Paris Komünü’ne hayat veren ve Komün’e kendinden izler bırakan kadınlardan birisi de Louise Michel’di.
Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da Fransa’da Vroncourt şatosunda dünyaya geldi. Annesi şatonun hizmetçilerinden biri idi. Babası ise küçük Louise dünyaya geldikten kısa bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. Küçük Louise dede ve büyükanne diye çağırdığı şatonun sahiplerinin yanında büyüdü. Okuma-yazmayı Voltaire hayranı olan dedesinin gayretleriyle öğrendi. Yine ondan iyi bir eğitim aldı.
Louise ilkokul öğretmeni olmak istedi ve sınavları kazandı. Ancak bu mesleği yapabilmesi için imparatorluğa bağlılık yemini etmesi gerekiyordu; Louise Michel bunu reddetti. Dedesinden aldığı eğitimle sıkı bir cumhuriyet taraftarı olmuştu. Sonuçta resmi okullar yerine özel okullarda çalışmak zorunda kaldı. Hatta 1853 ocağında Yukarı Marne bölgesinde Audeloncourt’da özgür bir okulu bizzat kendisi açtı. İki yıl sonra da aynı bölgede bir başka okulda cumhuriyetçi fikirleri çocuklara aşıladığı için ilk kez emniyetin dikkatini çekti.
Bunun üzerine Louise Michel Paris’e taşınmaya karar verdi. Onuncu bölgede Chateau d’Eau caddesinde bir okulda öğretmenliğe başladı. Okulun müdürü bayan Volier hayatı boyunca onun yakın dostu oldu. Paris Komünü’nün önde gelen isimleri arasında olacak olan Varlin, Eudes,Valles, Rigault ve Theophile Ferre ile de o zaman tanıştı. Bu sırada Paris’te katıldığı tartışmalarla anarşizmle de tanışmaya başlıyordu.
Louise Paris’te, 1871’in Ocak ayında teslimiyetçi hükümete karşı yapılan protesto gösterilerine ulusal muhafız üniforması ile katıldı ve ilk silahlı eylemine katılmış oldu.
Komünle taçlanacak olan 18 Mart ayaklanmasında Louse mantosunun altında sakladığı karabinası ile yer aldı. Komünün yenilgisinin ardından yakalanıncaya kadar da silahını elinden bırakmayacaktı.
Louise Michel’in imzasını taşıyan “Anarşistler Bildirisi” onun yaşamına damga vuran belli başlı fikirleri yansıtmaktadır:
“Anarşistler, düşünce özgürlüğünün her yerde tanındığı bir çağda sınırsız özgürlüğü savunmayı hak ve görev olarak bilen insanlardır… Özgürlükten yanayız ve bunun, kökeni ve biçimi ne olursa olsun, ister dayatılmış, ister seçilmiş olsun, kralcı ya da cumhuriyetçi olsun herhangi bir iktidarın varlığıyla bağdaşmayacağına inanıyoruz… Eşitlik olmadan özgürlük olamaz!… Bizim istediğimiz eşitlik, özgürlüğün önkoşulu olan fiili eşitliktir. Herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacı kadar, diyoruz!”
Paris Komünü’nde başlangıçta kadınlar sürekli geri tutulmaya çalışılmış, toplantılara katılmaları önlenmek istenmişti; kadınların erkekler gibi sokaklarda savaşamayacakları düşünülüyordu. Parisli kadınlarla birlikte, Louise Michel bileklerinin hakkıyla bunun tersini kanıtladı.
17-18 Mart gecesi General Vinoy’un birlikleri, Parislilerin ellerinden toplarını almakla görevlendirilmişti. Kadınlar bu bilgiyi ulaştırmak üzere gereken zamanı bulmuşlardı. Louise Michel ve Ferre’nin yönettikleri Onsekizinci Bölge Güvenlik Komitesi bunun üzerine, Montmartre tepesine gitti. Tepeye giden kadınlar, çocuklar, federe muhafızlar askerlerle ilişki kurup, onlarla neşeli ve kardeşçe bir ilişki geliştirdiler.
Generaller askerlerine Parisliler üzerine ateş edilmesi emrini verdiğinde artık çok geçti, askerler emre uymadı. Emri veren iki general tutuklanarak kurşuna dizildiler. Bu cezalandırmanın en şevkli savunucularının başında da Michel geliyordu.
Daha sonra Komün’ün ezilmesi sırasında petrolöz denen ve ellerindeki gaz bidonlarıyla burjuva ordularına kabuslar yaşatan kadınların öyküleri dilden dile dolaştı. Barikatlarda, idam mangalarının karşısında, zindanlarda kadınlar erkeklerin yanında yerlerini almasını bildiler.
Sadece Louise Michel’in yıllarca hapis yatmasına neden olan iddianameler bile hem onun hem de genel olarak kadınların Komün’deki rolünü yansıtması bakımından çarpıcıdır:
-18 Mart’ta General Lecomte ve Clement Thomas’ın tutuklanmalarında rol almak. “Onları salmayın” diye kışkırtıcılık yapmak ve öldürülmeleri eylemine katılmak. -19 Mart’ta Belleville ve Villette mahallelerinin silahlandırılmasının sorumluluğunu üstlenmek. Bu eylemler sırasında Ulusal Muhafız üniformasını giymek. -Komün’ün ilan edilmesinden sonra “Kadın İşçilerin Çalışarak Ahlaklı Yaşaması Komitesi” sekreteri olarak “Kadınlar Birliği Merkez Komitesi” kurmak. Komün’ü Versailles güçlerine karşı savunmak için, kadınlardan oluşan ve komünarlara sağlık hizmeti veren ambulansçı birimleri; barikatlarda dövüşecek savaşçı birlikleri; yangınlar çıkarmak üzere kundakçı (petrolöz) bölükleri örgütlemek. -Devrim klübü başkanı olarak 18 Mayıs’ta alınan şu kararlara katılmak: mahkemelerin kapatılması; rahiplerin tutuklanması; Blanqui’nin serbest bırakılması için 24 saatte bir rehinenin kurşuna dizilmesi…
Louise Michel bu ve benzeri suçlamalarla yargılandı ve bir avukat tarafından savunulmayı reddetti. Kendi yaptığı savunmada şunları söyledi:
“Kendimi savunmak ve birilerinin beni savunmasını istemiyorum. Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım.”
Mahkeme başkanı son söz olarak söylemek istediği bir şey olup olmadığını sorduğunda ise,
“Kendini Savaş Konseyi diye adlandıran benim yargıcım olan heyetinizden…. tek isteğim yoldaşlarımın öldürüldüğü Satory meydanına gönderilmemdir. Beni de toplumunuzdan eksiltin. Zaten sizden bunu yapmanız isteniyor. Cumhuriyet savcısının hakkı var. Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.”
Bu sözler üzerine mahkeme başkanı sinirlenerek sözünü keser ve bitirmesini ister. O’da “Bitirdim zaten eğer şerefsiz alçaklar sürüsü değilseniz öldürün beni!” diye yanıt verdi.
Ona sürgün cezası verdiler. Temyize gidip gitmeyeceği sorulduğunda “Hayır bu kararı temyiz etmeyeceğim ölüm cezasını tercih ederdim” yanıtını verdi.
Louise Michel’i Fransız Sömürgelerinden Yeni Kaledonya’ya (Kanakya’ya) gönderdiler. O sıra orada ayaklanma vardı. Louise Michel orada bulunduğu süre içinde sömürgeciliğe başkaldıran Kanaklarla dayanışma içinde oldu. Michel sürgün yıllarında da Kanak çocuklarının eğitimi ile ilgilendi.
1880 Kasımı’nda Paris’e döndükten sonra da mücadeleyi bırakmadı Zatürreden öleceği 1904 yılına kadar defalarca tutuklandı. Bazen işsizlerin mücadelesi içinde bazen anarşistlerin eylemlerinde boy gösterdi. Öldürmeye azmettirmekten yargılandığı da oldu. Daima yazmaya devam etti.
Louise Michel, kadının özgürleşmesini savunmanın hiç de basit olmadığı bir dönemde özgürlüğü yanlızca söylemle, ya da belirli ayrıcalıklara sahip olarak yaşamakta aramadı. Bu mücadeleyi genel ve sınıflar üstü bir zeminde değil, baldırı çıplakların yanında, Komün barikatlarında aradı. Kota vb. yoluyla değil ellerinde silahlarıyla, gaz bidonlarıyla, barikatların üzerinde hayatlarını ortaya koyarak erkeklerin kadınlara kapatmak istediği siyaset dünyasına girenlerin arasında yer aldı.
Parisli bir kısım kadının Versailles’ın karşı-devrim güçleriyle yapmak istedikleri barış görüşmelerine karşı kaleme alınan ve Louise Michel’ın Paris Komünüile ilgili bildirisinde de şunları söylüyordu:
“Hayır! Parisli işçi kadınlar barış değil, kanlarının son damlasına kadar savaş istiyorlar. Bugün uzlaşma ihanet olur, mutlak toplumsal yenilenme, var olan hukuki ve toplumsal ilişkilerin yıkılması, ayrıcalıkların sömürünün ortadan kaldırılması, sermaye egemenliği yerine emeğin egemenliğinin konulması, emekçinin kendi kurtuluşunu sağlaması yönündeki bütün umutlarımızın sonu olur.” Louise Michel’e bu görüşleri ve yaşamının çarpıcı radikal yönleriyle anarşist militan olarak bilinir.
Louise Michel Komün Direnişi’nin bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede şu dizeleri yazmıştı:
Şimdi suskun olan yığınlar
Okyanus gibi gürlediğinde;
Yığınlar ölmeye hazır olduğunda
Komün tekrar ayaklanacak.
Sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
Bütün yollardan geleceğiz
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
Yumruklarımızı sıkacağız
Bayrağı ölüm taşıyacak
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
Ve alev alev göğün altında
Özgürleşen toprak
Mor çiçekler açacak