke duyabilir ve bu öfkesini farklı şekillerde ifade edebilir, bu durumun en zararsız olduğu düşünülen ifadesi küfürdür. Sahibi ‘dilin kemiği yok, bir an da ağızdan çıkıyor’ dese de, kullandığımız dil bir iktidar bir tahakküm haline dönüşebilir. Cinsel iktidar olan erkek karşısında, yıpratılan, aşağılanan ve onur kırıcı söze maruz kalan kişi için dilin kemiği yok demek onu yok saymak demektir. Ataerkil sistemde kadının varlığı zaten olabildiğince yok sayılır ve görmezden gelinir. Küfür de genellikle kadını hedef aldığından ne kadar aşağılayıcı, yıpratıcı ve onur kırıcı olsa da ne hissettirdiğinden çok toplumsal kabulde ki esasına göre değerlendirilir ve önemsenmez.
Bütün küfürler ataerkildir
Cinsel yönelimi erkeklik kültürü dışında yaşayan kişiler de doğrudan bu cinsiyetçi dilin, küfürün hedefi olurlar. Mesela aşağılayıcı dilde ki ifadesi ibne olan doğrusu eşcinsel olan ifade kadını değil, erkeğin iktidarsızlığını hedef alır. Yani erkeğin iktidarıyla özdeşleştirilen cinsel organı onu erkek yapan ya da yapamayan şeydir.
Küfürü sadece bir tepki unsuru olarak masumane bir şekilde savunsak dahi her masum küfür tepkisini yaratmadığı takdirde onaylamadığımız bir tarza evrilecektir. Çünkü küfür karşısındakini oldukça öfkelendirecek tepkiselliği yaratmalıdır. Küfürün kültürel olduğu düşünülürse yaşadığımız coğrafyanın geleneksel kalıpları üzerinden türemektedir. Mesela müslüman bir toplumda kişinin dinine, cinsiyetçi bir toplumda da kişinin namusuna dil uzatılamaz. Oysa ki yaşadığımız toplumda küfürlerin çoğunluğu bu örneklerden türetilir ve bu yüzden tepkiselliği yüksektir.
Küfüre tepki vermeliyiz
Küfürü dilimizden çıkarmalı iktidarsız bir dil ve ilişki biçimi oluşturmalıyız. Küfüre karşı tepki vermeli ve kullanıldığı her alanda müdahaleci olmalıyız. Gezi parkı direnişi sırasında direnişte ki kadınlar duvarlara yazılan, sloganlarda sözü geçen cinsiyetçi sözleri eleştirerek kadınların katılımıyla bir küfür atölyesi gerçekleştirmişlerdi. Hatta duvarlara yazılan küfürleri silerek doğrudan eyleme geçmişlerdi. Direnirken, direnişin önemli başka bir yerinden tutarak kendi hassasiyetlerini dile getiren bu çaba oldukça anlamlıydı.
Küfürle değil, inatla diren
Biz kadınlar hayatlarımızın her alanında birçok nokta da direnmemiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Küfüre karşı cinsiyetçi olmayan yeni küfürler üreterek ya da erkeği hedef alan tarzda bir tepkisellik yaratarak değil, iktidarın her türlüsünü hayatlarımızdan söküp atarak mücadele etmeliyiz. Küfürün dildeki tahakkümün bir yansıması olduğunu düşünürsek bulacağımız en doğru çözüm bu tahakkümü tümüyle ortadan kaldırmak olacaktır. Direniş sokaklarda, meydanlarda, yaşadığımız semt parklarında, her yerde tüm karalılığı ve coşkusuyla sürerken kadınlar olarak, direnç noktalarımızı dillendirmek son derece önemlidir.
Yeni bir yaşam, yeni bir ilişki biçimi ve yeni bir mücadele için küfürle değil, inatla direnmeliyiz.