Dünya çapında etkisini gösteren iklim değişikliği, sürekli artan nüfus ve bunlara bağlı gerçekleştiği söylenen sözde “kaynak” yetersizliği… Hep kendileri için daha fazlasını isteyen kapitalistler artık, kendilerinin belirlediği ihtiyaçlar ölçüsünde yeni bir insan türü yaratmayı bile düşünüyorlar. Küresel kapitalizmin büyük aktörleri, günümüzün kalabalık ve yeteneksiz(!) insan topluluklarının karşısına -bilginin iktidarına da sahip oldukları için- teknolojik yeniliklerle çıkıyor. Yapay zeka, genetik mühendislik gibi bilimde yaşanan pek çok gelişme de “bildiğimiz insanlığın sonu mu geliyor?” sorularına neden oluyor ve olmaya devam edecek.
Yeni Bir İnsan Türü: Süper İnsanlar
Kapitalistlerin tanımlamasıyla sıradan, yeteneksiz insanların yani biz ezilenlerin sonu gelirken; onlar bu boşluğu kendi yaratacakları “süper insan”larla doldurmak istiyor. Süper insan düşüncesi, özellikle bilim başta olmak üzere pek çok alanda çokça konuşuluyor.
Örneğin 34 yıl önce William Gibson’ın yazdığı Neuromancer ve öncüsü olduğu Cyberpunk edebiyatında ya da Cesur Yeni Dünya’nın yazarı Aldous Huxley’nin biyolog kardeşi Julian Huxley’nin yarattığı, kökeni 19. yüzyıl Avrupa felsefi düşüncesine kadar dayandırılabilen Transhümanizm düşüncesinde bir süper insan modeline rastlayabiliriz. Ayrıca tarihçi Yuval Noah Harari de kitaplarında bir süper insan kavramsallaştırmasına girişiyor; Homo Sapiens’in Homo Deus’a dönüşeceğini, yani tanrı benzeri bir ilahi güce kavuşacağını, geleneksel olarak tanrılara has olduğu düşünülen, yaşamı planlayıp düzenlemek ve yaratmak gibi özellikler elde edeceğini tarifliyor. Yine bu tartışmalara ek olarak, geçtiğimiz aylarda yaşamını yitiren Hawking’in ölmeden önce aldığı notlarının ve yaptığı konuşmalarının toplandığı ve geçtiğimiz ekim ayı içerisinde yayınlanan “Büyük Sorulara, Basit Cevaplar” kitabında da “süper insan” anlatılıyor. Her ne kadar kitap ile gündemleşse de Hawking kendi kavramsallaştırmasını ilk olarak 1996 yılında verdiği bir ders sırasında örnekliyor.
Hawking, genlerimizi şekillendiren evrimin, son 10 bin yılda üretilen bilginin çok çok gerisinde kaldığını ve Darwinyen evrede gelişen insan beyninin, günümüzde biriken bilgiyi anlayıp işleyecek bir yapıya sahip olmadığını vurguluyor.
Bugün bir organizmanın fenotipini (kalıtsal özelliklerini) belirli bir şekilde değiştirmek için DNA’sına doğrudan müdahale ederek onlara yeni işlevler kazandırılmasına yönelik araştırmalar yapan genetik mühendisliğinin gelişimine de her geçen şahit oluyoruz. Özellikle hayvanlar üzerinde -işkenceyle- yapılan deneylerle birlikte büyük bir ilerleme sağlanmış durumda. Hatta geçtiğimiz yıllarda ABD’de bir insan embriyosu DNA’sını değiştirildiğini anımsarsak genetik mühendisliğinin sağladığı gelişmelerle zekamızın da modifiye edilebileceği düşünebiliriz.
Bilim otoritelerinin; onları yönlendiren şirket ve devletlerin, kendi çıkarları uğruna genetik müdahaleyi artıracaklarını şimdiden öngörmek mümkün. Halihazırda kapitalizmin kendi sürdürülebilirliğini sağlamak için, hızla gelişen teknolojik altyapısıyla; birçok çağdaş otomasyon sistemini, veri alışverişlerini ve üretim teknolojilerini içeren, siber fiziksel sistemlere dayalı üretimin devreye girdiği, yapay zekanın aktif olarak kullanıldığı Endüstri 4.0 ile üretimde yeni bir tarza geçmiş olması bu öngörüyü daha da mümkün kılıyor. Hele de kapitalistlerin ve devletlerin bilimde yaşanan gelişmeler üzerinden ezilenlere yaşattıkları sömürü ve katliamı da düşünürsek bu ihtimalin olasılığı artıyor.
Ayrıca bu süreçte evrimsel basamak atlamak ve “süper insan” olmak amacıyla doğal varlıkların sömürülmesi bir koşul. Bu da sıradanların (yani biz ezilenlerin) yaşamında -ekolojik yıkımlar, katliamlar ve hastalıklar gibi- yıkıcı etkileri ortaya çıkarıyor ve çıkarmaya devam edecek.
Kimin İçin Başlangıç, Kimin İçin Son?
Sıradan insanların üzüntüleri, sevinçleri, heyecanları, istekleri, yaşadıkları zorlukları, hatıraları, kendi yaşamlarına yetecek deneyimleri ve sistemin işine yaramayan yeteneksizlikleriyle birlikte yok edilip sistemin algısına uygun, ihtiyaçlarını karşılayan ve itaat eden yeni genler, süper türler yaratılmaya çalışılıyor. Yepyeni ve soylu bir insan türü sistemin yeni insanını tarifliyor. İktidarların, bilimin iktidarını da kullanarak insana ait genlerden “sıradan insanı” atması, türün soylululaştırılmaya/mutenalaştırılmaya çalışılması demek. Bu anlamda soylu-süper insan için bir başlangıç, biz “sıradan” insanların sonu anlamına geliyor.
Emircan Kunuk
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.