Kapitalizmin yüzyıllar önce sanayi ve tarım gibi sektörler üzerinden belirginleştirdiği emek sömürüsü, bugün bu sektörleri dahi kapsama iddiası taşıyan hizmet sektöründe daha da gözle görülür bir hal almaya başladı. En temelinde, insanın insana hizmetine dayanan sektör, bu topraklarda 80’lerden sonra daha da belirgin bir sektöre dönüşmüş durumda. Bugün, hizmet sektöründe çalışan işçiler ile bu işçilerin çalışma koşullarına daha yakından bakılacak olursa, emek sömürüsünün geldiği boyut, yüzyıllar öncesinin kölelik koşullarından çok da farklı olmadığı görülür.
Günde 8 ila 14 saat arasında değişen bir iş yaşamında garson, komi, tezgahtar, aşçı, bulaşıkçı, çırak ve benzeri sıfatlar ile çalıştırılan hizmet sektörü işçilerinin büyük bir çoğunluğunu genç nüfus oluşturuyor. Bu genç nüfus çalıştığı süre içerisinde şef, sorumlu, patron baskısının ötesinde performans, müşteri memnuniyeti gibi sektörel sorunlar ile de karşı karşıya kalıyor. Öte yandan, günün çok büyük bir kısmını geçirdiği iş yerinde bir fabrikadan, bir atölyeden farklı olarak, gözle görülür herhangi bir üretim de gerçekleştirmiyor. Tam da bu sebepten dolayı, hizmet sektörü işçilerinin sömürülen emeği başlarda yok sayılmış; ardından görünmeyen emek olarak nitelenmeye başlanmıştır. Ancak bu, hizmet sektöründe çalışan işçilerin sömürüldüğü gerçeğini değiştirmemiştir.
Görünmez emek ve somut bir üretimin olmaması, elbette hizmet sektörü patronlarının yararınadır. Çünkü ne kadar çalışılırsa çalışılsın patronları memnun etmek imkansızdır. En azami miktarda (8 saat) çalışılan iş yerlerinde dahi “daha ne yaptın ki?”, “ hadi hadi” gibi zorlamalarla işçinin daha hızlı çalışması istenmektedir. Mesela bir restoranda en iyi garson en hızlı garsondur. Böylesi bir hızlandırma ile beraber 8 saatlik çalışma süresinde yapılan iş ise neredeyse iki katı zamanda yapılacak iş miktarındadır. Yani işçiden 4 saatte yapılacak işin en az 1 veya 2 saat içerisinden yapılması istenmektedir. Böylece 8 saatlik çalışma süresince işçi, nerdeyse 15-16 saatlik bir çalışma performansı sergilemek zorunda ve daha kötüsü neredeyse tüm hizmet sektöründe işçilerin bu denli hızlı çalışması ve böylesi bir iş yoğunluğunun olması normalleşmiş durumdadır.
Sektör içerisinde hangi alandan çalışılırsa çalışılsın bu normalleşme ile karşılaşmamak mümkün değildir; tıpkı yüzyıllar öncesinde tüm yaşamlarının sömürülmesi normalleşmiş olan, alınıp satılması dışında bir değeri olmayan köleler gibi.
Serhat Yaşar
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 22. sayısında yayımlanmıştır.